Atatürk laik Cumhuriyeti; devletin üç temel direği “ordu,
yargı ve Türk Gençliği’ne” emanet ediyor. AKP,
laik
Cumhuriyeti içine sindiremiyor. Bu nedenle bu üç kurumu
Başbakan’ın deyimiyle “bertaraf” etmek için
ellerinden
geleni eksik etmiyorlar.
Günün birinde kendilerini sorgulayacak olan yargı “kapı kulu” haline getiriliyor.
Türk Gençliğ’nin, “laik Cumhuriyete sahip çıkma” bilinç ve
heyecanını yok etmek için her türlü hile ve
desiseye
başvuruluyor.
Türk Ordusu’nun ise dış şer odaklı bir planla kolu kanadı kırılıyor.
Başbakanın da eş başkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi
“bağımsız Kürdistan’ı” esas alıyor. Bu şer planının selameti
için Türk Ordusu’na yapılmadık melanet kalmıyor.
2002’de terörü sıfırlamış ne kadar ABD karşıtı general varsa
“paranoyak bir darbe” bahanesiyle hepsi tam tekmil zindana
atılıyor. Peygamber ocağı askere reva görülen bu rezaletler
Türk milletini tedirgin etmiyor.
Bu dış şer odaklı oyunla güçsüz bırakılan ordu ve devlet,
PKK’ya boyun eğme zilletine düşürülüyor. Analar ağlamasın
gerekçesi ise bu zilletin kılıfı oluyor. Tüm bunlar
yaşanırken medyası, Türk aydınları, kimi ödleklik, kimi
çıkarları uğruna hala bu menfur planının farkında olamıyor.
Türk Devleti’nin İmralı’da terörist başının önünde resmi
tazim eyleyerek (ülkenin bölünmesini)barış
teraneleriyle
kutlanması ulusal bir talihsizlik oluyor.
Analar ağlamasın numarasıyla Türk Ulusu’nun anasını ağlatıyor
Silivri’de yaşanan hukuk katliamları sanal ve sehven
belgelere dayalı yargısız infazlarla Türk Ordusu
çökertiliyor.
Genelkurmay Başkanı ve Karargahı iç ve dış şer odaklı orduya
yönelik bu melanetlere, hukuksuzluklara karşı dut yemiş
bülbül kesiliyor. Haklarını aramada bile emekliye sevk
edilirler diye ödleri kopuyor. Özellikle Hilmi Özkök’ten
başlayıp, Necdet Özel’le doruğa ulaşan süreçte “askerle
özdeşleşmiş dürüstlük, dayanışma, dik durma, asker sözü,
yüreklilik” gibi üstün nitelikler erozyona uğruyor.
Terörist gizli tanıklıkları, imzasız cemaat ihbarlarıyla
hayatları söndürülen efsane kahramanlara, özellikle
Genelkurmay başkanlarının Anayasa Mahkemesi’nde
yargılanması zorunluluğuna karşın, teröristbaşı diye
tutuklanarak yargılanan İlker Başbuğ’a yapılan
haksızlığa Genelkurmay Başkanı ve karargahı en ufak bir
tepki göstermiyor. Bu durumda askerin Genelkurmay
Başkanı’na karşı inanç ve saygıları zedeleniyor,
moralleri
tüketiliyor.
Anafartalar’da, İstiklal Savaşı’nda analar ağlayarak vatan kurtuluyor.
Yarın Türkiye’ye yönelik bir Ermeni Asala harekatında
analar ağlamasın diye Kars, Ardahan, Ağrı
Ermenilere teslim
mi edilecektir?
Hepimiz Ermeni’yiz mitinglerinden sonra 3 kadın teröristin
cenaze töreninde “Hepimiz Kürt’üz, hepimiz
Sakine’yiz”
diye haykırıyorlar. Yakında hepimiz Arnavut, Gürcü ya da
Arapız mitingleri de olacaktır. Türlük ise sizlere ömür. İşte
Tayyip Erdoğan’ın yarattığı Türkiye.
Analar ağlamasının bedeli nedir?
ABD Pentagon’da bağımsız Kürdistan haritası bastırıyor.
Var gücüyle PKK’yı destekleyip, başımıza bela
ediyor. Önce
Türk Ordusu’nun defteri dürülüyor. Ardından bağımsız
Kürdistan için Türk Devleti’ni
masaya oturtuyor. İmralı’da
terörist başının önünde devletin yenilgi zilleti analar
ağlamasın kılıfı ile
kamufle ediliyor. İmralı
görüşmesinin bedelinin ne olacağını sorgu sual eden bir
bilim adamı, aydın ve
gazeteciye tanık olunmuyor.
Sormak lazım:
PKK, “Biz 30 sene çoluk çocuk demeden 40 bin kişiyi katlettik.
Bu iç isyan ülkeye 400 milyar dolara mal oldu. Zaten kimlik
yada kültürel haklar da ne varsa aldık, biz artık nedamet
duyuyoruz. Koşulsuz silahları
bırakıyoruz” diyorlarsa
Amenna ve Saddakna. (Bizde görüşmeleri onaylayalım)
Yok, eğer “Biz Kürtçenin ikinci resmi dil olması, Türk
kelimesinin Anayasa’dan çıkartılması, Apo’nun
serbest
bırakılması ve kendi bayrağımızla özerk bir devlet (o da
şimdilik) istiyoruz” diyorlar da buna
rağmen yine
analar
ağlamasın yutturmacasıyla masaya oturuyorlarsa bu bir
hainlik, bir teslimiyet, ülkeyi satmak değil de nedir?
Ülke birlik bütünlüğüne kastedildiğinde kan akmasın diye buna müsaade eden bir devleti tarih yazmıyor.
Ancak, İmralı görüşmesinde kulağımıza gelen korkunç bir tezgahı ifşa etmek zorundayız.
Şöyle ki:
AKP, Apo’ya siz “Anayasa’da Başkanlık sistemine oy verin”,
biz de Anayasa’yı size özerklik tanıyan bir
şekilde dizayn
edelim. “Yerel yönetim yasasını özerk devletin tüm statü ve
yetkileriyle donatalım.”
Yani Başbakan kendi ikbali ve ihtirası için ülkeyi
pazarlamak, ateşe atmaktan çekinmiyor. Başbakan “tüm bunlar
gerçek dışı bir bühtandır” diyorsa İstanbul Başsavcı
vekilinin tüyler ürpertici dediği Oslo toplantılarının
sorgulanmasını neden önlediği, “tüyler ürperten şeylerin
neler olduğunu açıklamalıdır.” Şimdi İmralı
görüşmelerinde o tüyler ürperten şeyleri barış
havariliğiyle kutlayan kim varsa yazıklar olsun.
Yorum Gönder