Anayasa Mahkemesinin son kararından sonra Oda-Borsa ve üst kurullarında seçim
hazırlıkları başladı. Bazı odalarda herhangi bir itiraz olmadan, çağdaş
kurumlara yakışır bir dürüstlük ve samimiyet içinde listeler açıklandı, aday
olanlardan isteyenler listeleri alabiliyor ve gerekli çalışmaları
yapabiliyorlar.
Buralarda demokrasi rüzgârı esiyor topluma, özellikle gençlere iyi örnek oluyorlar.
Demokrasinin,
doğruluğun, hizmetin ve örgütlü toplum olmanın gereğini yerine getiren odalara
bakıyorsunuz, bu odaların başkanları yaptıkları görevin “gönüllü” bir hizmet
olduğunu sindirmişler, tüm adaylara eşit davranıyorlar hileye, üçkâğıtçılığa
asla başvurmuyorlar. Böylelikle hem kendilerinin, hem de temsil ettikleri
kurumların itibarlarını yükseltiyorlar ve toplumun saygın isimleri arasına
adlarını yazdırıyorlar.
İsimleri büyük, sözüm
ona 50-60 bin kişiyi temsil ettiğini söyleyen bazı odalar var ki, buralarda
seçim adına-demokrasi adına tam bir “rezalet” yaşanıyor.
Listeleri almak
mümkün değil. Zorladınız aldınız diyelim, okumanız mümkün değil. Okudunuz
diyelim, kendinizi-şirketinizi yerinde bulmanız mümkün değil. Mevcut başkana ve
şürekâsına oy vermeyeceğiniz biliniyorsa, kendinizi alakasız bir grubun içinde
buluyorsunuz.
Kırk yıllık müteahhitsiniz, yıllardır mesleğinizle ilgili
gruptasınız, orada seviliyorsunuz ve kendi meslek grubunuzda seçimi kazanıp oda
meclisine girmeniz garanti, ama listeye bir bakıyorsunuz, sizi bambaşka bir
grubun içine atmışlar. İtirazınızı dinleyen yok. Kesinleşmiş olması gereken
listelere her gün, yasalara aykırı bir şekilde yeni ekler
yapılmakta.
Yıllardır başında bulunduğu odayı ekibi ve sülalesiyle birlikte
geçim kapısı yapan bu uyanık “Oda Ağaları”, koltuklarını kaybetmemek için her
türlü herzeyi yemekten utanmıyorlar.
İzmir’de, “iyi-kötü”,
“doğru-yanlış”, “hizmet-avanta” diye tarif edilebilecek örneklerin tıpatıp
uyduğu iki oda seçimi var;
İyinin-Doğrunun-Hizmetin
olduğu ve seçimlerin huzur içinde yapıldığı oda’ya bakıyorsunuz;
Başkanı,
aile olarak birkaç nesildir yarattıkları haklı ve helal
servetlerini
hazmetmiş, başında bulunduğu odanın tek kuruşuna ihtiyaç
duymayan, kendi çevresine ve çocuklarına oda olanaklarını peşkeş çekmeyen asil
bir adam.
Kötünün-Yanlışın-Avantanın
ve seçimlerin tam bir rezalet içinde yapıldığı odaya bakıyorsunuz;
Başkanı,
bir şirkette muhasebeci olarak başlamış, nereden geldiği belli olmayan
olağanüstü servete sahip, odanın olanaklarını kendi ekibine ve ailesine
kullandırmaktan utanmayan bir adam, tam bir “Oda Ağası.”
Bu oda da ne var ki,
adam yıllardır bu koltuğu bırakmaz diye düşündüğünüzde;
Yüksek maaş var,
sınırsız harcama ve gezi imkânı var. Bedava araç, bedava iletişim var.
Başkasının parasını harcıyor, ücretini cebinden vermediği insanlardan bedava
hizmet alıyor, üstüne üstlük protokolde yer buluyor, yani adam yerine konuyor.
Oğlu varsa oğluna, kızı varsa kızına, metresi varsa metresine odanın parası ile
yüksek ücretli iş veriyor!
İşte her türlü demokrasi ve ahlâk dışı
davranışların sebebi bunlar.
Yani menfaat!..
Buralardan başlayan
“bozulma”, kademe-kademe tüm topluma, oradan da ülkenin tepesine kadar ulaşıyor
ve “çürüme” işte böyle başlıyor.
Şu kuralı hiç kimsenin
unutmaması ve devamlı hatırlaması şarttır;
-Adam olan, oturduğu koltuğa
“şeref” verendir. O koltuktan kalktığı an “şerefi” onunla beraber gelir. Koltuk
bu adamlar için hiç önemli değildir. Bu adamlar her zaman ve her yerde saygı
görürler.
-Oturduğu koltuktan “şeref” alan çapsızlar ise, koltuktan
kalktıktan sonra “şeref” koltukta kalacağı için, geldiği gibi çıplak
gideceklerdir. Bu yüzden koltuk bunlar için her şeydir…
Oda’ları geçim kapısı
yapan bu “Oda Ağalarını” sandığa gömmek, sonra da yargıya teslim etmek, o oda’ya
aidat ödeyen dürüst üyelerin boyunlarının borcudur.
Sağlık ve başarı
dileklerimle
23 Ocak 2013
RİFAT
SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
Yorum Gönder