Her karmaşık olayın bir basit anlatım yönü vardır; aynen otomobil örneğinde olduğu gibi. Kimilerine göre standart bir araba 10 ile 15 bin parçadan oluşan karmaşık bir araçtır.
Bütün ufak parçalarını, pullarına, somunlarına kadar ayırdığımız zaman 10 binin üzerinde ayrıntı ile yüz yüze geliriz.
Kimilerine göre de otomobil esas itibari ile direksiyon donanımı, motor ve aktarma organlarından meydana gelir, işin esası budur.
Bugün “Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması meselesi” binlerce ayrıntı yanında temel bazı dişlilerden oluşur. Küçük dişliler, ayrıntılı marjinal araçlar ve meseleler, büyük dişlilere bağlı çalışan parçalardır.
Ayrıntılar arasında kaybolmak bir yazar ya da okur için en büyük yanlış olur. Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, Türkiye-Ortadoğu ve Türkiye-Batı ilişkilerinde kalem oynatanların genelde ikiye ayrıldığını görüyoruz;
- Esas meseleyi ve gidişatı ortaya koymaya çalışanlar,
- Bilerek ya da bilmeden ayrıntılar arasında kaybolanlar.
“Ortadoğu meselesi”nde büyük dişlilere ve esas mekanizmalara bakalım;
1) 1990 sonrasında Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, kısaca BOP, ABD, İngiltere ve İsrail tarafından uygulamaya konmuştur.
ABD resmi makamları tarafından dünya kamuoyuna açıklandığı gibi, bölgede 22 ülkenin rejimleri ve sınırları değiştirilmek isteniyor. (C. Rice, 2003)
2) İran nükleer silahlanma yolunda ilerliyor. İsrail bunu hayati bir tehdit olarak gördüğü için, İran’ın her ne pahasına olursa olsun durdurulmasını istiyor. ABD, İngiltere ve bazı büyük AB ülkeleri buna destek veriyorlar. Petrol ve doğalgaz çıkarları ile örtüşüyor.
3) Büyük Kürdistan’ın ABD, İngiltere ve İsrail’e bağımlı olarak kurulması, İsrail’in ve Batı’nın bölgedeki çıkarları açısından tek seçenek olarak görüldüğü için bu girişimler 1990 sonrasında fiilen bastırıldı ve halen de sürmekte.
4) Kuzey Irak ayağı çoktan tamamlanan projenin halen Suriye ve Güneydoğu ayakları oluşturulmaya çalışılıyor. Üçü tamamlanınca sıranın İran ayağına geleceği kesin.
Bu tespitler bir tahmin değildir; 1990’dan beri yürütülmekte olan gelişmelerin doğal bir sonucu olarak fiilen ilerlemektedir.
Türkiye - Suriye ilişkilerinin yeri
Suriye’de başlatılan ayaklanma hareketleri ve Türkiye’nin buna dahil edilmek istenmesi gayretleri, nihai olarak İran’a yapılmak istenen operasyonun bir parçasıdır.
Etnik ve mezhep ayrımcılığı üzerine oturturulmak istenen operasyonlar ve politikalar yalnız Arap ülkelerinde değil, Türkiye’de de etkili olmaktadır.
Ankara hükümetinin Libya meselesinde içine düştüğü çelişkili durum Türkiye-Suriye ilişkilerinde de görülmeye başladı. Ancak unutmamak gerekir; Türkiye’nin Suriye ile askeri bir çatışmaya girmesi, Ortadoğu kapısının Türkiye’ye kapanması anlamına gelir.
Suriye’de bir süre sonra işler yoluna konur ve sınırlar tekrar açılır demek çok zor; çünkü kurulacak “dört ayaklı büyük Kürdistan, yalnız İsrail’i İran tehdidinden korumayacak; aynı zamanda Türkiye ile Arap dünyası arasında dev bir iktisadi ve siyasi set oluşturacaktır”.
Aynen Kuveyt krizi sonrasında yaşandığı gibi; Türkiye’nin ve Türk şirketlerinin yerini küresel şirketler dolduracaktır.
1990 sonrası
1990 sonrasında her şey gayet planlı bir biçimde adım adım yürütülmektedir. Irak’ın kuzeyi bitirilmiştir; Güneydoğu’da siyasi, iktisadi ve askeri altyapı uygun hale getirilmiştir; halen Suriye halledilmektedir.
Türkiye uygun bir ortak olarak hazırlanmıştır. Büyükler ellerinin zor ulaştığı yerlere Ankara kanalıyla uzanmaktadırlar. BOP planlandığı gibi adım adım ilerlemektedir.
Türkiye açısından sorun, BOP bir adım daha ileriye götürüldüğünde ülkenin alacakları ve verecekleri ile ilgilidir. 1990’dan bugüne kadar ortaya çıkan gelişmelerin Türkiye aleyhine olduğu açıktır. Gerek Türkiye’nin bütünlüğü gerekse demokrasi ve rejim açısından gelişmeler ortadadır. Öte yandan Türkiye, İran ve komşu Arap ülkeler ile ilişkilerinde, geri dönülmez bir girdabın içine yavaş yavaş girmektedir.
PKK’nin çıtayı yükseltmeye yönelik saldırıları sonrasında Ankara’nın Kandil ve çevresine yaptığı son operasyonlar esas meseleyi ve mevcut gidişi etkileyecek ve değiştirecek uygulamalar değildir.
Trendin değiştirilebilmesi için, büyük dişliler arasına sıkışmaktan kurtulmak gerekir. Bu da Ankara açısından bazı temel politikalarda büyük değişiklikler yapılmasını gerektirir.
Ufukta şimdilik böyle bir sinyal görülmemektedir.
Erol Manisalı/Cumhuriyet
Yorum Gönder