Bugün lafı uzatmadan direk konuya giriyorum.
Totalitarizm bireyin özgürlüğünün devlet tarafından ortadan kaldırılması ve bireysel yaşamın ikinci dereceye bırakılması ise ikinci sınıf vatandaşlar mı oluyoruz?
Ey halkım! Bunu kabulleniyor muyuz?
Faşizm, devletin bireyler üzerinde ki üstünlüğünü ve devletin gücünü sınırsız bir biçimde kullanılması ise “Türkiye’de halen demokrasi var diye iddia edebilir miyiz?”
Ey halkım! Bunu düşünelim.
Bundan sonra sıra partilerin kapatılmasına gelecektir.
Bakınız;
İşçi Partisi bünyesinde Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesine, çalışanlarına yapılan hukuksuzluk artık bu dikta rejiminin Atatürk Cumhuriyetine son darbesi olmuştur.
Bundan böyle sağır, dilsiz ve kör olarak yaşamak istiyor muyuz?
Ey halkım bir kere düşünün.
Hiçbir hukuka dayanmayan bu baskın, halkın bilgilenme özgürlüğünü elinden almak demektir. Basın, demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde son derece önemlidir. Basın aynı zamanda insan haklarına dayalı ve demokratik, toplumsal ve siyasal düzen özlemimizin önemli yapı taşlarından birisidir. Son kale olarak elimizde kalan bu özgürlüğümüzde elimizden alınmıştır. O zaman cumhuriyet rejiminin sonu demek mi oluyor bu?
Ey halkım! Ne olur düşünün.
İsyan ediyorum!
Tayyip Erdoğan Tanrısal mıdır? Öyleyse kötü bir tanrıdır.
Her şeyi o bilir, her şeye hakkı vardır, hukuk, adalet o dur. Ondan yana olan ödüllendirilir eleştirenler ise en ağır cezalara maruz bırakılırlar. Ey halkım! Bizler kötü insanlar birer anarşist, yoksa vatan hainleri miyiz?
Lütfen düşünün. Olabilir miyiz? İmkân var mı buna?
İsyanımda haksız mıyım?
Eyer bu idareye yüksek medeniyet, ileri demokrasi diyenler halen varsa, diyenlerle birlikte yere batsın böyle ileri demokrasi diyorum.
Evet, Türkiye Atatürk devrimlerinin çağdaş düşünce ve anlayışından 9 senede adım, adım uzaklaşarak, Tayyip Erdoğan’ın deyimi ile yola devamla yolun sonuna gelinmiştir. Bizler için ise dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır bu. Ya aklımızı başımıza toplayıp el ele mücadele edeceğiz ya da hep birlikte yok olacağız.
Türkiye’nin şu haline bakalım. Dün de yazmıştım acılar ve baskılar ülkesi olduk. Bir yanda kaybettiğimiz fidanlar diğer yanda baskılar ve haksız yere zindanlara atılanlar.
Türk Ordusunun subayları ile birlikte Türkiye’nin Atatürkçü aydınları, bilim adamları içeri tıkılmışlar başbakanın gazabına mı uğramışlar yoksa Amerika böyle mi istemiş?
Biz Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları mıyız yoksa Amerika’nın köleleri miyiz? Ey halkım! Gün bu gündür, bundan sonrası yoktur.
Bakınız İşçi Partisinde ölüm oruçları devam ediyor. Hiç bir basın bunu haber olarak geçmiyor ve haberlerde duyamıyoruz. Bir tek ULUSAL KANAL var onu da kaybetmek üzereyiz.
Cuma günü gözaltına alınan İP li kardeşlerimize bugün tutuklama kararı çıktı.
Mehmet Perinçek, İP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin, İP İstanbul İl Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel ile Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlünün tutuklanmasına karar verdi.
Sıra bize gelinceye kadar bekleyecek miyiz?
Bu olaya partiler üzeri vatan meselesi olarak bakmalıyız. İşçi Partisini hep birlikte desteklemeliyiz. Ana muhalefet partisi CHP yi bu hususta göreve çağırıyorum. Bunu çocuklarımızın gelecekleri için yapmalıyız. İşçi Partisi bir kıvılcım yaktı tutuşturmak hepimizin en kutsal görevi olmalıdır.
YA İSTİKLAL-YA DA ÖLÜM ZAMANIDIR.
Korku içinde yaşayan insan asla özgür değildir. Faşizm e karşı tek yumruk olalım ve demokratik yollarla hakkımızı söke, söke alalım.
Bu üzüntüler içerisinde sürçülisan ettiysem affola. Sevgilerimle.
Tünay Süer
Yorum Gönder