'Sen kimsin ya kral mısın, sultan mısın Erdoğan?'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin Halk Tv’nin canlı yayınında, “Türkiye’yi sahipsiz sanan insanlar şunu bilsinler ki, karşılarında yıkılmayan bir kale, çökmeyen bir kule olarak CHP ve onun inançlı kadroları var. Dava açtırıyorlar, dokunulmazlık kaldıracaklarmış, Bu şeyler bizim için vız gelir tırs gider.” dedi.
“Başbakan Erdoğan ile sözcüleri hukuku tanımayan, hukuktan nasibini almamış, hukuku keyfi talimatları olarak anlayan bir zihniyetin temsilcileridir”

-“Yüzünde mi kızarmıyor be adam? PKK militanlarının affını gerektirecek düzenleme yapıyorsun. 30 bin insanı öldürenleri affedeceksin, ondan sonra utanmadan, yüzün kızarmadan döneceksin, bir işkencehaneye, engizisyon mahkemesine dönen Silivri mahkemelerindeki haksızlıkların ve adaletsizliklerin ortadan kalkması için CHP’nin gösterdiği demokratik tepkiyi suçlayacaksın”
-“Şu garipliğe bakınız. PKK militanları nasıl geldiyse öyle çıkar gider diyor. Sen kimsin ya kral mısın, sultan mısın Erdoğan? Bir hukuk devletinde hukuk kurallarını ayak altına alarak biz gerekli talimatı verdik diyor . Sen kimsin?”
-“Demokratik bir ülkede herkesin davranışlarını, hareketlerini kanunlar hukuk kuralları şekillendirir. Herkes hukuk kuralları içerisinde hareket etmek zorundadır. Başbakan olmak bir insana hukuku çiğnemek, adaleti görmezlikten gelmek hakkını vermez.”
-“Bir taraftan kalkacaksın PKK militanlarının sınırlarımızdan tüfekli veya tüfeksiz, silahlı geçişine zemin hazırlayacaksın. Yüzün kızarmadan çıkacaksın televizyoa ben gerekli talimatı veririm diyeceksin. Nereye giderlerse gitsin diyeceksin. Hukuku çiğneyeceksin”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin Halk Tv’nin canlı yayınında güncel gelişme ve sorunlarla ilgili soruları şöyle yanıtladı;
Sunucu- Sevgili seyirciler CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin stüdyomuzda. Kendisiyle gündemi değerlendireceğiz. Sayın Keskin hoş geldiniz yayınımıza.
Adnan KESKİN- Hoş bulduk, iyi yayınlar diliyorum.
Sunucu- Sağ olun. Silivri’den başlamak istiyorum ben. Silivri’de sakin geçiyor bugün ama dışarıda sakin geçiyor. Salonda yine tartışmalar var. Dava, duruşma sürüyor. Ben şimdi Başbakanın CHP’yle ilgili suçlamasına gelmek istiyorum önce. CHP’nin Silivri’deki tavrına yönelik Başbakan CHP’nin suç işlediğini, bu tavrın kabul edilemeyeceğini, kabullenilemeyeceğini, bunun bir örnek teşkil edeceğini ve bu konuda yargının gerekeni yapacağını umut ediyorum dediğini, bu sözleri hatırlatalım sizlere. Başbakanın ve daha sonra hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik’in de açıklamaları var. CHP’li vekiller mahkemeyi tehdit etti diyor. CHP o gün orada halkı kışkırttı mı? Mahkemeyi tehdit etti mi? Ne yaptı CHP bu kadar hükümet tarafından eleştirilere neden olacak?
Adnan KESKİN- Türkçede bir özdeyiş vardır dinime küfür eden Müslüman olsa diye. AKP ve Başbakanın yaklaşımı aynı bu özdeyişe uymaktadır. Bunlar hukuku tanımayan, hukuktan nasibini almamış, hukuku keyfi talimatları olarak anlayan bir zihniyetin temsilcileri olan Tayyip Erdoğan, Hüseyin Çelik hiç geçmişine bakmıyor mu bunlar?
Bakınız, terör örgütüne Cumhuriyet Halk Partisinin Ergenekon ve terör örgütüne destek etmiş. Yüzünde mi kızarmıyor be adam ya? Daha şimdi TBMM’den terör örgütü mensuplarının affına ilişkin 4. Yargı paketi yutturmacasına yasa getiriyorsun. Güya özgürlükleri ve temel hakları güvence altına alacak AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği kararları ortadan kaldırmaya yönelik yasa getirdim diyorsun. Ama orada gizli niyetin açıkça ortaya çıkıyor. Bir madde de PKK militanlarının affını gerektirecek düzenleme yapıyorsun. Sen şimdi yasayla PKK militanlarını, 30 bin insanı öldürenleri affedeceksin, ondan sonra utanmadan, yüzün kızarmadan döneceksin Cumhuriyet Halk Partilerin bir işkencehaneye, bir engizisyon mahkemesine dönen Silivri mahkemelerindeki haksızlıkların ve adaletsizliklerin ortadan kalkması için gösterdikleri demokratik tepkiyi kalkacaksın Ergenekona destek olmakla suçlayacaksın. Sen bunu ne hakla söylüyorsun. Siz değil misiniz, siz Sivas katliamını yapan zihniyetin uzantısı olarak Sivas sanıklarının yargılanmasında aile boyu avukatlıklara, gösterilere soyunup mahkemeleri rahatsız edenler siz değil misiniz? Sen değil misin Hüseyin Çelik Cumhuriyet Halk Partisinin Eski Genel Başkanının Van’da uğradığı saldırının karşısında ağızınızı açmayan, o saldırıya sessiz kalarak tasvip eden, o saldırıyı yapan insanların sizin yakınınız olduğu ortaya çıkmadı mı? Meydanlarda insanları taşla, sopayla linç etmeye kalkacaksınız sonrada kalkacaksınız Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin Silivri’de yapmış olduğu bir girişimi Ergenekona destek olmakla suçlayacaksınız. O mahkemelerde cinayet işleniyor. İnsanlar diri diri mezara gömülüyor.
