Sol, ulusalcılık ve CHP’ye operasyon - Merdan Yanardağ

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Kurtuluş Savaşı sırasında Batı Anadolu’da Rumlara yönelik ‘etnik temizlik’ yapıldığı iddiasıyla başlayan ve İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir” şeklinde özetleyebileceğimiz sözleriyle doruğa çıkan tartışmanın devam edeceği görülüyor.

Hüseyin Aygün’ün, hiçbir tarihsel ve bilimsel temele dayanmayan iddiaları gereksiz bir tartışmayı başlattığı gibi; genel olarak burjuva devrimleri, özel olarak da ulusal bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet Devrimi konusunda önyargılı olduğunu da ortaya koydu. Bu önyargı, yanlış bilgiye sahip olmaktan kaynaklanabileceği gibi, soruna ya da konuya dar ve “ideolojik” bir bakışın ürünü de olabilir.

Oysa bu ülkenin tarihinde “devrimci” ve “ilerici” olan ne varsa onlara saldırmak ya da lekelemek toplumu gericiliğe teslim etmek anlamına gelir.

Son yıllarda liberalizmle lekelenen Türkiye solunda ve entelektüel ortamda moda olduğu üzere, CHP’de de sınıfsal ve/veya toplumcu bir bakış açısıyla hareket etmek yerine, etnik ve dinsel kimlikler üzerinden siyaset yapmak solculuk sayılıyor. CHP için “sınıfsal bakışla siyaset” fazla bulunabilir, ama değil. Dünyanın her yerinde sadece sosyalistler değil, sosyal demokrat partiler ve kişiler de açıkça ifade etseler de etmeseler de sınıfsal gerçeklikten hareketle siyaset yaparlar.

Modern çağda toplumları ve insanları sınıfsal konumlarına ve mesleklerine göre tanımlamak yerine, etnik ve dinsel köklerine göre değerlendirmek sol değil, post-modern bir yaklaşımdır. Gerçekte bir önceki çağın değerlerine dayanan ve bu yanıyla “premodern” kavramıyla ifade etmenin daha doğru olacağı bu yaklaşım, yeni değil, sadece yeni gericiliktir.

İnsanları modern sınıfsal/sosyal aidiyetleri üzerinden değil, bir önceki çağın etnik ve dinsel kimlikleri üzerinden tanımlamak kurulu düzene paha biçilmez bir hizmet demektir. Bu anlayış kapitalizmi ve var olan dünya düzenini mutlak ve değişmez veri olarak alır.

Ayrıca insanları sınıfsal/tarihsel bir bakışla değerlendirerek yerine, etnik ve dinsel kökenleri üzerinden tanımlamak, toplumu bütün alt unsurlarına doğru daraltarak parçalamak demektir. Türkiye, bu tehlikeli yola sokulmuş durumda. Bu gidişle Türkiye’de insanların hemşeri derneklerinden başka gidecek yeri kalmayacak. Toplumlar ABD ve Batı tarafından dinsel ve etnik bakımdan homojen parçalara ayrılarak güçsüz, denetlenebilir ve yönetilebilir birimlerden oluşan bir dünya kurulmak isteniyor.

Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir” şeklindeki sözleri, sıkça yapıldığı gibi akademinin diliyle kahvenin dilinin birbirine karıştırılmanın tipik bir örneğini
oluşturuyor. Bu sözlerin akademik olarak tartışılabilecek bir boyutu olsa bile, toplumsal algı farklı bir yönde oluştu, oluşmaya da devam ediyor.

Burada hemen belirtelim ki, Güler’in aldığı entelektüel ve akademik terbiye kadar, siyasal geçmişi de onun ırkçı olmasına izin vermez. Kavramların hangi anlamlarda kullanıldığının anlatılamadığı sınırlı zamanlarda, daha çok teorik ve bilimsel çalışmalarda izlenecek yöntemle konuşmak kastı çok aşan sonuçlara yol açıyor. Güler’in başına gelen budur. Ancak bu kayıtla yaklaşmak bile Ayman Güler’in sözlerindeki yanlışlığı ortadan kaldırmıyor. Yapılması gereken şey, bu yanlışlığı düzeltmektir.

***

CHP’ye karşı çok yönlü ve çok katlı bir operasyon düzenlendiği gözleniyor. Bunun iktidar güdümlü ve yükselen yeni muhafazakâr sermaye destekli bir operasyon olduğu da anlaşılıyor. CHP terbiye edilmek isteniyor. Bu stratejik planlama, liberaller üzerinden yürütülüyor. Ulusalcılar, yaptıkları dar milliyetçi ve tutucu çıkışlarla bu operasyonu kolaylaştırıyor. Bu operasyon AKP’lileşmiş, sosyal adaletçi ve halkçı yanı yok edilmiş bir CHP yaratmayı hedefliyor. Oysa biri demokrat, diğeri muhafazakâr da olsa Türkiye’nin iki liberal partiye ihtiyacı yok.

YURTSEVERLİK VE ULUSALCILIK

Ulusalcılığı, neredeyse “ırkçılık” ve “faşistlikle” özdeş gören muhafazakârlar ve sağlı sollu yandaş liberaller, Birgül Ayman Güler’in sözlerini fırsat bilerek, yurtseverlik kavramına ve yurtseverlere karşı yoğun bir  saldırı başlattılar.

Bu ülkede yurtsever olmak neredeyse ayıp sayılmaya başlandı! Emperyalizme karşı olmak “milliyetçilik” diye aşağılanıyor. Üstelik bunu söyleyenlerden bazıları eski solcular.

Oysa ne yurtsever olmak ayıp ne de emperyalizme karşı olmak suçtur. Dünyanın acımasız ve sorumsuzca talan edildiği, neo-liberal politikalar nedeniyle gezegenin geleceğinin tehdit altında olduğu bir dönemde, üstelik bölgemizde ülkeler işgal edilmişken anti-emperyalist olmayı etnik milliyetçilik diye nitelendirmek ya cehalettir ya da ihanet.

Çünkü günümüz dünyasında anti-emperyalist olmadan bırakın solcu olmayı, demokrat bile olmak mümkün değil. Yurtseverliğin bir kavram ve siyasal-felsefi tutum olarak aktüel ya da ırkçı milliyetçilikle hiçbir ilgisi yok. Yurtseverlik emperyalizme karşı olmak; ulusal özgürlükleri ve demokrasiyi savunmak; etnik kökeni ne olursa olsun bu ülkenin halkını severek hakkını ve hukukunu savunmaktır. Bu yanıyla yurtseverlik etnik değil, felsefi ve siyasal bir tutumdur.

Daha da önemlisi enternasyonal olmanın, ulusların eşitliği ve kardeşliğini savunmanın önünde engel değil, tam tersine onun bir gereğidir. Ulusalcılık ise ülkemizde yeni bir kavram... Emperyalizme karşı olmak, cumhuriyetin değerlerini savunmak, ülkenin birliğinden ve laiklikten yana olmak anlamında kullanılır. Kendilerini etnik ve Soğuk Savaş döneminden kalma gerici milliyetçilikten ayırmak isteyenler tarafından kullanılan bir siyasal sıfat. Bu yanıyla yurtseverliğe yakın anlamda kullanılan ulusalcılığı, ırkçılık ya da faşizmle eş değer göstermek ahmaklıktır. Türkiye’deki liberal-gerici operasyonun parçası olmaktır.

Türkiye’de siyaset yapanlar, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, kanaat önderleri eğer etnik milliyetçilik ile ulusalcılık arasındaki ayrımı göremiyor, sokaktaki insanın eğilimini dikkate almıyorlarsa işlerini doğru yapmaları mümkün değil. Çünkü bu gerçeklikten kopmak demektir. Kuşkusuz ulusalcılığın dar yorumu, kendisini Kürt sorununa bakışta ortaya koyuyor. Zaten ulusalcıları etnik milliyetçilerle aynı kaba koymaya yol açan da onların Kürt sorunu karşısındaki tutucu tavırları oluyor. Dolayısıyla ulusalcıların önemli bir kesiminin böyle bir sorununun olduğu ve bu sorunu aşamadıkları takdirde dar milliyetçilikle aralarına net bir sınır koymakta zorlanacakları açık.

Ancak, bütün sorunlarına karşın kendilerini dar milliyetçilerden ayırmak, aydınlanmacı ve laik olduklarını vurgulamak isteyenlerin “ulusalcı” sıfatını tercih ettikleri unutulmamalı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget