PKK kurucularından “Sara” kod adlı Sakine Cansız ile Kürdistan Ulusal
Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez adlı
PKK’lıların Paris’te infaz edilmesinin; AKP’nin, Öcalan’la yürüttüğü
“açılım diyalogu”na denk gelmesi şimdilik rastlantı gibi görünüyor.
Ancak cinayetlerin çok öncesinde Paris’te yaşanan önemli gelişmeler var
ki, bunlar çok daha kuşkulu ve dikkat çekicidir!..
PKK’nın lider
kadrosundan olan Sakine Cansız, Bekaa Vadisi’nde Öcalan’ın en yakınında
duran örgüt yöneticilerinden biriydi. Öcalan yakalanınca önce Kandil’e
gitti oradan da Avrupa’ya gönderildi. Murat Karayılan onu daha sonra
PKK’nın “Almanya sorumlusu” yaptı.
Bu görevlendirmede, Cansız ile PKK’nın eski askeri sorumlusu Bahoz Erdal arasındaki sürtüşmenin etkili olduğu da söylenir.
Sakine
Cansız ile Leyla Söylemez aslında Paris’te yaşamıyor. Onlar Pariste
ikamet eden ve PKK’nın Avrupa’daki lobi ve propaganda faaliyetlerini
yürüten Fidan Doğan’ın misafirleriydi. Paris’teki Türk elçilik
yetkilileri de zaten bunu doğruluyor.
İkilinin tam da “açılım”
sürecinde niçin Paris’e gittiği henüz bilinmiyor! Oraya bir hesaplaşma
için mi çağrıldılar yoksa tuzağa mı düşürüldüler soruları henüz
yanıtlanamıyor!..
Ancak üç kadının, tam da Kandil’deki PKK
yöneticilerinin Avrupa kentlerine gönderilmesinin tartışıldığı bir
dönemde öldürülmeleri ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.
Peki,
Cansız ve iki arkadaşının Paris’teki Kürt Enformasyon Merkezi’nde
gizemli ancak profesyonelce öldürülmesi eylemi, PKK’nın Avrupa
sorumlularından Zübeyr Aydar’ın dediği gibi “Türkiye uzantılı karanlık
güçlerin işi” mi?..
Paris’teki ‘kasa’ savaşı!..
Evet; olayda bir karanlık nokta var ama bu iddialar içinde Paris’in
PKK açısından konumu da başlı başına kuşku çekiyor! Çünkü Paris,
örgütlenme, finansman ve lobi faaliyetleri açısından PKK’nın en önemli
ve en etkili dış merkezi.
Paris’in bu konumuyla cinayetlere “siyasi”
bir kılıf kazandırılmak istense de, infazların ardında “rant kavgası”
olabileceğini gösteren çok önemli olaylar da unutulmamalıdır:
Çünkü
ABD’nin, 2007’den itibaren Kuzey Irak’ın Erbil kentinde oluşturmaya
başladığı “Üçlü Mekanizma Merkezi”nin ilk görevi PKK’nın para trafiği ve
lojistik yollarının kesilmesiydi.
On binlerce PKK’lının yaşadığı ve
örgütün çok sayıda lobi merkezinin bulunduğu Paris, işte bu operasyonun
merkez üssü olarak seçilmiş ve kentteki örgüt birimleri hedef tahtasına
konulmuştu.
“Para trafiği”nin kesilmesinde İsveç, İtalya ve
Yunanistan’dan önce ilk hedef Paris’ti ve nitekim güvenlik birimleri
Paris’teki PKK’yı çok geçmeden ablukaya almışlardı.
ABD aynı
tarihlerde Murat Karayılan ve Rıza Altun’un da aralarında bulunduğu üç
PKK’lıyı, “Uluslararası uyuşturucu trafiğinin merkezinde” ilan etmişti.
Bu iki gelişmenin ardından PKK’nın “para tafiği”ne yönelik ilk operasyon
da Paris’in merkezinde yapılmıştı.