Bu mahkemelerin sonucu değil midir Kuddusi Okkır denen kişi Ergenekon’un kasası dedi ve adamcağız öldükten sonra cenazesi belediye tarafından kaldırıldı. O mahkemelerde değil mi Malatya İnönü üniversitesinin rektörü ölümle karşı karşıya, bir takım rahatsızlıkları var. 5 aydır da adli tıptan rapor getirtmiyorsunuz, bu insanları tutukluyorsunuz. O mahkemelerde haksızlık, hukuksuzluk diz boyu. Avukatlar savunmakla görevlenen insanlar sanık olarak sandalyelere oturtuluyorlar. Avukatların üzerine fiziki güç kullanarak jandarmalar saldırıyorlar. O mahkemenin hakimi de bundan vicdanı sızlamadan adalet duygusu rencide olunan bunlara seyirci kalıyor. Elbette ki, Cumhuriyet Halk Partisi bunların karşısına dikilecektir.
Şimdi terör örgütüyle oturmuş kuzu sarması, senli benli olan Tayyip Erdoğan masanın öbür tarafında Abdullah Öcalan’la pazarlık yapmadan utanmayacak, dönecek Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri hukukun evrensel kurallarını ayak altına alan, kendilerini hukuku ve adaleti linç etmekle görevli addeden hakimlerin yaptığı haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler karşısında haksızlığa uğrayan insanların dili olmak, gözü olmak, kulağı olmak amacıyla yaptıkları bu demokratik tepkiyi terör örgütüne destek olarak niteledi. Bu yavuz hırsızın hikayesidir. AKP bu süreçte suçüstü yakalanmıştır. Hem akil adamlar formülüyle suçüstü yakalanmıştır. Hem de eylemle.
Şimdi şu garipliğe bakınız. PKK militanları nasıl geldiyse öyle çıkar gider diyor. Biz diyor askerlere talimat… Sen kimsin ya kral mısın, sultan mısın Recep Tayyip Erdoğan? Bir hukuk devletinde hukuk kurallarını ayak altına alarak biz gerekli talimatı verdik. Sen kimsin? Demokratik bir ülkede herkesin davranışlarını, hareketlerini kanunlar hukuk kuralları şekillendirir. Herkes hukuk kuralları içerisinde hareket etmek zorundadır. Başbakan olmak bir insana hukuku çiğnemek, adaleti görmezlikten gelmek hakkını vermez. Bir taraftan kalkacaksın PKK militanlarının sınırlarımızdan tüfekli veya tüfeksiz, silahlı geçişine zemin hazırlayacaksın. Yüzün kızarmadan çıkacaksın televizyon ekranlarına ben gerekli talimatı veririm diyeceksin. Nereye giderlerse gitsin diyeceksin. Hukuku çiğneyeceksin. Bu kadar terör örgütüyle iç içe olacaksın. Sonrada döneceksin demokrasilerde insanların vazgeçilmez hakkı olan haksızlıklar karşısında, hukuksuzluklar karşısında eylem koyma hakkını terör örgütüne destek olarak niteleyeceksin ve demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığını ayak altına alacaksın. Bu memlekette savcılar yok mu diye Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle ilgili tahkikat açmasını…
Yalnız bizimle de yetinmiyor. Devlet Bahçeli’yle de ilgili savcılara talimat veriyor. Sen savcı mısın, hakim misin, Başbakan mısın, nesin Tayyip Erdoğan? Yoksa başı açık kral mısın sen? Kendini kral mı addediyorsun? Bunu yapanlar bir gün bu ülkede hesap verirler. Hiç kimse Türkiye’yi sahipsiz sanmasın. Hiç kimse Türkiye insanını bu hukuksuzluklar karşısında edilgen bir tavırla susan insanların yaşadığı bir ülke olarak görmesin. Bu kadar hukuksuzluğa, adaletsizliğe zemin hazırlayan, bunun arkasında olan kim olursa olsun gün gelip bu ülkede hesap verecektir. Biz onlara gün gelip hesap soracağız. Bu haksızlıkları, hukuksuzlukları yaptıkları için. Hukukun, demokrasinin temel ilkelerini ayaklar altına için, insanları cezaevinde öldürdükleri için. Ülkenin yurtseverlerini, askerlerini, yazarlarını kendi talimatlarına uymadı diye Silivri’de toplama kampında toplayıp aylarca, yıllarca savunmasız bıraktıkları için. Bu kadar hukuksuzluk yaptıkları için. Ülkede yağmayı, yolsuzluğu bir yaşam biçimine getirdikleri için biz onlardan hesap soracağız. Bunlar değil midir bir gecede 750 milyon dolarlık kamu bankalarından damadının başında bulunduğu holdinge para çekenler. Bunlar değil midir ihalelerde yolsuzluk yapanlar. Bunlar değil midir emirlerindeki belediyelerin yerel yönetimlerde trilyonlarca yolsuzluk yapan kendi belediye başkanlarını korurken kıyıda köşede kalmış bir kasaba belediyesine hesap sorarak onları rahatsız edenler. Bunların hesabı elbette bir gün