Sadece birkaç gazetede küçücük yer aldı. İnternet sitelerinde de bir
göründü bir kayboldu. Mavi Marmara’nın yolcularından, oyuncu Sinan
Albayrak’a İsrail’in “özürü”nü sormuşlar. O da “Biz kaşındık” demiş:
“Devlet şunu yapabilseydi, diyorum. Keşke buna başında mani, engel
olabilseydi. Ama biz kaşındık, biz kendimiz gittik. Burada devletin de
yapacak bir şeyi yok.”
Bu sözler, bir bakıma gecikmiş bir itiraf. Olay patlak verdiğinde,
gemideki bazı kişilerin “sonucu bile bile” yola çıktığı ve gerilimi
tırmandırdığı konuşulmuştu. Ancak 9 kişinin ölümü, bu yöndeki
tartışmaları / soruları / iddiaları gölgede bırakmıştı. Sinan Albayrak,
şimdi “Biz kaşındık” diyor.
Peki olay, bir avuç kişinin “kaşınmasından” mı ibaret?
Onun bu sözlerine yer veren GAZETE5’deki bir izleyici yorumuna göre,
“Hayır”. Dahası da var. Fatma Nur Çağlar isimli yorumcu, şöyle yazmış:
“İçinizden birisi çıkıp erkekçe açıklasın. Gemiye binip de sizi gaza
getirip sonra inen 45 vekilin isimlerini açıklayın. Size herhangi bir
vaat verildi mi? “Evethayır” referandumuyla ilgili yeni bir van münit mi
yapacaktınız?” Sinan Albayrak kadar, Fatma Nur Çağlar’ın sözleri de çok
çarpıcı, çok önemli. Çünkü tam da o günlerde haber merkezlerinde
konuşulanlarla… Gazete ve televizyonların Ankara bürolarından gelen “off
the record” notlarla örtüşüyor. Acaba, diyorum, Meclis komisyonlarına
doyamadığımız bu günlerde bir komisyon da bu iddiaları araştırır mı? O
vekiller kimlerdi? Neden son anda gemiden indiler? İktidar isteseydi
gemi sahiden de o yolculuğa çıkabilir miydi? Çıktığına göre beklenti /
amaç neydi?
Pazartesi sorularına, böyle başladık. Eski, yeni sorularla devam edelim.
Önce (mesajlarınıza çok teşekkür eder im) elektronik postama sizlerden
gelen sorulardan birkaçı:
1) Malum bundan 1-2 yıl önceydi, doğu ve güneydoğu için apar topar 1000
tane mele kadrosu oluşturuldu ve bunlara atamalar yapıldı. Bakanlarımız
da bu ihtiyacın ne kadar önemli olduğunu falan anlattılar. Geliyoruz
bugünlere, her türlü milliyetçilik ayaklar altına alınıyor, diğer
taraftan
buna paralel olarak din kardeşliğinin bağlayıcı unsur olduğu
vurgulanıyor ve ön plana çıkarılıyor. Akil adamlardan toplumu bu
konularda ikna etmesinin beklendiği açıklanıyor. Bakıyoruz, dünün kanlı
eşkıyası, bugünün barış güvercini bile İslam bayrağından falan
bahsediyor. Merak ettim doğrusu bu meleler ne iş yapıyorlar. Bu
kardeşliğin ve bayrak altında toplanmanın alt yapısını mı
oluşturuyorlar?
2) Akil İnsanlar için iki ay süre biçilmiş. AKP başkanlık anayasası için
de buna yakın bir süreden bahsediyor. Bu iki olayı yan yana koyunca,
benim burnuma yeni anayasa propagandası kokuyor. Size de aynı koku
geliyor mu?
Bu köşenin eski yeni sorularıyla devam edelim:
1) HaberTürk Gazetesi yazarı Amberin Zaman neden kovuldu? Bunun için “bir danışman” gazete patronuna telefon etti mi?
2) Uludere katliamını AKP oylarıyla örtbas edenler.. İsrail’i dize
getirdik diye böbürlenip o katliamda sevdiklerini kaybedenlerden bir
özrü esirgeyenler.. Uludere’siz barış olur mu?
3) Dünyanın en etkin gazetelerinden New York Times, “Türkiye’nin
Ankara’daki Esenboğa Uluslararası Havaalanı’na, Ürdün, Suudi Arabistan
ve Katar’dan silah yüklü 160’dan fazla kargo uçağı iniş gerçekleştirdi”
diye yazdı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü Sözcüsü
Hugh Griffiths de “Bu seferlerdeki yük tahminen 3 bin 500 askeri
teçhizat” dedi. Buna benzer ciddi iddialar daha önce de Meclis gündemine
taşınmıştı. Başbakan Erdoğan ya da ilgili bakanları bu konuda ne zaman
bir açıklama yapacak?
4) Suriyeli mültecilerle ilgili olarak hep merkezi idarenin harcadığı
paradan söz ediliyor. Suriye sınırına komşu veya yakın illerin yerel
yönetimleri son bir yılda bu konuda ne kadar harcama yaptı? Vatandaşın
vergisini nasıl, nereye aktardı? Ve Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz artık
sormadığı için evlat edinilmiş sorular:
1) Bülent Arınç'a suikast iddiası doğru değil miydi? Memleketin Başbakan
Yardımcısı'na suikast düzenleneceği haberi patladığında Türkiye ayağa
kalkmıştı ama ne açılmış bir dava var, ne de tutuklu ya da tutuksuz bir
sanık. Bu iddia bir palavradan mı ibaretti?
2) Suudi Arabistan Kralı, ziyaret ettiği ülkelerin liderlerinin eşlerine
pahalı mücevherler armağan etmesiyle de tanınıyor. Kral, Türkiye'ye de
geldi, izzet-i ikram ile ağırlandı ama verdiği armağanlar ile ilgili bir
beyanname verilmediğini, yasalara uyularak armağanların ilgili kuruluşa
devredilmediğini artık biliyor sayılırız. Bunca kez sordum, beyan
edilmiş olsaydı burnuma belgenin bir örneğini dayarlardı, yapamadılar.
Hediyeler neden beyan edilmedi ve şu anda neredeler?
Yorum Gönder