İç ve dış odaklar, statükoyu, kurulu düzeni korumak, aydınlanmayı
önlemek, tepkiyi engellemek için toplumu duyarsızlaştırmaya uğraşıyor. Bu
bağlamda din, medya, müzik, baskı, korku, dışlama, hemen her araç kullanılıyor.
Toplum aydınlandığında, düzenin kökten değişeceğini, günümüz tarzı politika
yapılamayacağını, politikacı tipinin, davranışının farklı olacağını,
Türkiye’nin bir çevre ülke konumundan kurtulacağını,
kalkınma sürecine gireceğini, kişisel, örgütsel çıkarların korunamayacağını
görenler, engelleyici önlemler alıyorlar.
Din hemen tüm toplumların yaşantılarında önemli ve etkili bir yere
sahip olmuştur. Siyasiler de her zaman bundan kendi çıkarları için kişisel
egemenliklerini güçlendirmek, halkı yönlendirmek için yararlanmış; açıkçası dini
istismar etmişlerdir.
İslamın özünde, Tanrı’ya bağlılık, haksızlığa
başkaldırı, barışçıl olma, esenlik, dayanışma, dürüst yaşam, maddi ve manevi
temizlik vardır. İslamın sözcük anlamı da kapsamlı olarak bu özellikleri içerir.
Eğer İslamın özünü bir yana bırakır, daha çok öğretiyi şekil üzerinde
yoğunlaştırır, hurafeye ağırlık verir, dini dünyayla değil daha çok ahiret,
ölümden sonrasıyla ilişkilendirir, cennette köşkler vaat eder, cehennem azabıyla
korkutursanız, o zaman kişileri yaşananlara, haksızlıklara karşı
duyarsızlaştırırsınız.
İslamın önceleri yoksullar ve köleler arasında yayıldığını dikkate
almak gerekir. Özünde haksızlığa başkaldırı, özgürlük olduğu için ilk aşamada
daha çok yoksullar ve köleler tarafından benimsenmiştir. Din eğitimi önemlidir.
Ancak yararı, kimlerin ne amaçla bu görevi üstleneceği ve yerine getireceğine
bağlıdır. Eğer amaç, öz bir yana itilip, dindar gençlik yetiştiriyoruz diye
belli siyasal akımlara destek sağlanacaksa, o takdirde bu tür dindarlık
anlayışını sorgulamak gerekir.
Günümüz medyasına bakınız. Genelde yayının halkı belli çevrelerin
istekleri doğrultusunda yönlendirmeye, algılatmaya yönelik olduğu görülür.
Programlar ağırlıklı olarak tek yanlı, uyuşturucu, belli bir görüşün, bir çıkar
örgütü veya grubuna yandaşlığın yanındadır. Bazı çevreler bu tür yayınlardan
dünyada maddi çıkar, sosyal statü, güç sağlıyor, ama halka yararı ne oluyor?
Niçin refah dünyada belli kişilere, çevrelere ait oluyor da çoğunluk için
ölümden sonrasına bir vaat olarak kalıyor? Bunu da sorgulamak
gerekir.
Müzik gerçekten yaşam kalitesini yükselten, yaşama değer katan bir
nimet, bir lütuf. Ama müziğin uyuşturucu değil, canlandırıcı, duyguları, hatta
düşünceyi geliştirici bir yönü, etkisi olmalı.
Türkiye’de müzik yayınının kalitesi de halk istiyor,
halka iniyoruz, rating diye giderek düşürülüyor. Kişiler ille klasik Batı müziği
dinlesin diye bir iddiam yok. Klasik Türk müziği, halk türkülerimiz, hatta bir
ölçüde Türk sanat müziği olarak nitelendirilen popüler eserler, yayın gamında
yer alabilir; ama arabeskin burada yeri yok. Son dönemlerde
Türkiye’yi yurtdışında da en iyi temsil eden, çoğu
çevrece dâhi olarak nitelendirilen, bir vatandaş olarak gurur kaynağı olan
Fazıl Say, arabesk müziğe karşı çıktı diye çıkar çevreleri
tarafından bir linç edilmediği kaldı. Müzik zorunlu ders olmalı; olanak
ölçüsünde, bir ütopya ama herkes bir enstrümanı çalmayı öğrenmeli. Ama bu alanda
da uyuşturucu yayınlardan uzak durmak gerekir.
Duyarsızlaştırmanın diğer yolları korku salarak, dışlayarak toplumu
yönlendirmek, istenen kalıba dökmektir. Gözaltına alma, uzun süreli tutuklama,
orantısız şiddete başvurmayla korku salınarak halka, “bakın
hizaya girmezseniz, başınıza böyle kötü şeyler gelir” imajı
veriliyor. Kolluk güçleri, hatta yargı bu amaçla kullanılıyor.
Göz korkutmaya karşı toplumu uyarmaya çalışanlar bir şekilde
dışlanıyor. İstifaya zorlama, atanmama, geri planlara itelenme, hatta vergi
sopası araç olarak kullanılıyor. Düzmece demokratlar, düzmece eski solucular,
sözde insan haklarından yana olanlar da medyada figür olarak
kullanılıyor.
Halktan yana olmanın bir maliyeti vardır. Bu maliyeti ödemeye hazır
olanların olduğu bir gerçektir. Kök hücre yok edilemediği sürece tüm
olumsuzluklara karşın, yarınlara umutla bakabiliriz.
Yorum Gönder