Bir süre dışarıyı seyrettik...
Masmavi bir gökyüzü.
Güneşin aydınlattığı bir oda, ağaçlar, ara sıra
selvilerin üzerine konan kuşlar, koşuşturan insanlar...
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü...
Bu bir bayram mı, bir gün mü, yaşamın adı mı?
Bunu düşündüm uzun uzun...
Ergenekon ve KCK davasından tutuklu gazeteciler
aklıma geldi.
Onların eşleri, çocukları, anaları, babaları,
kardeşleri...
Demokrasi, özgürlük, temel insan hakları.
Nereden başlamalıydım, neler anlatmalıydım!
Bir iç çekişi, bir yalnızlığı, tecridi, sansürü,
gazetecilerin “terör örgütü üyesi” yaftasıyla
yargılanmalarını mı, neyi?
Bir tutam mavi, bir tutam beyaz, sevginin, aşkın, dostluğun pekişmesi
için yeter de artardı bize.
Barış ve özgürlük, akan kanın durması...
Birden aklıma Angel Gonzalez’in
dizeleri geldi:
“Bir yanlış anlama oldu
aslında.
‘Sandık başına!’ diye
haykırdı halk,
ama o ‘silah başına’ anladı,
‘silah başına’ dedi.
Gururu okşandı ve şahlanıp
tüfekle, tabancayla ve yasayla
bir yığın insan öldürdü.
Kınına sokarken kılıcı konuştu:
”Demokrasi yetkinliktir,
olgunluktur’ dedi.
Alkış tuttu bu sözlere halk.
Sustu ölüler,
aldırmadılar bile başka ne
yapsınlar?”
Gonzalez’in bu şiiri ikindi vakti geldi
aklıma...
Ben de bir şey anlamadım, inanın!
Belki İspanya geldi aklıma, Madrid,
Barselona...
Ne bileyim!
***
Şehit haberleriyle, ölen çocuklarımızla, zindanda yatan
meslektaşlarımızla, bilim insanlarıyla, suçu olmayan asker ve sivil
tüm siyasi tutukluları kucaklayan bir yürek, mavi bir
aydınlıkta sızlıyor...
Gonzalez’in dizeleri beni sarsıyor.
Hele Jesus Lopez Pacheco’nun
“Elleriyle Yaşayanların Türküsü”nü
okurken:
“İstemiyorum başkalarının malını
mülkünü
İsteğim yok
kesinlikle
Kendi ekmeğimden, bir parça
havadan başka.
...................
Çiçek istiyorum, çiçek
istiyorum yalnızca
ekmeğimi istiyorum kendi
ellerimin ürünü olan.”
O ürün yok medyamızda artık.
Yürek yok, beyin yok!
Baskı var!
Gözdağı!
Sindirme!
Dalga dalga yayılan!
Acı var, hüzün var, işsizlik var!
İkiyüzlülük!
O nedenle gözlerimiz kapalı, sesimiz soluğumuz çıkmıyor.
Bir sessizlik var!
Mavi gök bile bakın nasıl uyuyor, günbatımından
önce.
***
Benim ülkemde acılar yaşam oldu, ekmeklerimiz çalındı, gençlerimiz
öldürüldü, arkadaşlarımız...
Eşref Bitlis’in uçağı neden düştü?
Yoksa düşürüldü mü, bilen var mı?
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan, Mehmet Sincar, Musa
Anter, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve daha pek
çok kişi...
Hrant Dink’i hedef gösterenler ne oldu?
Ya kontrgerilla, derin devlet, örgütlü cinayet şebekeleri,
Susurluk!..
***
Artık bitsin bu kan davası, barışa giden karlı
yollar açılsın, akan kan dursun, çocuklarımız ölmesin, şehit
cenazeleri gelmesin...
Gelin o dağlarda, vadilerde, akarsuların kıyısında Nâzım
Hikmet’in, Dağlarca’nın,
Hasan Hüseyin’in, Enver
Gökçe’nin şiirlerini okuyup halay çekelim, zeybek
oynayalım.
Gençlerimizi zindanlarda çürütmeyelim!
Gelin, bu memleket hepimize yeter artar, binlerce
yıllık tarihimizi ve kültürümüzü emperyalizmin ağababalarına teslim
etmeyelim...
Taşeronluk yapmayalım!
O zaman 10 Ocak Çalışan Gazeteciler
Günü’nü hep birlikte güle oynaya
kutlarız...
Yorum Gönder