verilecektir. Kimse efelenmesin. Kimsenin efeliğinden korkacak bir halimiz yok. Biz demokrasi için, ülkemiz için, insanımızın barışı için bizim Anadolu’da sistemle uyumlu yaşayamayan soluk benizli insanların insanca yaşaması için hapishaneye de gireriz, onların haklarını korumak için gerekirse güçte kullanırız. Bu kadar haksızlık yapacaksınız siz ondan sonra döneceksiniz Cumhuriyet Halk Partisini ve milletvekillerini tehdit edeceksiniz. Siz hukuk diye bir şey tanımıyorsunuz. Özelleştirmede yaptığınız yolsuzluklar ayyuka çıktı. Çocuklarınız bir gemiyi alırken iki gemi oldu. Nereden aldılar bunlar? Babalarının kesik tarlalarını mı sattılar? Babalarının arsalarını mı sattılar? Nereden getirdiler bu parayı? Önce bunun hesabını versin. Bir ülkede Başbakanın çocuğu, diğer bakanların çocukları gemiler, gemicikler sahibi olacak, onlara kimse ağzını açmayacak. Bu kadar yolsuzluk ve usulsüzlük bir hayat tarzı olarak Türkiye’nin gündemine oturacak, buna karşı çıkanları da televizyon ekranlarında efelik taslayarak bizi tehdit etmeye kalkacak. Biz bunları yemeyiz. Biz bunların çok ağırlarını gördük. Biz demokrasi için hayatını ortaya koymuş bir neslin uzantısıyız, bir kültürün uzantısıyız biz. Zamanında İsmet Paşa’nın kafasına da taşlar atılmıştı. Zamanında Bülent Ecevit’le ilgili bu tür tehditler ortaya konmuştu. Bizim yola çıkışımızın temelinde Türkiye’nin yoksulları vardır, Türkiye’nin emekçileri vardır, köylüleri vardır, işçileri vardır. Onların hakkı, hukuku için ne gerekirse yapacağız. Hapishaneye girmeyi de göze alırız. Gerekirse onlarla yüz yüze hesaplaşma bizim vazgeçilmez bir mücadeleme biçimimiz olarak Türkiye’nin gündemine oturacaktır. Herkes bunu böyle görsün.
Bugüne kadar biz demokrasimizin sağlıklı işlemesi, insanlarımızı rahatsız edecek, toplumumuzu huzursuz edecek eylemlerden geri durduk. Ama Türkiye’yi sahipsiz sanan insanlar şunu bilsinler ki, karşılarında yıkılmayan bir kale olarak Cumhuriyet Halk Partisi, çökmeyen bir kule olarak duran bir Cumhuriyet Halk Partisi ve onun inançlı kadroları vardır. Bu şeyler bizim için vız gelir tırs gider. Hikayedir bu laflar. Hüseyin Çelik kendisi suç üstünde yakalanmanın çabası ve gayreti içerisinde çalım yapıyor televizyonlarda.
Sunucu- Hüseyin Çelik CHP’lilerin dışında dışarıdaki Silivri’de duruşmaya gelenler içinde konuşmuş. Dünyanın birçok ülkesinde haksız yere yatıp sonra çıkan insanlar var ama bunun kararını sokaktakiler veremez demiş. Buna ne diyeceksiniz?
Adnan KESKİN- Hem ileri demokrasiden bahsediyorsunuz, hem de ileri demokrasilerde olan hakların kullanılmasından rahatsızlık duyuyorsunuz. Niçin yapmayacak insanlar? Siz çıktığınız zaman Tayyip Erdoğan devlet memurları, ilkokul talebelerine hukuka aykırı bir şekilde kendinin masallarını dinleniyor, zorluyor, getirtiyor kapalı salonlara. Bütün memurlar, okullar tatil ediyorsa böyle bir haksızlık karşısında kendi vicdanı da rahatsızlık duyan, kendi iç dünyasında isyan hisseden insanların Silivri’ye gelmesinden niye rahatsızlık duyuyor? Demek ki orada toplumu rahatsız eden, insanları başkaldırıya sürükleyen bir haksızlık, bir adaletsizlik var. Bu kadar bir yargılama artık Türkiye’de tutuklama mahkumiyet haline dönüşmüştür. İnsanlar aylarca, yıllarca savunma yapamıyor. Avukatlar sanık sandalyesine oturtulu bir yerde adaletten bahsedilebilir mi? Orada hukukun egemen olduğundan bahsedilebilir mi? Elbette ki insanlar içinde demokrasi sevgisi olan, insan sevgisi olan, adaletsizliği, haksızlığı içine sindiremeyen insanlar gideceklerdir demokratik tepkisini koyacaklardır. Niçin jandarmalar barikat kuruyor, insanları yollarda kesiyor, insanlara biber gazı kullanıyor, tazyikli su kullanıyor. Böyle demokrasi var mıdır? Baksın çağdaş toplumlarda herkes neler yapıyorlar. Geçen gün Putin bir yere gitti kalktılar çıplak bir kadın gösteri yaptı. Bir tane fiziki güç kullanan oldu mu? Öğrencilere demokratik hakları için cop kullanacaksınız, işçilere biber gazı sıkacaksınız, Güvenpark’ta suya atacaksınız. Memurlar tepki koydu mu rahatsızlık duyacaksınız. Sonrada döneceksiniz Yağma Hasan’ın böreği gibi kendinizi korumak içinde efendim bunlar haksızdır, hukuksuzluktur.
