Balyoz yargılamasının 1435 sayfa olduğu açıklanan gerekçeli kararında
da kural değişmedi. Bizim medya, özel servis hizmetinin gereğini yerine
getirdi... Birbirine benzer cümlelerle farklı kanallar, medya siteleri,
gazetelerde yer alan haber vurgulamalarının, özetlenmiş özel servis hizmeti
olduğu ortaya çıktı. Gerçi sonunda bilgisayar aracılığı ile tam metne ulaşma
olanağı dün herkes için geçerli idi. Ancak öncelikle sanık avukatlarının eline
ulaşması gereken gerekçeli karar raporunun yazılı metin haline getirilmesi
bağlantılı ancak bir-iki gün sonra ellerinde olacağı öğrenildi.
Özetle hak-hukuk açısından yaşamsal değerde olan durumlar, bulgulara
ilişkin sanıklar lehine gerçeklerin, savunma avukatları tarafından saptanarak
kamuoyuna ulaşmasının önüne set çekildi. İlk medyatik bombardıman ile sanıkların
kamuoyu önünde suçlu ilan edilmeleri, kamuoyu bilincine gerçeklerin tersi
karalamaların kazınması, vicdanları sızlatabilecek gerçeklerin ortaya
çıkarılamaması, aklanamamalarında, medya mahallesinin üzerine düşen görevler
yerine getirildi...
Sonrası medya vicdanına, bağımsız duruş koyabilmesine,
hak-hukuksuzluklara ilişkin saptamaların kamuoyuna yansıtılması çabalarına
kalmış. Medya çağının bir de çarpık işleyen bir gerçeği var ki... Toplumsal
vicdan en çok ilk medyatik bombardımanla gerçeğin ne olduğu sorgulanmadan
oluşuyor. Sonradan ortaya çıkan gerçeklerin kamuoyuna katkısı işlevsiz
kalıyor... Irak işgali günlerinde ABD odaklı,
Saddam diktatörlüğünün kimyasal-nükleer silahlarıyla
insanlığı tehdit ettiğine ilişkin dünya kamuoyunun korkutularak teslim
alınmasını anımsayın. Yıllar sonra bu bilgilerin gerçek olmadığının ortaya
çıkması neyi değiştirebildi ki?..
***
Balyoz yargılamasının gerekçeli karar haberlerinde öne çıkan çarpıcı
bir vurgulamaya dönelim... Darbenin başı ilan edilen Çetin
Doğan’ın, kalp ameliyatı, sonra da emekliye sevk edilmesi ile
darbenin gerçekleştirilememiş girişim olarak kaldığının altı kalın kalın
çizildi... Savunma avukatları, lütfedilip görüşleri alınan haberler arasında
gerekçeli kararları henüz inceleyememiş olarak da olsa, bu suçlamanın
haksızlığını açıklamaya çalışırlarken, ceza yargılamasında bu suçlamanın ne
iddianame ne de sorgulama süreçlerinde yeri olmaksızın, karar gerekçesine
eklemlendiğini belirttiler. Ceza yargılaması hukukuna aykırı bu durum tek başına
ağır bir yargılama suçu eksikliği, haksız-hukuksuz suçlama niteliğini
taşıyor...
Gerekçeli karar içeriğinde öne çıkan “Dijital belgeler
gerçektir” vurgulamasına gelince... Bilirkişi saptamasına
başvurulmadan varılmış bu sonucun hukuksal değeri bir yana, dijital belgelere
konu olan gelişmelerin başlangıç tarihi 2003 iken, sorumlu
Bakan’ın Meclis’teki
gensoruya da verdiği resmi yanıtla sabit, ancak 2009 sonrası
TSK’de kullanılmaya başlanmış bilişim teknolojisinin
bu belgelerde kullanılmış olması, hukuksal belge niteliğine darbe vuruyor. Söz
konusu dijital belgelerin 2009 sonrası yeniden kayda geçirilmiş olabileceği gibi
bir savlama da gerekçelendirilmiş kararın içindeki bilgilerle çatışıyor. Çünkü
gerekçelendirilmiş kararların bütününde darbe teşebbüsünün kesin olması gibi,
dijital belgelerin de 2003 tarihiyle başlamış olarak kesin geçerli belgeler
olduğu saptamalarının sürekli altı çiziliyor...
Yargılamanın ceza hukukunda olmazsa olmaz ayağı, suçlama ve delillerin
sözlü değerlendirmelerinin yapılmamış olması, sanıkların tanıkları, kendileri ve
avukatları için savunma haklarının tanınmaması, hak-hukukun katledilmesi
boyutlarından kamuoyu zaten hiçbir şey anlamış değil. Savunma avukatları
mahkemenin gerekçeli kararının bir bütünlük içinde “gerekçesiz
mantık” içeriğinde kaldığını, bu köşeye sığdıramayacağımız çok
anlamlı örneklerle, belgelerle anlatıyorlar... Yargısız infaz olarak özel
yargılamanın pek çok davasında pek çok sanığı mahkûm etmiş bizim medyanın bu
döneme dönük, suç ortaklıkları ile at başı, aklanması giderek zorlaşıyor...
Yorum Gönder