“PKK’nın kasası” olarak nitelenen
“Çukurcalı Behzat” kod adlı Nedim Seven, 2007 yılının Şubat ayında
PKK’nın Avrupa sorumlularından “Asya” kod adlı Canan Kurtyılmaz ve Rıza
Altun’un da aralarında bulunduğu 18 kişiyle birlikte “PKK’ya finansman
sağlama amacıyla kara para aklama şüphesiyle” Fransa’da gözaltına
alınmıştı.
Seven’e göre, “Fransız istihbaratı yetkilileri, CIA
yöneticileriyle görüştükten sonra operasyon için düğmeye basılmıştı.” Bu
iddia da, Paris ablukasının ardında “Üçlü Mekanizma Merkezi” olduğu
tezini güçlendirmişti.
Paris Mahkemesi, 2 Kasım 2011 tarihli
duruşmada, Nedim Seven ve 17 kişiye, 17 ay ile 5 yıl arasında değişen
tecilli hapis cezası verdi. Gıyabında yargılanan ve 5 yıl tecilli hapis
cezası verilen Rıza Altun’un 10 yıl boyunca Fransız topraklarına
girişini yasaklayan mahkeme, PKK’nın Fransa’daki üssü olarak faaaliyet
gösteren Ahmet Kaya Kültür Merkezi’nin de kapatılmasına karar verdi.
‘Örgütün parasını ne yaptınız?..’
Seven ve arkadaşlarıyla ilgili davaya bakan savcılık, PKK’dan, “Semt,
şehir ve ülke sorumluları ile Fransa’da bir merkezden yönetilen güçlü
ağa sahip bir örgüt yapılanması” diye sözetmişti.
Fransa adli
makamları, bu yapılanmayı “Siyasi amaçlı terör faaliyeti yürüten, kültür
merkezlerinde örgütlenen ve haraç toplayıp uyuşturucu gelirlerinden
elde edilen kara parayı aklayan bir örgüt yapılanması olarak” da
değerlendirmişti.
8 Temmuz 2011’de Sabah gazetesinde yer alan bir
haberdeki şu satırlar ise “Paris’teki cinayetler örgüt içi hesaplaşma
olabilir mi” sorusuna yanıt verir nitelikteydi:
“Geçtiğimiz ay
başlayan Fransa’daki PKK davası örgüt içinde İmralı ile Kandil
arasındaki görüş ayrılıklarını ve rekabeti keskinleştirdi. Abdullah
Öcalan; Murat Karayılan’ın Avrupa’daki kadrosunu, Paris’teki PKK
davasını öne sürerek tasfiye etmeye hazırlanıyor. Öcalan’a yakınlığıyla
bilinen PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok, Karayılan’a yakınlığıyla
bilinen Canan Kurtyılmaz ile yargılanmaya başlanan Nedim Seven ve Hacı
Karakoyun’a karşı Fransa’da alternatif bir yapılanma kurmak için
harekete geçti. Örgütü Brüksel’den yöneten Sabri Ok’un, Kurtyılmaz’a
‘Örgütün parasını ne yaptınız?’ sorusunu sorduğu ve özeleştiri istediği
belirtiliyor. Sabri Ok’un, şu anda PKK davasında yargılanan ve ceza
almaları beklenen sanıkların yerine yeni bir kadro kurmaya hazırlandığı
belirtiliyor.”
Sakine Cansız gibi PKK içinde çok önemli görevler
yapmış birinin öldürülmesi, örgütün son yıllarda aldığı ne büyük
darbelerden biri sayılabilir.
Tam da MİT’in hem Öcalan hem de
Kandil’deki PKK’lılarla diyalog geliştirdiği bir dönemde işlenen bu
cinayetler örgüt içinde ciddi tartışmaları hatta kavgaları da
beraberinde getirecektir!. O yüzden bu saldırıların devamının geleceği
de kuşkusuzdur!..
Yorum Gönder