Üç bin kişi ayakta alkışlıyor.
Çok heyecan verici bir gece yaşanıyor Ayvalık’ta.
Coşkulu dinleyici kitlesi büyük bir geceyi alkışlarla seslendiriyor.
Sabih Kanadoğlu önümde, eşiyle ayakta alkışlıyor.
Önde bir kadın dinleyici bağırıyor: İşte, biz buradayız.
Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası.
Ayvalık konserini bitirmiş.
Orkestra şefimiz Rengim Gökmen, konser solisti Fazıl Say’ın elinden tutmuş geliyor, halkı selamlıyor.
İnanılmaz titreşimlerin gecesi.
Konserin ilk yarısında eşlik eden ağustosböcekleri susmuş. Hayranlıkla baktıklarını düşünüyorum.
Çeşme Kalesi’nde aynı konser tekrarlanıyor.
Bu konserde de bin kişi aynı heyecanı yaşıyor.
Bin kişi, çünkü daha fazlasına yer kalmıyor.
Bu “dünya müziği” insanları birleştiriyor.
Yürekleri aynı sıcaklıkla ısıtıyor.
“Müzik insanı geliştirir” demiştim.
Eksik söylemişim.
“Müzik insanı yeniden yaratıyor.”
***
El Sistema İstanbul’a geldi.
Venezüella’nın bu mucizesi dünyayı dolaşıyor.
“Müzik Seni Çağırıyor” kitabımda yazmıştım.
Hiç yoktan yaratılmış bir mucizedir o da.
Doğuş Çocuk Gençlik Orkestrası da bir mucizedir.
Bütün orkestralar bizimdir.
Hepsi de insanlığın mucizeleridir.
Bu müzik, bu çoksesli evrensel müzik bir mucizedir.
Onu dinlediğiniz zaman artık aynı insan olamazsınız.
Tıpkı sizi etkileyen bir kitabı okuduğunuz zamanki gibi.
Sizi değiştiren birisiyle tanıştığınız zaman olduğu gibi.
Size kendinizi tanıtan bir konuşma dinlediğiniz gibi.
Aynı insan değilsinizdir artık.
Müzik, kitaplar, insanlar sizi yeniden yaratmıştır.
***
Anneler babalar, çocuklarınıza bu müziğin zenginliklerini tanıtınız.
Çocuğunuza bir müzik aletini çalmayı öğretiniz.
Çocuklarınıza müziği sevdiriniz.
Sevgili öğretmenler, müziğe bir heves, bir eğlence gözüyle bakmayınız.
Müziğin zekâyı çok yönlü geliştirdiğini biliyorsunuz.
Okullara klasik müziği eğitim aracı olarak sokunuz.
Öğrencilerinizi konserlere götürünüz.
Bir müzik aletini çalmayı özendiriniz.
Müziğin onu yeniden biçimlendireceğini biliyorsunuz.
Bu gerçeği okullarınızda hayata geçiriniz.
Karşılığını mutlaka göreceksiniz.
***
Volga mahkûmları müziğin gücünü anlamışlardı.
Küreklere asılırken bağırdıkları türkülerden güç alıyorlardı.
New Orleanslı zenci köleler pazara toplandıklarında ayaklarını vurarak yarattıkları ritimle cazı yaratıyorlardı.
Memphis’te hüznün depresyonu blues’la dile geliyordu.
Aynı yerde Elvis Presley rock and roll ile yeni bir tarz yaratıyordu.
“Burası Muş’tur,
yolu yokuştur,
giden gelmiyor,
acep ne iştir” türküsü de acıyı nasıl da yansıtıyordu.
***
Fazıl Say’dan Nâzım Baladı’nı dinlerken de acıyı, hasreti, yakıcı duyguları dinliyorsunuz. Kızına yazdığı Kumru Baladı’nda da doğadaki gezintiyi örtük bir özlemin kanadında duyuyorsunuz.
Gershwin’in Rhapsody in Blue yapıtını Fazıl Say uçuruyor.
Borodin’in Poloveç danslarıyla başka bir kültürde geziniyorsunuz.
Çaykovski’nin İtalyan Kapriçiysu’nu yeniden dinliyorum. Bu zengin melodiler, bu görkemli yapıt sizi göklere yükseltiyor.
Evet, kesinlikle doğru.
“Bu müzik insanı yeniden yaratıyor.”
Bu müziğin bestecilerine,
bu müziğin icracılarına, yorumcularına,
bu müziği yaşatanlara, yayanlara,
binlerce kez teşekkür ediyoruz.
Bizi daha insan yaptıkları için.
Bizi yeniden, yeniden yarattıkları için…
Erdal Atabek/Cumhuriyet
Yorum Gönder