Güneş yazarı Rıza Zelyut,un 12 Mart 2012 köşe yazısı:
Başbakan'ın sıkıntısı
Biraz aklını çalıştıran herkes anlar ki: Sivil casusların gazetesi Taraf'ta atılan 'Başbakan'ın 2 yıl ömrü kalmış.' manşeti; bir haber değil bir şantajdı.
Tıpkı daha önce Ergenekon, Balyoz, darbe denilerek askerlere, milliyetçilere, yurtseverlere yapılan şantajlar gibi...
Taraf ile Tayyip Bey ortaklığı boşuna bozulmadı. Bu casus gazeteyi kullanan 'odak' Başbakan'a, 'Sen Köşk'e çık ama direksiyonu bizim adamımıza bırak!' diyor.
O örgüt gazetesinden Tayyip Bey'i destekleyen AKP'lilere mesaj verildi:
-Bakın 2 sene sonra o yok. O zaman elimize düşeceksiniz. Bu yüzden ona arka çıkmayı bırakın...
Başbakan Erdoğan da anladı sanıyorum bunu. Ama ne yapabilir ki....
Yargı içinde bir özel yargı...
Polis içinde bir özel polis...
Bunların denetimi karşı tarafın elinde... Organize işler, işliyor tersine... Sayın Erdoğan'ın açmazı tam da burası...
***
Bu döneme kadar; iki taraf için de risk oluşturan alanların temizlenmesinde Tayyip Bey ve rakip kanat işbirliği yaptılar. O alanlar, özel polisler ve özel yetkili mahkemeler eliyle dezenfekte ediliyordu. Rakipleri ilaçlayıp yok etme operasyonuna direnen yargı mensuplarının hakkından da HSYK geliyor... Şu parasız eğitim isteyen çocukların suç işlemediğini söyleyen savcının apar topar o görevden alınmasını hatırlayın yeter. Deniz Feneri yolsuzluğunun ne iken ne hale getirildiği de bunun cilası olsun... Düşünün ki 'Yüzyılın Yolsuzluğu'nu yapanları değil de bunu soruşturan savcıları suçlu çıkardılar, hapisle yargılıyorlar. Bu işlerde tam bir dayanışma var.
Ama iş Türkiye'nin yönetimine gelince; çatışma çıkıyor.
Başbakan'ın işi bu alanda gerçekten zor. Kendisini tek güç gibi görse bile odak; daha örgütlü. Buna güvenerek casus gazetesi Taraf üzerinden meydan okuyor. Hala anlamadı iseniz size bir soru: Eğer Defne Joy Foster; Taraf'ın yayın yönetmeni Ahmet Altan'ın oğlunun evinde değil de başka birisinin evinde ölse idi; polis ve adliye onu böyle kısa sürede 'Suçsuz' çıkarır mıydı?
12 MART
12 Mart 1971... Öğlen haberlerinde radyoda tek haber vardı: Ordu; hükümete muhtıra verdi...
Başbakan Süleyman Demirel... İktidarda da Adalet Partisi... Türkiye en hızlı kalkınma dönemlerinden birisini yakalamış durumda.
Ama kahraman asker(!) durur mu? İlla memleketi kurtaracaklar ya... Öğrenci olaylarını bahane gösterip siyasete çullanıyorlar.
Sayın Demirel istifa ediyor; Nihat Erim hükümet kuruyor. Sıkıyönetim çöküyor ülkenin üstüne... Özgürlüklerin üstüne şal atılıyor.
Öldürmeler, asmalar... Ama dört-beş yıl sonrasında daha da sertleşiyor olaylar...
Darbecilerin ağzına kan değimiş ya... ABD emrediyor; 9 yıl sonra daha kanlısı geliyor: 12 Eylül...
Darbeden medet uman; 'Ama şartlar şöyleydi, böyleydi!' diyerek onu meşrulaştıranları hep lanetledim... O darbenin 41. yıldönümünde bir kez daha lanetliyorum.
YA GAZİ
Bir de 12 Mart 1995'teki Gazi Mahallesi kışkırtması var... İlk gecesinde, olayı duyar duymaz göstericileri yatıştırmak için eşimle birlikte oraya koşmuştuk.
Başımızın üstünden ciuuvvv, ciuuvvv polis kurşunları geçiyordu.
O günleri yaşayan birisi olarak diyorum ki: Ey özel yetkili savcılar! Eğer Ergenekon adını verdiğiniz örgütü merak ediyor iseniz Gazi olaylarına bir bakın çok net olarak görürsünüz...
Ama ne hikmetse darbeyle mücadele ettiğini söyleyen AKP iktidarı bu olayları hiç hatırlamak istemiyor.
Tıpkı Sivas yangını gibi... Başkasına yapılmış ise üstünü ört, gitsin...
Varsa da yoksa da '28 Şubat'ta Sincan'da tanklar yürütüldü.'
Yürütüldü de kaç kişi can verdi? Var mı Sivas'taki, Gazi'deki ölümler gibi bir ölüm?
Efendiler, dikkat: Sivas'tan, Gazi'den başını kaldırmış bakıyor mazlum ölüler. Ve soruyorlar:
-Ey adalet ne zaman geleceksin?
Yorum Gönder