Geçen hafta kaleme aldığım “Yoldan Yolunu Bulanlar'' başlıklı yazıma, sayısız mesajla destek verdiniz. Yurdun dört bir yanında yapımları bir türlü bitmeyen duble yollarla ilgili gözlemlerinizi paylaştınız. Çok teşekkür ederim.
Bunlardan birini okurken, şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kaldı.
Bilgileri gönderen okurumuz, Karayolları'ndan birkaç yıl önce emekli olmuş.
Anlattıklarını “yoldan yolunu bulmanın her zaman geçerli yöntemleri'' şeklinde özetleyebiliriz.
İşte bu yöntemler:
- Bazı bölge müdürlüklerinde “yolunu bulma'' işi, kapıdan girişte başlar, en tepelerde sonlanır.
- Sistem o kadar güzel kurulmuştur ki, adeta saat gibi tıkır tıkır çalışır. Asla arıza yapmaz.
- Çarka dahil olan “kontrol şefleri'' müteahhitlerle ortaktırlar.
- “Yolunu bulma'' eyleminin çıkış noktası; yol yapımında kullanılan mıcır ocaklarıdır.
- Örneğin 50 bin ton mıcır alınacak diyelim. Ocaktan alınan mıcırın toplamı 30 bin tonu geçmez. Ama 50 bin ton alınmış gibi gösterilir. Aradaki farkın parası bölüşülür.
- Bu işin nakliyesini alan firma da doğal olarak 30 bin ton mıcır taşır. Ama belgeler, 50 bin ton taşınmış gibi düzenlenir. Aradaki para yine kırışılır.
- Müteahhit ise gelen 30 bin ton mıcırı işlemesine karşın 50 bin ton işleme parası tahsil eder. Fark yine paylaşılır.
***
Durun daha bitmedi. Daha neler neler var.
Bir yol düşünün. Bu yolun maliyeti 7 milyon lira olsun. İhaleye çıkılır. Daha önceden anlaşma yapılan müteahhit, inanılmaz bir kırımla en düşük fiyatı verir. İşi, 2 buçuk milyon liraya kapar. Bu kişinin araç parkının yetersiz olması, deneyiminin bulunmaması hiç önemli değildir. Hemen yolunu bulmaya, pardon yolu yapmaya başlar!
Yaklaşık 500 bin liralık maliyete geldiğinde, o kişi başka bir yola kaydırılır. Ama tüm taahhüdünü yerine getirmiş gibi, 2 buçuk milyon lirayı alır. Tabii tamamını değil. Payına düşeni alır, gerisini paylaşır! Peki yol öylece kalır mı? Ne münasebet! Karayolları ekipleri ne güne duruyor? Gelirler, yolu bitirirler!
“Tüm zamanların en iyi yoldan yolunu bulma yöntemlerini'' anlatan okurumuz şöyle diyor:
“Bu çarkı döndürenlerin hayatları beleştir! Evler, villalar, arabalar hep bu sayede alınır. Evleri müteahhitler dayar, döşerler. Dekoratör gerekirse o da bulunur. Çocukların okul paraları, bilgisayar ihtiyaçları, hatta telefon kontörleri bile, müteahhitler tarafından karşılanır. Hayat kadınlarıyla alemler de, işin sosyal etkinlik kısmı olur!''
***
Bundan sonraki yolculuklarınızda yol kenarlarında serilmeyi bekleyen ve bazen uzunluğu kilometreleri bulan mıcır yığınlarına lütfen daha dikkatli bakın.
Bunların eni boyu ve uzunluğunun hatasız belirlenmesi çok önemlidir. Çünkü müteahhide bu ölçümün sonucuna göre para ödenir. Ancak ölçümü çoğu kez, kontrol şefi yerine, müteahhit yapar! Elindeki metreyle mıcır yığınının enini, boyunu ve yüksekliğini biraz farklı ölçtü mü, o yılı kurtardı demektir!
Mıcırlar yola yayılır, üzerinden silindirle geçilip sertleştirilir. Böylece yol, asfaltlanmaya hazır hale getirilir. Bu aşamada yolun sertliği ölçülür. Eğer bu ölçüm gerektiği gibi yapılmazsa, yani yeterince sertleşmemiş bir zemine asfalt serilirse, yolun ömrü kısa olur. Kısa sürede çökmeler başlar.
Bakıyorum da buraya kadar en az 10 yöntem yazmışız.
Dolayısıyla artık bunlara “tüm zamanların en iyi 10 yoldan yolunu bulma yöntemi'' de diyebiliriz.
Bunlar her dönem için geçerli yöntemler.
Ben meslek hayatımda çok sayıda dürüst, hatta kahraman diyebileceğim karayolu çalışanı gördüm. Haberlerimde ve kitaplarımda bu kahramanların adlarını saygıyla andım ve anmaya devam edeceğim. Onları bir kenara ayırıyorum.
“Yoldan yolunu bulma'' yöntemlerini açıklayan okurumuz, ilginç bir anısını da paylaşıyor:
“Karayolları binasında bekçilik yapan görevli, herkesin yolunu bulduğunu görünce 'Acaba ben ne götürebilirim?' diye düşünmeye başlamış. Aklına depodaki 4 buçuk tonluk mazot gelmiş. Mazotu çalmasına çalacak da, kendisini nasıl kurtaracak? Sonunda o da kendine göre bir yöntem bulmuş. Mazotu götürmüş, sonra da kendisini iple bağlatmış! Gelen yetkililere de 'Beni bağladılar, ancak öyle hırsızlık yapabildiler. Yoksa canlarına okurdum!' demiş.''
Temel fıkrası gibi değil mi?
Zaten Temel, “Karayolları'' diyemezmiş.
“Parayolları'' dermiş!
Yorum Gönder