Türkiye soyuluyor. Türkiye maalesef hızlı bir şekilde yoksullaşılıyor. Bakın, Mart ayında 59 tane işçi gene iş kazasında öldü. Hani nerede aldığınız tedbir? 12 bin insan iş kazasında ölüyor demokrasiden bahsediyorsun. Ve ne acıdır ki, ülkemizde bu kadar insan iş kazasında ölürken ülkenin en büyük işçi konfederasyonu başkanı da utanmadan gidiyor akil adamlar analar ağlamasın diye görev alıyor. Beyefendi Mart ayında ölen 59 tane işçinin anası yok mudur, karısı yok mudur, yavuklusu yok mudur, çocukları yok mudur? Niye onların gözyaşından rahatsızlık duymuyorsun da bu tarafta üstüne elzem olmayan, aklının ermediği bir şeye cümbür cemaat koşup geliyorsun da orada kapı sövesi gibi dikiliyorsun. Nasıl bir işçi temsilcisi bunlar? Aynı bu şekilde tencere yuvarlanıyor kapağını buluyor bunlar. Maalesef böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
Sunucu- Fezlekelerle ilgili ne söyleyeceksiniz Sayın Keskin? Başkan diyor ki, fezlekelerin meclise gelmesi durumunda gerekeni yaparız.
Adnan KESKİN- Yapmazsa namerttir. Bu sözünün arkasında durmaya davet ediyorum onu. Kaçıncı numarası bu. BDP’lilere de aynı lafları söylemişti. Ben fezlekeyi getiririm demişti, tehdit etmişti. Sonra bakıyorum şimdi BDP’lilerle neredeyse 66 oynayacak, kaptı kaçtı oynuyor şimdi. Türkiye’yi çözüyor, terörü çözüyor.
Şimdi ona bir şey söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle ilgili böyle bir düşün varsa namertsin Tayyip Erdoğan. Ne gerekiyorsa yap bakalım. Zaman zaman demokrasilerde böylesine hukuku dinlemeyen faşist zihniyetli insanlar geldiğinde demokrasi için diyet ödeyecek insanlar vardır. Biz onlardan biriyiz. Biz şuna inanıyoruz. Diyet ödemeden nimet yoktur dünyanın hiçbir yerinde. Bütün çağdaş toplumlarda o toplumlar sahip oldukları hak ve özgürlükleri diyet ödeyerek elde etmişlerdir. Bakınız Avrupa’da engizisyon mahkemeleri milyonlarca insanın canını ve kanını almışlardır. Ama Avrupa’daki insanlar diyet ödeyerek temel hak ve özgürlükleri elde etmişlerdir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak insanımızın mutluluğu için, köylümüzün mutluluğu için, esnafımızın mutluluğu için, üniversitedeki gençlerimizin özgürce düşüncelerini ifade etmesi için, işçilerimizin sağlığını korumak için diyet ödemeye hazırız. Diyet ödeyerek nimetlerin yakalanacağına inanan bir toplumuz biz. Siyasi tarihte diyet ödemeden hak alan bir toplumsal kesim yoktur. Siyasi tarihte bir toplum egemen kesim diğer kesime ben yiyemedim, ben içemedim al sana altın tepsi içerisinde nimet veriyorum diye bir örnek yoktur. Bütün haklar mücadeleyle alınmıştır. Türkiye’de demokrasi mücadelesi vereceğiz, insan hakları mücadelesi vereceğiz, sosyal hakların mücadelesini vereceğiz, ekonomik hakların mücadelesini vereceğiz. Biz onun için varız, onun için oy aldık geldik biz. Onun için Türkiye insanı bize illerimizde oy verdi. Haksızlıkların, emeğin sömürgesi karşısında durulsun, herkes ürettiğinin karşılığını alsın. Herkes bu ülkede özgürce yaşasın diye bize oy verdi. Biz bunun için yemin ettik. Biz Türkiye’nin ulusal bütünlüğü diye yemin edip arkadan ihanet edenlerden değiliz. Biz verdiğimiz sözün arkasında duran insanlarız. Ne yapacaklarsa yapsınlar. Her şeyi yapmakta serbesttir. Herhalde siyasette, demokrasilerde bu tür süreçler yaşanmıştır. Türkiye’de yaşanacaktır. Biz bunlardan falan korkmayız. Korkması gereken birisi var. Bugün olmazsa gelecekte hesap verecek birisi var. Yolsuzluk yapanlar. 90 yıllık cumhuriyetin birikimlerini eşe dosta özelleştirme adı altında dikensiz gül bahçesi gibi güzelleştirerek akrabalarına peşkeş çekenler var. Hesap vermesi, korkması gereken bir şeyler. Daha 17, 20 yaşındaki çocuğuna birinci ve ikinci gemiyi alanlar var. Hesap vermesi gerekenler param yok deyip de İstanbul’da ………… kapatarak o tarafta eşine dostuna beraber villa kuşatanlar var. Onlar korksunlar. Bizim korkacak hiçbir şeyimiz yok. Haram yemedik ki karnımız ağrısın. Hiç böyle bir korkumuz yok.
Bakınız, hesap vermesi gereken İslamlık çalımı yapıyor. Peygamberin veda hutbesinde diyor ki, kendi Müslümanına işkence eden, kendi Müslümanına haksızlık yapan benim karşıma gelmesin. Irak’ta 1,5 milyon insan öldü bu iktidarın tutumundan dolayı. 500 milyon kadın hamile kaldı. 2 milyon çocuk öksüz kaldı. Bunun hesabını elbette verecek bu iktidar. Suriye’yle şimdi Türkiye’yi karşı karşıya getiriyorlar. Hesap vermesi gereken onlardır. Kuzu sarması Esad’la aynı karede fotoğraf verip eşleriyle beraber şimdi Esad’ı ve Suriye’yi çete ilan edenler hesap versin. Bizim ne eksikliğimiz var, ne noksanlığımız var. Biz banka soymadık, biz bankalardan eşimize dostumuza kredi açmadık. Biz çocuklarımıza gemi, gemicik almadık. Biz cumhuriyetin 90 yıllık fabrikalarını satarak alışveriş merkezleri yükseltmedik. Biz insanlarımızın hakkını gasp etmedik, biz haram yemedik, biz kul hakkı yemedik. Hesap vermesi bu dünyada da, öbür dünyada da hesap vermesi gereken AKP, onun yönetici kadrosu hesap verecek. Hem bu dünyada, hem öbür dünyada verecektir. Öyle kalkıp da alaylı valaylı Cuma namazlarına gidip çıkınca ayakkabılarını polislere bağlatarak Müslümanlık falan olmaz. Kuranda İslam’ın vazgeçilmez bir kuralı var. Kul hakkı yiyen benim karşıma gelmesin diyor. Bu dünyada da hesap verecek, öbür dünyada da hesap verecek. Öyle kalkıp da kendisi hesap veremeyecekler cennette …………. falan gitmesinler. Bunlar cennete falan gitmez. Bunlar cehennemde kazanın altında odun olur başka bir şey olmaz bunlardan.
Sunucu- Şimdi Ergenekon davasından hazır söz etmişken bu davada yargılanan isimler ortada. Bir yandan da bir süreç yürüyor akil adamlar ve İmralı süreci.
Adnan KESKİN- Bakın orada da bir şeyler söyleyelim. Bir kere bu akil adamlar bence akil adam falan değil. Neden değil? Bir kere seçme biçimine bakınız. Akil adam tarafsız, objektif, birikimiyle, yaşamıyla, donanımıyla toplumun saygı duyduğu insandır. Böyle insanlar akil olarak kabul edilir ve böyle insanlarda Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla, buyruklarıyla görev almazlar.
Bakınız bunun oluşumuna bakalım önce. Ne yaptı? Tayyip Erdoğan oturdu efendim kurdu 9 tane kişi başkanını, sekreterini bile kendisi seçti, yardımcısı seçti. Şimdi bu kadar iktidarın talimatlarıyla oluşturulan bir kurumu özgürce hareket edecek, gerektiğinde siyasal iktidarın yanlışlıklarına karşı tavır koyacak bir kadro olarak kabul etmemiz mümkün müdür?
İki; burada bakınız atayanın niyeti de çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Diyor ki Başbakan toplumun algılamasını yönlendirmek konusunda biz onların desteklerini alırız diyor. Yani akil adamlardan beklenenler objektif, tarafsız, doğru bir şekilde sorunları tespit ederek o sorunların çözümüne ilişkin iktidara gerekirse onun düşüncesinin tersine öneride bulunmak değil. Tam tersine iktidarın talimatları doğrultusunda toplumun yönlendirilmesi, iktidarın yaptığı zeytinyağlı dolmayı topluma yutturmak için görevlendirilmiş bunlar. Bu bir toplumu dönüştürme mühendisliğidir, projesidir. Yani siyasal iktidarın…
Üç; kimdir bu adamlar? Bu adamların içinde cinayetlere alkış tutanlar var. Bu adamların içinde Gümüşhane baro başkanının öldürülmesine saatlerce köşe yazısı dökenler var. Bu adamların içerisinde her gün gazetelerinde hedef gösterilerek insanların linç edilmesine ilişkin gayret gösterenler var. Bu adamların içerisinde barıştan korkan, ürken insanlar var. Böyle bir kadronun akil adam olarak değerlendirilmesi mümkün müdür? Bunlar AKP’nin geçici vaizleridir, memurlarıdır. Bunlar bu şekilde görevlendirilmiştir ve çıkacaklardır bunlar köy köy gezerek iktidarın istedikleri doğrultusunda yapacaklardır.
Şimdi çıkmış Tayyip Erdoğan diyor ki kucaklaşma dönemi geldi, barış dönemi geldi, sevgi dönemi geldi. Allah’ınızı severseniz bu kadar önemli, kutsal değerler uygun olan insanların ağzından çıkarsa güzelliklerini korurlar. Geçmişteki yaşamıyla, siyaset üslubuyla bu konuda hakikaten tutarlı bir insan çıkar bunları söylerse dersiniz ki çok güzel doğru bir laf söyledi. Daha iki gün evvel muhalefet partilerine kudurmuş diyor. Hem Bahçeli’ye, hem Kemal Kılıçdaroğlu’na. Dönüyor diyor ki, bu muhalefet partilerin diyor ağzındaki köpüklerden anlıyorum diyor. Vatana ihanet ediyorum diyor. Geçmişte ananı al git diyor. Aydın’da bir genç kapıya yaklaşınca boğazını sıkıyor. Askerlerle ilgili askerlik yan gelip yatma yeri değildir diyor. Kalkıyor yardımcısı 3 – 5 kelle için biz bu işlerimi yapacağız diyor. Öbür taraftan Ergenekon’da tutuklanan insanlara anayasaya göre konuşmaması gerekirken, bir taraftan terör örgütü gibi mahkum edilmiş gibi tavır koyuyor. Öbür taraftan da yüzü kızarmadan ben bu davaların savcısıyım diyor.
Şimdi geçmişte bu davalar nedeniyle yaşamını yitirenler, bu davalar nedeniyle hapishanelerde, hastanelerde sürünenler, bunların anaları, babaları, çocukları kışın soğuğunda, yazın sıcağında Silivri toplama kampının önünde aylarca, günlerce horlanarak, o insanların insan onurunu ayak altına alacak yoklamalardan geçerek gözyaşı döktüğü süreçlerde hiç mi vicdanın sızlamadı, hiç mi aklına barış gelmedi, hiç mi kucaklaşma gelmedi Tayyip Erdoğan. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına saldırı olduğunda neredeydin sen ayda mı yaşıyordun? Türkiye’de yaşamıyor muydun? Deniz Baykal’a yapılan saldırıdan sonra çıkıp gümbür gümbür demokratik bir ülkenin Başbakanına yakışır bir şekilde bunu yapanların hesabını soracağım niye demedin.
Bakınız daha o konuyla ilgili açılan davalar yürümüyor. İki; sen bu kadar mademki barışı, sevgiyi istiyordun Deniz Feneri davasında aylarca, yıllarca lastik top gibi davaya bakacak hakimlerin bulunmadığı bir süreçte niçin çıkıp da barışma dönemidir, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerden hesap verme dönemidir, kucaklaşma dönemidir demedin de şimdi hemen dönüverdin kucaklaşma. Sen dün değil miydin BDP milletvekilleriyle ilgili fezleke düzenlediğini söyleyenler. Sen geçmişte değil misin ki bu konularda çok efelenince açıklamalar yapan.
Bakın size bir şey göstereceğim. Arkadaşımız referandum döneminde Kayseri’de bir konuşma yaptı. O Kayseri’deki konuşmayı yurttaşlarımıza izin verirseniz aktarmak istiyorum. “Ey Kılıçdaroğlu ve ey Bahçeli, bizim PKK’yla masada oturduğumuzu söylüyorsunuz. Bu iddianızı ispatlamanız gerekir. Hukukta bir kaide vardır müddei iddia sahibi iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Eğer bu iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz. Daha ileri bir kelime kullanamıyorum çünkü terbiyem müsaade etmiyor”. Ne kadar mahcuptur yani Allah’ı var şimdi. Bu Başbakan var ya öyle terbiyelidir, öyle mahcuptur ki yani Allah’ı var şimdi. 4 kez bunları bir araya oturduğunu söyleme şerefsizliğini yapanlar. Bir ülkenin Başbakanı yarım dakikanın içinde bu kadar çelişkiye düşemez. Ne diyor? Üste ayrı yerde oluyor bu konuşma. Terbiyesi müsaade etmiyormuş. Nazik çocuk. Efendim doğuştan nazik garibim. Ama sonra birden Kasımpaşalılığı ortaya çıkıyor iç dünyası. Bu 4 kez bunlarla bir araya oturduğumu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını er veya geç vereceklerdir. Bu şerefsizliği yapanlarla hesaplaşacağız. Biz bugüne kadar AKP hükümeti olarak terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman oturmayacağız. Bunu diyen Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu adam mı şimdi kucaklaşmadan, barıştan, sevgiden bahsedecek. Çıkacaksın miting meydanlarında önde şark kurnazlığı, bir çakallıkla benim terbiyem bunlara müsaade etmiyor diyeceksin, döneceksin alçaktır, şerefsizdir diye iki tane partinin Genel Başkanının ismini vererek kürsülerden suçlayacaksın. Aynı anda çelişkiler düşeceksin.
Asıl önemlisi ben şimdi soruyorum Tayyip Erdoğan’a bu laf senin mi? Şerefsizlik kimin üzerine yafta gibi kaldı? Bu dediğin ben örgütüyle görüşmedim, biz hiçbir zamanda oturmayacağız. Bunu yaladın mı? Yaladın mı bunu? Şimdi oturdun. Abdullah Öcalan’la pazarlık yapıyorsun.
Sunucu- Peki niye oturdu Sayın Keskin? Pişman mı oldu da?
Adnan KESKİN- Hiç pişmanlık yok. Keşke pişman olsa. Ben Recep Tayyip’in iç dünyasında pişmanlık diye bir duygunun olduğunu sanmıyorum. Pişman olan insanların uğradıkları haksızlıkların karşısında rahatsızlık duyan insan kalkıp da İlker Başbuğ böyle olmamalıydı timsah gözyaşları döküp arkasından da 4. Yargı paketinde bile milletvekilleri onunla ilgili bir madde getiremiyorsun. Pişman mısın? O zaman bu konularda getirirsin bir yasal düzenleme yaparsın. Pişmanlık falan yok. Oyun oynuyor oyun. Bir tek oyun var. Tam bir tiyatro, tam bir tuluat tiyatrosu oynanıyor. Başkanlık sistemi olacak arkadaş Sultan ya bu. Bulunmaz bu Allah tarafından bu bize böyle gönderilmiş bir sultanımız olacak bizim bu. Her türlü yetkiyi alacak, partili cumhurbaşkanı olacak. Oraya çıkarken denetimsiz başkan olacak. Yürütme buna bağlı olacak, yargı bunun olacak, yasama bunun emrinde olacak. Çünkü getirilen teklife bakınız. Meclis bir yasa teklifini veya tasarısını reddederse başkan kararname çıkarma yetkisine sahip. Hakimler ve savcılar yüksek kurulunun atama yetkisi beyefendiye geçiyor. Veto yetkisi var. Tam bir padişahlık. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir başkanlık sistemi uygulaması yok. Hiçbir yerinde. Onu da bildikleri için yine bir perdeleme çekiyor. Yaşlı bir gelinin suratına pudra, rimel sürer gibi bir perde daha çekiyor arkadaş. Bu bize özgü başkanlık diyor. Lafa bak şimdi. Bir taraftan ileri demokrasi, bir taraftan da klasik demokrasilerde bile olmaması gereken düzenlemeyi öngörüyor. Sonra dönüyor diyor ki bu bize özgü diyor. Her şey zaten bize özgü. İnsan hakları bize özgü, işçi hakları bize özgü, hukuk bize özgü, adalet bize özgü. Bürokratik oligarşi diyor. Buna kargalar bile güler. Kaldı mi bürokrasinin içinde sana karşı duracak, senin düşünceni benimsemeyen, muhalefet partilerine ilgi duyan, muhalefet partilerine destek veren. Göze sürümlük bir tane bana bir genel müdür, vali kaymakam getir. Hepsinin doğradın. Türkiye yetenekli insanlar mezarlığına döndü senin devri iktidarında. Yetenekli, bilgili, birikimli, haktan, hukuktan, adaletten yana olan herkesi aldın attın. Sana yalakalık yapan, senin arkanda koşan, senin gözünün içine bakan insanları getirdin sen bürokraside yeteneksiz, beceriksiz, birikimsiz adamları yalnız benim adamım diye oturttun. Hatta medyaya bile müdahale ettin. Sana yandaş olanlara televizyon ekranlarında programlar yaptırıyorsun, gazetelerde köşe yazarlığı yaptırıyorsun, hatta yetinmiyorsun bazen genel yayın yönetmenleri atattırıyorsun. Şimdi de kalkıyorsun dönüyorsun bunlar Türkiye’de olmamış gibi bürokrasi, oligarşi benim önümde engel diyorsun. Bu kadar da insafsız olmaz, bu kadar da gerçekleri inkar eden, gerçekleri saptıran bir devlet adamı olmaz. Her şeye baştan sona gerçek dışı, insanları gerçek dışı bilgilerle, haberlerle zihinlerinden zapdederek sistemi kuşatmak peşinde Tayyip Erdoğan. Kendi düşüncesini bu topluma aktarabilme, cumhuriyetin kurucu iradesini ortadan kaldırarak padişah özentisiyle bir yeni Osmanlıcılık anlayışıyla bu toplumu dizayn etmek istiyor. Akil adamlarda bunun bir ayağı.
Çok ilginç bir şey daha söyleyeyim mi size? 63 ne, nerenin plakası? Abdullah Öcalan’ın ilinin plakası. Ne gün açıklandı? Abdullah Öcalan’ın doğum günü açıklandı. Bunların hesabını versin Tayyip Erdoğan. İnsanlar yemiyor, yutmuyor bunları. Bunlar kalın yağlar. Öyle arabalar, kaportası bozuk lafları. Sen arabayı yakan laflara cevap ver. 63 nerenin plakası, 63 ne gün açıklanıyor? Abdullah Öcalan’ın doğduğu gün açıklanıyor. Bunların hesabını. Bunlar yapılan pazarlıklarla el altından verilen tavizler.
Sunucu- Öcalan bu kişisel şeylerini de yaptırıyor bu arada.
Adnan KESKİN- Herhalde. Mutlu ediyor yani. O mutlu etme görevini de ihmal etmiyor arkadaşımız. Bu konularda çok maharetlidir. Garibin böyledir, müthiştir yani müthiş.
Sunucu- Peki değerlendirdik gündemi AKP ve Türkiye’yi ama oy oranlarına bakalım birde. Sıkça anketler yapılıyor bu son dönemde. AKP kendi yaptırıyor.
Adnan KESKİN- Yani güya destekliyormuş insanlar %50’si. Tamamıyla gerçek dışı bunlar. Hiç öyle bir şey yok toplumun desteklediği filan.
İki; peki bu çıkanlar nasıl çıkacaklar. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak mı çıkacaklar Türkiye’den? Bu akil adamlar, bu köşelerinde durmadan övgü yazan arkadaşlarımız var böyle aman efendim süreç başladı, barış. Nasıl çıkacak bunlar? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının nüfus cüzdanıyla mı çıkacaklar? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmiş pasaportlarla mı çıkacaklar? Hangi ülkeye nasıl gidecek bunlar? Pasaport vermeden bir yabancı ülkeye gidemezler. Tayyip Erdoğan bunları falan düşündü mü acaba biraz? Bunun altyapısını, teknik donanımını, hukuk çerçevesini düşündü mü? Çıksın gitsinler diyor. Nasıl gidecek bunlar? Nasıl olacak bu işler? Tamamıyla hayal peşinde, tamamıyla toplumu kandırma peşinde. Bütün bunlar hukuki çözüm isteyen konulardır. Bu konularda hangi hazırlıklar yapılmıştır? Yani Irak gibi başka bir devletin içine giderken nasıl girecek bu insanlar, orada nasıl barınacaklar, nasıl olacak bu işler? Her şeyi mizansen olarak götürüyor. Her şey bu seçimlerde silahların sustuğu bir süreci yakalayıp anayasaya yeni değişikliğini başkanlık sistemini oturtup birde yerel seçimleri aldıktan sonra Tayyip efendi denetimsiz, sorgusuz, sualsiz Sultan Süleyman gibi Çankaya köşküne oturacak. Bütün hesap kitap bu.
Sunucu- Olacak mı peki Sayın Keskin?
Adnan KESKİN- Kendi hesabı öyle. Ama yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir.
Sunucu- Dönecek mi?
Adnan KESKİN- Dönecektir. Tanrı bile razı olmaz bu haksızlığa, bu adaletsizliğe, bu kadar hileye. Tanrı bile razı olmaz. Tanrı buna müsaade etmez. İnsanlar hiç müsaade etmez buna. Bu kadar hile, bu kadar desise, bu kadar yalan, bu kadar iftira atan bir insan herhalde Türkiye Cumhuriyeti insanının gözleri kör değil, kulakları sağır değil. Bu haksızlık karşısında, bu adaletsizlik karşısında insanlara yapılan bu zulüm karşısında bu insanlarında vicdanları isyan edecektir. İnsanımız sandığa gittiği zaman bu iktidara demokratik bir şamar indirecektir. Yazık günah değil midir şu Silivri’deki insanlara bakınız bir. Adamcağız suçum ne diye soruyor yok. Adamı terör örgütünün üyesi yapıyorsun çıkıyor Genel Kurmay Başkanı terör örgütünün başı olarak algılıyorsun. Danıştay davasını binbir cambazlıkla, binbir maharetle götürüyorsun o davaya ekliyorsun. Danıştay davasındaki cinayeti terör örgütünün şiddet kullandığının kanıtı olarak takdim ediyorsun ve bunun adına hukuk diyorsun. Bunun adı hukuk filan değil. Bunun adına guguk derler guguk başka bir şey denmez buna. Bu da bu guguk anlayışı da tam AKP’ye uygun bir anlayıştır. Bir zaman biliyorsun Danıştay’da bir dava çıkmıştı ulemadan fetva almış dedi arkadaşımız öyle şeyler vermişti. Danıştay’ı böyle korkutarak işte tüpraşı yutturacaktın, limanları yutturacaktı, Seydişehir alüminyum tesisi. Gerçi yutturdu sonradan kanun çıkardı. O kanunlarla onun uygulanmasını engelledi. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını 3 – 5 tane yandaşına peşkeş çekti. Onlarda sahip olduğu gazetelerle, televizyonlarla akşamdan sabaha beyefendiye övgüler düzüyorlar. Biz bir şey dediğimiz zaman Cumhuriyet Halk Partisine de saldırı hakları görerek bize hedef tahtası haline getiriyorlar.
Sunucu- Cumhuriyet Halk Partisi Başbakanın hedefinde. Gerçi son günlerde biraz MHP lideri Bahçeli’yle de polemik içinde ama Cumhuriyet Halk Partisinden vazgeçmiyor. Öyle mi?
Adnan KESKİN- Aynen öyle. Çünkü bizi görüyor karşısında engel. Bizimle uğraşıyor, bizi korkutarak yıldırmaya çalışıyor. Bize hileler yapıyor. Parlamentoda bakınız biz önergemizi geri çekiyoruz dediğimiz halde binbir türlü meclis başkanvekilinin oyunlarıyla moyunlarıyla Cumhuriyet Halk Partisini oraya bulaştırmaya gayret ediyorlar. Ve iç tüzük çiğnenerek hilelerle Cumhuriyet Halk Partisini de o araştırma önergesine ortak yapmaya çalışıyorlar.
Sunucu- Geçtiğimiz gün onu da yaşadık mecliste. Sayın Keskin çok teşekkür ediyoruz.
Adnan KESKİN- Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. Yurttaşlarımıza güzel bir gün diliyoruz. Sürçülisan olduysa hepsinden de özür diliyorum.
Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget