Senaryo dersi verdiğim üniversitede
öğrencilerimden, Necati Cumalı’nın
“Yağmurlar ve Topraklar” adlı romanından
bir sinopsis (kısa film özeti) çıkarmalarını istiyorum. Öğrencilerimden biri
“Hocam bana bu eziyeti yapmayın” diyor,
“Ben asla bir roman okuyamam”. Bunu
söylerken o kadar samimi ki, kızmayı bir yana bırakıp ona böyle “asla” dedirten nedenleri düşünmeye başlıyorum ve
hepimizi şaşırtacak bir yığın bilgiye ulaşıyorum.
Yapılan
araştırmalar gösteriyor ki dünya aptallaşıyormuş. Evet, aptallaşıyoruz; ilk
anlarda göklere çıkardığımız sosyal medya, internet tüm dünyayı
aptallaştırıyormuş. Öyle ki, kendi yurttaşlarını çok özel algı yöntemleriyle
aptallaştıran ve bir avuç süper adamla dünyayı yöneten Amerika bile, durumun
vahametini kavramış ve Obama “Beyin” adlı bir projenin yaratılması için emir
vermiş.
Biliyorsunuz, şimdilik sadece yüzde beşlik fonksiyonlarını
ölçebildiğimiz beynimiz, muhteşem bir organ. Ancak dijital devrimler, internet,
cep telefonları beynimizde hızlı bir değişime yol açıyormuş. 20. yüzyıl ve daha
öncesinde beyin, kendisine gelen verilerin bir bölümünü duyguları kontrol eden
bölümleriyle, diğerlerini ise rasyonel düşünce bölümlerini devreye sokarak
algılıyormuş. Böylece, bu verilerden üretilecek ilk düşünce için önce rasyonel
bölüm aracılığıyla anlamlandırma işlemi yapılıyormuş. Çünkü o zamanlar bilgi
kitaplar ve metinler aracılığıyla beyne iletiliyormuş. Yani rasyonel beyin
fonksiyonlarının karar verebilmesi için hem anlamlı bilgiler oluşuyormuş hem de
insanoğlunun bu bilgileri gözden geçirecek zamanı varmış.
Günümüzde
ise dijital devrim öyle bir hız yaratmış ki beynin işlevi değişmiş. Özellikle
dijital medya beynin sadece duyguları yönlendiren bölümüne hitap ediyormuş ve bu
bölümden verileri çabucak alıp, hızlı kararlar vermesini istiyormuş. Rasyonel
beyin bölümüne yönelik hiçbir talep yokmuş. Bu durumda değişme yeteneğine sahip
beynimiz de hızlı veri toplamak ve hızlı yanıt vermek için beynin duyguları
yöneten bölümünü olağanüstü güçlendiriyormuş. Bu da derin düşünce, olayları
anlayarak fikir üretmeyi tamamen devreden çıkarıyormuş. Böylece “Ben hızla bilgiye ulaşırım o nedenden bilgiliyim” diyen insanlar da aptallaşmaya başlıyorlarmış. Ayrıca bu durumun yani
aptallaşmanın farkında bile değilmişiz.
Şu günlerde bütün dünyayı
tehdit eden bu aptallaşma süreci hiç kuşkusuz, düşünce özgürlüğünün önünde
yüzlerce yıllık barikatlar bulunan ülkemiz için daha da vahim. Çünkü eğitim
sistemimiz zaten beynin rasyonel çalışma bölümünü en başından yok etmeye
yönelik. Soru sormanın ayıp olduğu bir toplumda mevcut bilgisizlik düzeyi bir de
bu dijital belasıyla birleşince genç nüfusun neredeyse sıfır hayat bilgisi ve
meslek bilgisiyle hayata atıldığını söyleyebiliriz.
Bu sadece bize
ait bir şey değil, dünya aptallaşıyor. Bunun en açık örneklerini yaratıcılık
alanında görüyoruz. Doğrusu ben, uzun zamandır sosyal olaylardan özellikle
koparılan (Vakti zamanında bir CIA başkanı şöyle demişti: Sanatın her
disiplinini sosyal olaylardan uzaklaştırmak için postmodern ve enstalasyon diye
bir şey ortaya sürdük. Biz amacımıza ulaştık ama sayemizde pek çok yeteneksiz
çok para kazandı) edebiyat alanında okuyacak pek bir roman bulamıyorum; bir tek
öykü alanında her şeye rağmen bir başkaldırı söz konusu ama çok sevdiğim resim
ve özellikle hiç ısınamadığım enstalasyon sanatı beni deli ediyor. Sosyete
kendisini göstereceği muhteşem bir alan buldu. Orta yere konulan bir tuğlaya
bakıp resim çektiriyorlar ki, magazin sayfalarında yayımlansın...
Evet, durum Kürt-Türk meselesinden çok daha önemli. Barış bir gün
mutlaka gelir ama bilgisiz ve yaratıcılıktan uzak bir toplum insanı korkutuyor.
Şimdilerde dünyanın bir numaralı sorunu bu.
Yorum Gönder