Eski Ülkücü, eski Çiller danışmanı, yeni Cemaatçi ve her daim
Amerikancı olan Mümtazer Türköne’ye göre, “Öcalan’la müzakerenin”
önündeki en önemli engel, İran. (Zaman, 8 Ocak 2013)
Türköne’nin gerekçesi ise İran-PKK ilişkisi. Öncelikle belirtelim;
PKK’nin arkasındaki kuvvet olarak ABD yerine başka ülkeyi görenler, gözleriyle
değil, görevleriyle bakanlardır!
Meselenin esasına gelecek olursak, İran’a düşmanlıkları aslında şundandır:
İran devleti bölgede bir Kürt devletine izin vermeme kararlılığı ilan etti.
“Öcalan’la müzakere” de, son tahlilde AKP’nin Kuzey Irak’ı himaye
göreviyle ve ABD’nin Kürt Koridoru planıyla ilgilidir.
Türköne, işte bu nedenle “Öcalan’la müzakereye” itiraz edenleri
İrancı diye suçlamaktadır: “İran’ın Türkiye’deki propaganda gücü o kadar yüksek
ki, bazı milliyetçi gazetelerde bile doğrudan İran propagandasına
rastlayabilirsiniz. MHP liderinin, İran’la PKK arasındaki bağlantıyı bilmemesi
mümkün mü? Marjinal sol örgütlerin bugün, Suriye üzerinden İran politikalarını
savunmaları tesadüf olabilir mi? İçeride ‘mürteci avı’na çıkan 28 Şubatçıların
dışarıda İran’ın dâhil olduğu ‘Avrusya’ eksenine yönelmelerinin mutlaka bir
açıklaması olmalıydı. Silivri’deki ‘Mustafa Kemal’in askerleri’nin günlük yayın
organı, hâlâ İran’ın sesi olarak yayın yapıyor.”
TÜRKEŞ: GERÇEK DÜŞMANIMIZ SSCB DEĞİL, İRAN’DIR
Mümtazer Türköne, İran düşmanlığına destek bulmak niyetiyle olsa
gerek, eski Başbuğ’u Alparslan Türkeş’e yaslanma gereği duymuş. Şöyle
diyor: “1977 yılında rahmetli Alparslan Türkeş’ten ‘eğitimciler’ grubu
olarak bir seminer dinlemiştim. Türkeş, bir tarih profesörü dikkati ve
bilgisi ile Türk-İran ilişkilerini özetlemiş ve sonucu ‘Bizim gerçek
düşmanımız Sovyetler Birliği değil; İran’dır’ diye bağlamıştı.” (Zaman, 8
Ocak 2013)
Aslında bu anekdot şu gerçeği doğrulamaktadır: ABD kime düşmansa, yerli
işbirlikçileri de ona düşmandır. Bu düşman kimi zaman Sol’dur, SSCB’dir;
kimi zaman da bağımsızlık yanlılarıdır, İran’dır!
Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “İran, günümüzün
Marx’ıdır” demesi, meseleyi özetlemektedir.
NATOCULUK
Mümtazer Türköne ise bu çizginin en sadık uygulayıcı olması bakımından
önemlidir. Onun sırasıyla Türkeşçilik, Çillercilik ve
Fethullah Gülencilik yapabilmesi, ancak NATO bağlamında
anlaşılabilir.
Bakın bu NATOTürkçülük, daha doğrusu NATO’culuk kritik önemdedir.
Alparslan Türkeş’e bağlı bir komandoyu, önce “devlet için kurşun atan da,
yiyen de şereflidir” noktasına, en sonunda da Fethullah Gülen müritliğine
getiren NATO’culuktur.
Yol aynı yere çıkmaktadır; Türkeş, Ruzi Nazar’a bağlı olarak
sola saldırırken, Fethullah Gülen de Erzurum’da Komünizmle Mücadele
Derneği kuruyordu!
İRAN İLE TÜRKİYE AYNI CEPHEDEDİR
Bölgedeki meseleler bir cepheleşme yaratmıştır. ABD ve bölgedeki aktörleri
ile bölge ülkeleri birbirine karşıt konumlanmıştır. Suriye ve Irak, İran ile
ittifak yapmaktadır. İran ile Türk milleti nesnel olarak aynı cephededir. AKP
ise Barzani, Öcalan ve İsrail ile ABD’nin yanındadır.
Atatürk’e düşman olanların, Esad’a, Suriye’ye ve İran’a da
düşman olması bundandır. Ve NATO’cuların bugün İran’a saldırıya geçmesi,
Tahran’ın Kürecik Radarı’na, Patriotlara, İsrail’in güvenliğine ve Kürt
Koridoru’na karşı çıkması nedeniyledir.
Yorum Gönder