2012’den kalan paslı izler? - Mehmet Faraç

2012’de “seni en çok ne rahatsız etti” diye bir soru karşıma çıktığında, hiç kuşkunuz olmasın öfkeli yasaklar gelecek aklıma... Hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında, hiç kimsenin aklına bile gelemeyecek kara yasaklar!..
Peki, Tarih Baba, 2012’yi de tozlu arşivine gönderirken geçmişe şöyle bir göz attığında, nelerle karşılaşacak dersiniz?..
Hiç kuşkunuz olmasın; Tarih Baba karşısına çıkan Türkiye portresine bakınca yüzünü buruşturacak, acı acı gülümseyecek ve eminim içinden öfkeyle isyan edecek...
Çünkü AKP iktidarının da 10. yılını tamamladığı 2012, hükümetin asıl siyasi hedeflerini dışa vurduğu, üstelik iyice pervasızlaştığı bir dönem olarak tarihe kazınacak!..
Türkiye’nin 2012’si; iktidarın yalnızca demokratikleşme açısından sınıfta kaldığı, haberleşme, seyahat özgürlüklerinin bile kısıtlandığı bir baskı ve zulüm dönemi olarak hafızalarda yer etmeyecek...
2012; yasakların toplumu cendere altında tuttuğu, yurttaşların ulusal bayramlarını kutlama özgürlüklerinin bile gasp edildiği bir tahribat dönemi olarak da anılacak...
Tarih Baba belki bir işkence filminin kareleri gibi görüntüleri tek tek dondurduğunda; 23 Nisan, 19 Mayıs ve 29 Ekim gibi bir ulusu var eden özel günlerin yasaklanmasından yola çıkarak, koca Cumhuriyet’in hangi ellerde harap olduğuna bir kez daha tanık olacak...
Atatürk anıtlarına çelenk konulmasının bile engellendiğini bu dönem, tarihin sararmış yapraklarına damlamış pas izleriyle, unutulmayacak!..
Eğitimin kara yılı...
2012 yalnızca kitleleri, ulusal bayramlardan bile uzaklaştırmaya çalışan sinsi yasaklamalarıyla değil; eğitimin ortasına bıraktığı bombayla da unutulmayacak...
Hiç şüphesiz Cumhuriyet’in rövanşını almak için 80 yıldır mücadele edenlerin torunları, laik eğitimin temeline dinamit yerleştirerek rejimin kökünden sarsılmasına da önayak olmaya çalıştılar...
İşte adına “444” denilen yeni eğitim sistemi, kızların okullardan uzaklaştığı, eğitimin medrese düzenine terk edildiği, öğrencinin mürit, öğretmenin molla özlemiyle şekillendirilmek istendiği bir kara süreci ifade ediyor...
Serbest kıyafet yönetmeliğiyle tamamlanan bu süreç, okulların tamamının, Milli Görüş zihniyetinin arka bahçesi olan imam hatiplere dönüştürülmesini de hedef almaktadır...
Atatürk ve laikliğin eğitim ve öğretim sisteminden çıkarılmaya çalıştığı bu kara dönem, cumhuriyet karşıtı bir nesil yetiştirilmesi için sinsi adımların atıldığı bir yıl olarak da anımsanacak!..
Unutulmasın ki; eğitimin medreseleştiği bir cumhuriyet, gelecek açısından büyük darbe almış demektir...
Adalet arayan esaret!..
Peki ya Türkiye’yi 2007’den bu yana adeta esaret altında inleten sistemli tutuklama furyasının toplumda yarattığı yılgınlığa ne demeli?..
Terörle mücadele etmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne büyük hizmetlerde bulunmuş yüzlerce subay niçin Silivri’de acaba?..
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan‘ın kalemleri niçin demir parmaklıklara zincirli?..
Doğu Perinçek ve arkadaşları, hangi amaçla 5 yılı aşkın süredir zindanda esaret altında tutuluyor?..
Ulusal Kanal’ın yöneticileri, kimleri ürküttükleri için yıllardır özgürlüklerinden yoksunlar?..
“Ergenekon” ve “Balyoz” adı verilen tutuklama sürecinde esaret altına alınanların neredeyse tamamının, “Atatürk’te birleştik” sloganını çığlık çığlığa haykıranlardan oluşması rastlantı mıdır?..
Cumhuriyet yıkılmasın, laiklik elden gitmesin, vatan bölünmesin düşüncesine önderlik eden rektörlerin, yazarların, siyasetçilerin, askerlerin, gazeteci ve televizyoncuların Silivri’de zindanda tutulması sıradan bir tesadüf mü sizce?.. Maalesef değil...
2012 yalnızca onların değil, Cumhuriyet’in de adaleti aradığı bir kötü yıl olarak geçti...
Peki, 2013’ten ne bekliyoruz?..
Sorunları, planları ve nihai hedefi, devekuşları dışında artık herkes çok iyi biliyor...
Peki ne bekliyoruz 2013’ten?.. Bu soru, yalnızca bir yazarın değil, Türkiye’nin kuşatılmasından yakınan ve ne yazık ki gaflet odaklarının işbirliği nedeniyle çıkmaza giren milyonların da aklını daha çok kurcalayacaktır...
Asıl sorunu bu köşeden birçok kez yazdık, AKP nihai hedefine ulaşmak ve 2. Cumhuriyet safsatasının temellerini sağlamlaştırmak için uğraşıyor!.. Hem de hiç çekinmeden ve de geri adım atmadan...
Asıl sorun, AKP’nin karşısında etkili bir demokratik güç olmamasından kaynaklanıyor aslında...
Toplumun biraz okumuş her bireyi artık biliyor ki, Meclis’teki muhalefet partilerinin tamamı, bırakın AKP’ye direnmeyi, adeta iktidarın dümen suyunda çırpınmaktan başka bir şey yapamıyor...
Yazının ilk satırından itibaren sıraladığımız tüm sorunların kökeninde de, aslında bu gaflet ve muhalefet beceriksizliği var işte...
Yandaş ve işbirlikçi medya ise ortalığı inleten Türkiye Gençlik Birliği (TGB), İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinin çırpınışını perdelemek için her yola başvuruyor...
Ancak perdeleme, öteleme, karalama ve engelleme artık nafile...
Meclis’teki muhalefet ya içine düştüğü gafletten uyanarak toplumun sesi, cumhuriyetin sahibi olacak ya da toplum; cumhuriyeti kucaklayacak, kitlelerin önderi olacak yeni bir siyasal güç yaratmaktan kaçınmayacak...
Hiç kuşkunuz olmasın; 19 Mayıs, 23 Nisan ve 10 Kasım’da milyonların meydanları inletmesi de gösterdi ki, potansiyel de var; onlara önderlik edecek dirençli bir ruh da...
2013, o dirençli ruhun canlanacağı bir dönem olmak zorundadır...
AKP’deki erime, muhalefetteki umutsuzluk ve merkez siyasette giderek büyüyen boşluğun yarattığı en az yüzde 25 oranındaki kitle, 2013’te rotasını bulacaktır...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget