Yıllar sonra, ciddi ciddi bir grev konuşuluyor. THY
çalışanları çetin bir engelli koşunun ardından grev kararını astılar. Ama henüz
grev çadırları kurulmadı. “İleri demokrasi”de grev yok!…AKP rejiminde, yılda 2-3
bini bulmuyor bile greve çıkan… 16 milyon ücretli olan bir ülkede, yılda ancak
2-3 bin kişi grev hakkını kullanabilmiş…Hatta sıkı durun, Çalışma Bakanlığı
verilerine göre, 2011 ve 2012’de greve çıkan işçi sayısı 550’ye düşmüş…
12 Eylül darbesini planlayan ve uygulatan
büyük sermayenin istediği tam da buydu zaten. 1980 öncesinin DİSK’i, ağırlıkla
özel sektör işyerlerinde örgütlüydü ve büyük holding şirketlerinin kâbusuydu. En
dişli işveren sendikası metal işkolundaki MESS idi ve başında da Turgut Özal
vardı. 1970’lerin sonuna doğru tıkanan iç pazarı ihracata yöneltmek, bunun için
de emek maliyetlerini düşürüp, emeği uysallaştırmak gerekiyordu. Bu nedenle
DİSK’in defterini dürmek ana hedefti. Demirel iktidarı, 24 Ocak 1980
Kararları’nı, Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal ile hayata
geçirmeye başlamıştı. IMF’den takdir ve destek alınmıştı ama sendikal mücadele
ayağa dolanıyordu ve 85 bin işçi, grevdeydi.
GREVSİZ DÜZEN
Demirel’in emek
engelini aşamayacağına inananlar, onu iktidardan indirirken ilk işleri grevleri
yasaklamak oldu. DİSK kapatıldı, yöneticileri, kadroları tutuklandı. Türk-İş’in
faaliyetleri durduruldu ve ortalık birden dikensiz gül bahçesine döndü. O
anti-sendikal düzen, 12 Eylül şeklen bitse de, değişmedi ve 1982 Anayasası’nda
kurumlaştırıldı. 1990’daki saman alevi gibi parlayan işçi hareketleri dışında,
sınıf, kendini toparlayamadı. Sınıf toparlayamayınca sol siyaset de ayağa
kalkamadı.
12 Eylül’den AKP rejimine kalan ve üstünde
tepindiği de bu anti-sendikal mirastır. Nüfus 75 milyona ulaştı. Kapitalistleşme
son 30 yılda doludizgin ilerledi. Nüfusun dörtte üçü kentlerde yaşıyor, dörtte
üçü tarım dışında çalışıyor. Ücretli sınıf, niceliksel olarak ikiye katlandı.
İşi olanların üçte ikisi ücretli sınıftan ve bugün sayıları 16 milyon. Ama ya
nitelik, örgütlülük? Son açıklanan istatistikler, kayıtlı işçi sayısını
yaklaşık 11 milyon, buna karşılık sendikalı sayısını 1 milyon gösteriyor.
İşçilerin yüzde 10’u bile sendikalı değil. Bu 1 milyon görünen sendikalıların
da, son 2 yılda ancak 350 bini, toplu sözleşme hakkını kullanabilmiş.
THY DİRENİYOR
Sendika, toplu sözleşme, grev hakkının fiilen budandığı
ve insafsızca bastırıldığı bu neoliberal sömürü döneminde, THY çalışanlarının
hak mücadelesi önemli. THY işvereninin hak gaspları saymakla bitmiyor; Kural
dışı mesai ve görevlendirmelerle baskı ve riske sokulan uçuş emniyeti…Eksik
personelle yürütülen uçuş operasyonu, arttırılan iş yükü, angarya…Düşük ücretli
ve daha kötü koşullarda çalışan part-time personelle iş yürütme…Cezaya ve işten
çıkarma tehditlerine dayanan keyfi bir yönetim tarzı …Enflasyonun altında ücret
artışları… Bu haksızlıklara direniyor Hava-İş’te örgütlü çalışanlar.
THY işvereni pervasız da; Yönetim, 1 yıl önce, tam 1 yıl
geciktirilen toplu görüşmeden grev kararı çıkacağı sırada AKP milletvekillerini
devreye soktu ve grev yasağı talep etti. Bu istek anında karşılık buldu.
Direnen 305 çalışan ise hukuksuzca işten çıkarıldı. Ama direniş inatla sürdü,
sonunda hukuksuz grev yasağı kaldırıldı, grev hakkı yeniden kazanıldı.
Hava-İş, 305 işçinin işe alınmasını istiyor öncelikle . Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek, boynunu uzatıyor aradan, “THY yalnız değildir “ tehdidini savuruyor.
İktidar kavgaya davet ediyorsa, çalışanlara “davetleri kabulümüzdür” demekten
başka yol kalıyor mu? İstikbal hem göklerde, hem grevde…
Yorum Gönder