Son Tanıklarıyla Dumlupınar

60 yıl önce Çanakkale'de yaşanan trajik kaza
Dumlupınar
Dumlupınar Faciası'nın üzerinden 60 koca yıl geçti. Tanıkların sayısı azaldı, olayın acısı hafifledi. Karanlık sır perdesinin kalktığını söylemek için ise henüz erken.

1953 yılının 3 Nisan'ını 4'üne bağlayan hafif sisli bir geceydi. Ege'de katıldığı NATO tatbikatından dönen Dumlupınar denizaltısı ile İstanbul'dan gelen İsveç bandıralı kuru yük gemisi Naboland'ın kara yazgılarıydı o gece yaşanacaklar.
Dumlupınar, Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Gölcük'teki üssüne doğru yüzeyden seyrediyordu. Naboland ise Yunanistan'a gitmek üzere Boğaz'a giriyordu. İki geminin kaderi Nara Burnu mevkiinde kesişiyordu. Her iki gemi birbirlerinin seyir fenerlerini gördüler. Fakat Boğaz'ın en keskin dönemecinde karşı karşıya geldiler ve duyulan tek ses Dumlupınar'ın müsademe (çarpışma) alarmıydı. Ardından da kıyılarda yankılanan korkunç bir gürültü!
Gece saat 02:15'te Naboland, Dumlupınar'ın sancak baş omuzluğuna çarptı, sonra yasladı, ezdi ve üzerinden geçti. Çarpışmanın etkisiyle, Dumlupınar'ın köprü üstünde bulunan seyir personeli   86 kişilik denize savruldu. Açılan yaradan baş torpido dairesine dolan sular, 95 metrelik denizaltıyı başı üstüne dikti. Kısa bir süre pervaneleri havada göründü ve ardından Çanakkale Boğaz'ı denizaltıyı yuttu. Deniz yüzeyinde kesif bir motorin tabakası ve Naboland'dan atılan ışıklı can simitleri kalmıştı.
Çanakkale’de Dumlupınar denizaltısı
ile yolu kesişen gemi: Naboland
Çarpışma sırasında güvertede bulunan 8 denizciden, 2 gözcü er Naboland'ın pervanesine kapılarak, 1 astsubay ise boğularak şehit oldular. Sadece 5 kişi kurtarılabildi. 86 mürettebatın geri kalanı ise, Dumlupınar'la 90 metre derinliğe gömülmüştü.
Hayatta kalanlar "o gece"yi anlatıyor...
Bugün faciadan sağ kurtulan beş kişiden sadece ikisi hayatta. Dumlupınar'ın Seyir Astsubayları Hüseyin İnkaya ve Hüseyin Akış. Son tanıklar; Dumlupınar'ın Naboland' la çarpışma anını, batışını, nasıl kurtulduklarını ve sonrasında yaşananları artık saklamıyorlar.
Kazanın en trajik kısmı sabahın ilk ışıklarıyla yaşanmaya başlandı. Denizaltının içinde sağ kalan 22 kişi kıç torpido dairesine sığınmış, kurtarılmayı bekliyordu. Deniz yüzeyine bıraktıkları denizaltı battı şamandırası ile hem yerlerini belli ediyor, hem de yüzeydekilerle haberleşebiliyorlardı.

Aşağıdan gelen son sesler...
"Alo, aşağıdan, alo Dumlu..."
 "Evet Dumlu."
"Ben Üsteğmen Suad."
"Evet efendim ben Selami"
"Selami nasılsınız, biz geldik, şimdi bana durumu anlat."
"Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı, bataryayı sıfıra alarak kıç torpido dairesine geçtik, şimdi manevra dairesi su ile dolu."
"Kaç kişisiniz orada?"
"22 kişiyiz."
"Diğer dairelerle irtibatınız var mı?"
"Yarım saat evvel kıç batarya dairesi ile konuştum, şimdi cevap vermiyorlar.
"Merak etmeyin 'Kurtaran' geldi biz buradayız.
"Efendim manometre 267 kadem gösteriyor doğru mu?.. "
"Selami Kurtaran geldi şimdi kurtarma işine başlanıyor, ben biraz sonra yine gelirim.
"Peki efendim..."
Z amana karşı bir yarış başlamıştı. Denizaltının içerisindeki oksijen tükenmeden Kurtaran gemisi kaza mahaline yetiş-meli ve denizaltılarıyla diri diri sulara gömülen kazazedeleri çan vasıtasıyla kurtarmalıydı. Bu sırada denizaltıda-kilerle tekrar görüşülüyor ve onlara moral verilmeye çalışılıyordu.
"Alo Dumlu Selami."
"Evet Dumlu."
"Selami nasılsınız?"
"Efendim hava biraz fenalaştı."
"Morallerinizi bozmayın o hava size daha iki gün yeter, sen çocukları yatır sigara içmeyin."
"Yok efendim hepsi yatıyor sigara da içmiyoruz ışık da yok karanlıktayız."
"İhtiyaç lambalarını kullanmayın ileride lazım olacak."
"Kullanmıyoruz zaten birinin ışığı çok zayıfladı."
Batan Dumlupınar ve yardıma gelen Kurtaran gemisinin
durumunu gösteren kroki
İnatla akan sular kazandı!
Dumlupınar'la tek bağlantı olan battı şamandırası denizaltıya sadece bir telefon kablosuyla bağlıydı. Kazadan 10 saat 25 dakika sonra Kurtaran gemisi Nara'ya ulaştı ve denizaltında esir 22 denizciyi kurtarmak için çalışmalara başlandı. Ancak daha ilk manevrada denizaltı battı şamandırasının kablosu yanlışlıkla koparıldı ve Dumlupınar'ın yattığı yerin işareti kaybedilmiş oldu. Aşağıdakilerle irtibat da böylece kesildi.

Denizcileri kurtarma şansı vardı!
Arama, taramalar neticesinde, kazadan ancak 25 saat 15 dakika sonra Kurtaran Dumlupınar üzerinde tespit edildi. Dumlupınar'da çan kılavuz teli yoktu. Bu nedenle de dalgıçlar çan kılavuz telini denizaltıya takmaya çalışıyorlardı. Kılavuz telini bağlayabilseler, kurtarma çanını aşağıya indireceklerdi. Fakat şiddetli akıntı suya giren dalgıçları birer yaprak gibi savuruyordu.
Dumlupınar' ın şamandırası kopmasaydı, dalgıçlar buna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki çan telini denizaltının kurtarma kapağına takabilecekti.
Bunun için 11 deneme yapıldı...
Bütün gayretler sonuçsuz kaldı
Radyo ve gazeteler vasıtasıyla facia haberleri kısa zamanda tüm yurtta duyuldu. Milli Savunma Bakanlığı'nın yayınladığı 7. ve son tebliğ ise tüm ümitleri tüketti:
"Çanakkale'de Nara önünde batan Dumlupınar denizaltı gemisinde kalmış olan personelin
kurtarılmasından tamamen ümit kesilmiştir.''
Kazada hayatını kaybeden Subay ve Astsubaylar
Denizciler denize aittir.
Dumlupınar'da ölüme yatan hem Astsubay Selami Özben, hem de Komodor Albay Hakkı Burak ölümü denizde bulacaklarından çok emindirler. Selami yazdığı şiirlerde son nefesini verirken söyleyeceği sözlerle tarihe
geçeceğinden bahseder, Hakkı Burak mezar yeri istemez 'nasıl olsa mezarımız deniz olacaktır' der. Astsubay Sait Yıldırım ise ne olmak istiyorsun dendiği zaman 'şehit' demiştir.

"Baba ne olur gitme..."
Berke İnel-Şehit Astsubay Sait Yıldırım'ın kızı: "O gün okula gidecektim. Tam çıkacağım sırada geriye döndüm ve koşa koşa babamın yanına gelip sarıldım. 'Babacığım nolur gitme. Ben senin gitmeni istemiyorum.' dedim. Bana döndü ve 'Gitmem gerek. Bir gün anlayacaksın. Vazife çok kutsaldır ve ben bir askerim gitmem gerek.' dedi. Gidiş o gidiş... "
Biz Ölsek de Vatan Sağ Olsun
Kara kız... O zaten yaralıydı!
23 Nisan 1944 tarihinde, Groton -Connecticut Electric Boat tezgahlarından denize indirilen USS BLOWER denizaltısı seyir tecrübelerini tamamlar. Blower, ilk cephe görevini almak için Florida'dan Panama' ya seyrederken bir Amerikan devriye botuyla çarpışır. Sancak baş omuzluktan ağır bir yara alan denizaltı Pasifik' teki ilk görevi yerine, Key West'teki havuza gider ve 8 gün tamir görür.

Son yaranın yeri ilk yarasıyla aynı.
DUMLUPINAR ismiyle Türk donanmasında görev yapan aynı denizaltı 4 Nisan 1953 tarihinde Çanakkale Nara burnu önlerinde İsveç bandıralı Naboland gemisiyle yine aynı yerden çarpışmış ve 1-2 dakika içerisinde batmıştır.
Bu acı olayda unutulmak istenen hâlâ pek çok şey var. Gemi komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu ve o anda nöbetçi vardiya subayı olan Üsteğmen Hasan Yumuk zıt emirler vermişlerdir. Emirler tek başlarına uygulansa bu kaza olmayacaktı fakat köprü üstünde bir komuta çatışması yaşanıp, iki zıt emir peş peşe uygulanınca, denizaltı göz göre karşıdan gelen Naboland'in altına girmiştir.
1953 yılında askerliklerini Genel Kurmay basın bürosunda yapmakta olan iki gazeteci Erol Simavi ve Orhan Birgit faciayı yerinde izlemek için Çanakkale'ye gelir. Saatler geçmiş ancak kurtarma çalışmaları henüz bir umut ışığı doğurmamıştır.
Şimdi telefon ahizesinden sadece dua ve inilti sesleri duyulmaktadır. Bu sesler de kurtarma çalışmalarında telefon kablosuyla bağlı olan şamandıranın koparılması sonucu kesilecektir. İşte bu durumda Orhan Birgit 'Astsubay Selami'nin son sözleri Vatan Sağolsun' oldu diye yazacaktır ve bu tüm gazetelerde manşet olacaktır.
Yarattığı efsaneyi kendi elleriyle yıkmak adına, Birgit bu habere yalan kattığını 45 yıl sonra itiraf etmiştir. Oysa Birgit olayın en sıcak saatlerinde Dumlupınar'la ilk konuşmaları yapan 10 numaralı Gümrük motorunun çarkçıbaşısı Selim Yoludüz'ün aktardığı konuşmaları manşete taşımıştır.
Selim Yoludüz şamandıranın telefonunu ilk eline alan ve Dumupınar'la ilk temas kuran kişidir. Yanında da Çanakkale Boğaz Komutanı Albay Zeki Adar vardır.
Kaderleri aynı olan üç adaş denizaltı...
Ne gariptir ki bugüne kadar Türk Deniz Kuvvetleri'ne alınan denizaltılardan üçünün kaderleri aynı oldu.
Farklı yıllarda, farklı modellerde, farklı tersanelerde inşa edilmiş olsalar da, onları benzer kılan özellikleri, kötü kaderleri ve adlarının "Dumlupınar" olmasıydı...
Birinci Dumlupınar
Birinci Dumlupınar
İtalyan yapımı denizaltı Türk Deniz Kuvvetlerine 1931 yılında katıldı. Karadeniz'deki bir tatbikattan dönerken dümeni arızalandı, Haydarpaşa'da bir gaz tankeri ile çarpıştı. Kazada can kaybı yaşanmadı ancak denizaltı 1949 yılında hizmet dışı kaldı.
İkinci Dumlupınar
İkinci Dumlupınar
1944 yılında denize indirildikten sonra Amerikan Deniz Kuvvetlerinde U.S.S. Blower adıyla görev yapmıştı. İlk cephe görevine giderken yaşadığı kazayla ünlenmişti. 1950 yılında denizaltı filomuza katıldı ve Nara'da 81 denizcimizin mezarı oldu.
Üçüncü Dumlupınar
Üçüncü Dumlupınar
USS Caiman denizaltısı da tıpkı diğer iki denizaltı gibi, Türk Deniz Kuvvetlerin'de hizmete 1972 yılında Dumlupınar adıyla girdi. Filodaki 4. yılından sonra, 1 Eylül 1976'da Çanakkale Boğazı'nda Sovyet bandıralı Sızik Vavilov gemisi ile çarpıştı. Denizaltı mucize eseri batmaktan kurtuldu, ancak daha sonra tersanede tamirdeyken yandı.
Dumlupınar adlı adaş denizaltılarının yaşadıklarından sonra Türk Deniz Kuvvetleri bir daha hiç bir gemisine Dumlupınar adını koymadı.

 SAVAŞ KARAKAŞ
Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget