Türkiye’den kaçırılan eserler yurtlarına dönerken ‘sit’lerdeki talanı da durdurmalıyız
Her açıdan “bir daha yaşanmasın” dedirten gerilimlerle yolcu ettiğimiz 2012’de yürek ferahlatan bir gelişmeyi de yaşadık. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Anadolu’dan
kaçırılan tarihi eserleri geri alma girişimleriyle çok sayıda eserimiz
yeniden ait oldukları topraklara kavuşurken birçoğu için sürdürülen
çabalarda da umut verici aşamalara ulaşıldı.
Bu çabayla kazanılan -deyim sert olsa da- sadece “çalınan” değerlerimiz
değil, aynı zamanda ulusal onurumuzdur. Çünkü kültürel mirası korumak
ne kadar önemli bir insanlık göreviyse, aynı mirası hırsızlara terk
etmek de o kadar büyük bir insanlık suçudur.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, “Peki çalanların hiç mi suçu yok?” diye düşünenler varsa da çalanlar zaten hırsızlığı kabullenmişler... O kadar ki Anadolu’dan götürülen eserleri sergilemek bir yana, (Berlin’deki “Bergama Sunağı”nın bulunduğu “Pergamon” gibi) çalıntı eserlerin özel müzelerini bile en görkemli mimarilerle kurmuşlar.
Bu nedenle bize düşen asıl “ulusal görev”, elbette ki önce “koruma”yla birlikte artık “çaldırmamak...” Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, işte bu göreve önderlik ediyor.
Getirilen eserlerin dünya müzelerindeki önemini vurgulamak için de bakın ne diyor: “Yunanistan,
Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Mısır kendi eserlerini geri istemeye
başlarlarsa, yasadışı yollardan çıkan eserler geri gelirse, o müzelerin
koridorlarında sadece hediyelik eşya satılabilir.” (16 Aralık-Cumhuriyet)
Bakan elde edilmeye başlanan kazanımların heyecanı içinde kuşkusuz abartıyor ama haksız da sayılmaz.
‘Batı’nın tutumu
Konuyla ilgili kimi çarpıcı gelişmeleri anımsayalım; geçen yılın en önemli adımı, eserleri geri vermeyen ünlü müzelerin “sergilerine katılmama kararı”mız oldu. Böylece NewYork’taki Metropolitan Müzesi ile Londra’daki “British Museum”un zor durumda kaldıklarını Batı basını da açıkça yazdı.
Benzer şekilde Paris’teki Louvre bile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce geri istenen “Smyrna Apollonu” ve “Smyrna’lı Jüpiter” heykellerini geri vermeyeceğini bildirmiş… Fransızlar ise “Kral XIV. Louis bunları 1680’de satın aldı” diyorlardı.
Batılıların bu tutumları sürerken 2007’den itibaren “kuralları Batı müzelerince belirlenmiş” uluslararası hukuk yerine “diplomatik girişimler”i yoğunlaştıran bakanlık, son “5 yılda 3 bin 500 eser”in yurda dönmesini sağladı. Geri aldığımız eserler bakanlık sitesinden öğrenilebilir.
Örneğin 2012’de ülkesine kavuşan eserler arasında, 2005’te Uşak Müzesi’nden çalınan ve Almanya’da bulunan ünlü Lidya Kralı Krezüs (Karun) Hazinesi’ne ait eşsiz “Kanatlı Denizatı Broşu” da var.
Ancak antik kentlerimizin baraj suları altında kalmasına engel
olunamazken ya da sit alanlarımız rant yapılaşmasına arsa yapılırken
çalınmış antik değerlerimizi yurda kazandırmayı “buruk” bir coşkuyla karşılıyoruz.
Umarız 2013’te bu burukluğun giderileceği koruma politikalarıyla eserlerimize kavuşmanın sevincini birlikte yaşarız...
Yorum Gönder