“En az üç çocukla beraber güçlü aileler... Güçlü aile istiyorsak
bunun olması lazım. Güçlü millet istiyorsak bunun olması lazım. Bir
çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocuk ancak yerinde saymak.”
Yukarıdaki
konuşmayı refah içindeki bir Avrupa ülkesinin yöneticisi yapsa
anlayacağız da, genç nüfusun sosyal patlama içinde helak olduğu
Türkiye’nin başbakanı konuşunca doğrusu tuhaf oluyor...
AKP lideri Erdoğan; siyaseti ve toplumun yapısını çok iyi bildiğini sanıyor ya, ne yazık ki kocaman yanılıyor...
Bence
başbakan Türkiye’nin sosyolojik gerçeklerinden habersiz... Çok çocuklu
aile yapısının, toplumda nasıl yaralar açtığını; ekonomi, eğitim, iş,
barınma ve güvenlik sıkıntıları yarattığından habersiz...
Ben de
çocuk sayısının 5 ile 10 arasında olduğu bir coğrafyada doğup büyüdüm...
Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da çok çocuklu ailelerin yaşadığı sefaleti
görmek için sokaklarda dolaşmak yeterlidir:
Köşe başlarını işgal eden binlerce küçük ayakkabı boyacısı...
Pazarlarda bir- iki lira karşılığında poşet taşıyan binlerce garip...
Okula gidemeyen ve minik elleri pamuk tarlalarında çatlayan yüz binlerce kız çocuğu...
Kaldırımlarda, pejmürde halde dilendirilen on binlerce yavrucuk...
Kitaplarını naylon torbalarda taşıyan, yırtık ayakkabılarla okula giden yüz binlerce yoksul vatan evladı...
Parasızlıktan
liseyi bile okuyamayan, işsizlikten tinerciliğe, hırsızlığa,
kapkaççılığa hatta tetikçiliğe sevk edilen gencecik delikanlılar...
Tüm
bu çocukların Yeşil Kart’a muhtaç bırakılan, asgari ücret sefaletinde
çırpınan anne ve babalarına her fırsatta “üç çocuk yapın” diye bağırmak
gülünç değil mi?..
Anladık; “gemiciğini yürüten kaptan”da, zaten
“iflas” etmiş aile yapısına çocuk yaptırtmak külliyen sosyal iflasa yol
açmayacak mı?..
Tuzu kuru siyasetçiler bu soruya yanıt veremez!..
CHP’ye sarı tuzak!..
Artık Mustafa Sarıgül’e “ABD’de Fethullah Gülen’le görüştün mü” diye
sormayacağım... “Sükut ikrardan gelir” derler ya, anlaşılıyor ki
görüşmüş ve susmayı tercih ediyor!..
Seçmeni ürkütmemek için klasik
siyaset takiyesi budur işte!.. Peki, CHP tabanı böylesi bir takiyeyi
içine sindirebilir mi?.. Hiç sanmıyorum... Çünkü gerçek CHP’liler,
Sarıgül’ü iyice tanımaya başlıyorlar!..
CHP tabanı, ulusalcılara
“geri zekalı” diyen Hüseyin Aygün gibileri, cemaatin gazetesine
“tekkeler açılsın” diye demeç veren Bülent Kuşoğlu’nu, “laiklik
tehlikede değil, Atatürkçülük sığ ideoloji” diye saçmalayan Menderes
hayranı Faik Tunay’ı, tarikat liderlerine saygılarını sunan Muhammed
Çakmak ve kankalarını nasıl içine sindiremediyse...
Cemaatin
toplantılarından çıkmayan Erdoğan Toprak, Gürsel Tekin, Aydın Ayaydın ve
saz arkadaşlarını nasıl çizdiyse, Sarıgül’ü de iyice işaretlemiştir!..
Sarıgül’ün
ilişkileri onun siyasi rotasının net olarak görülmesini engellese de,
kendisi CHP’yi çok tehlikeli sulara çekmek için var gücüyle çalışıyor...
Son beklentisi CHP ile BDP’ye seçim işbirliği yaptırmak!.. Fatih Altaylı, Sarıgül’ün bu planını 30 Aralık’ta şöyle yazmıştı:
“AKP’li
önemli ismin verdiği bilgiye göre, Sarıgül CHP ile pazarlık halinde ve
şu taleplerde bulunmuş; İstanbul’da BDP ile seçim işbirliği yapmalıyız.
BDP’nin güçlü olduğu 2 ilçede BDP adaylarını gösterelim, buna karşılık
İstanbul genelinde BDP bizi desteklesin.”
Anlaşılıyor ki Sarıgül,
medya pohpohlaması ve komik anketler yetmemiş olacak ki, Gürsel Tekin,
Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu gibilerin de üzerinde çalıştığı “BDP’yle
ortaklık planı”na sarılmış...
Siyaseti bildiğini sananların, 1991’deki SHP-HEP işbirliğinin sonuçlarından ders almaması ne kadar tuhaf değil mi?..
“Yeni
CHP”ye sığınmaya çalışan Sarıgül de; parti tabanının yüzde 67’sini
oluşturan ancak “geri zekalı, faşist” diye hakaret edilen ulusalcı,
Atatürkçü kesimdeki oy kaybını BDP ile dolduracağını sanıyor!..
CHP’yi tamamen çökertecek sarı plan, kırmızı alarm veriyor ama gaflettekiler uyanamıyor bir türlü!..
Bakırköy’ün uzaylı başkanı!..
2014 yılının mart ayında yapılacak seçimlerin çok çekişmeli geçeceği
belli ki, kulisler şimdiden başlamış... Hatta CHP gibi partiler, il
örgütlerine alternatif binalarda şimdiden belediye başkanı ve meclis
üyelerini belirliyorlar...
Tabi böylesi bir tuhaf yapının yol açtığı şaibeleri anlatmaya gerek yok!..
Gazetelerde kimi köşe sahipleri ise şimdiden İstanbul’da hangi belediye başkanı kalır, hangisi gider analizi yapıyor...
Kimin
tamamen gideceğine tabi ki seçmen karar verecektir... Ancak ortada bazı
aykırı görüntüler var ki, aktörünün önümüzdeki seçimler için kenara
çekilmesinde, halk için de partisi için de büyük yarar vardır...
Örneğin
Bakırköy’ün CHP’li Belediye Başkanı... Bu ilçeye ne zaman gitsem,
herkesin hep bir ağızdan şikayet ettiği bir belediye başkanı...
Sokağa
çıkmayan, caddede görünmeyen, milletten kopuk, halkla ilişkisi olmayan,
yüzü gülmeyen, sempati çekmeyen asık suratlı, ilgisiz, duyarsız,
kendinden bıkmış ve yöre insanının “uzaylı” diye tarif ettiği bir
belediye başkanı...
Böyle biri Bakırköy gibi duyarlı bir ilçeden
niçin belediye başkanı olur sizce?.. Tek nedeni var; siyasette ahkam
kesenler daha önce burayı iki dönem ANAP’lıların yönettiğini
unutmuşçasına, Bakırköy’ü CHP açısından çantada keklik gördükleri
için...
Yani CHP’deki mantık şu; Bakırköy’ün de aralarında bulunduğu
bazı ilçelerde “bir uzaylıyı bile aday yapsak seçilir!..” Pehhhh!..
Ateş Ünal Erzen işte bu rahatlıktan olsa gerek ilçeyle bağını koparmış, toplumla ilişkisini kesmiş bir portre çiziyor...
Oysa Bakırköy’deki belediye dedikodularını anlatmama hiç gerek yok!..
İlçede
bir dolaşın, özellikle imar faaliyetleriyle ilgili halkın neler
anlattığına kulak verin... Çünkü olumsuzluklar CHP’yi bölgede eritmeye
devam ediyor...
Örneğin uygulamalarından bıkkınlık gelmiş bir
belediye başkan yardımcısının Bakırköy’de, iskeleye demirlemiş lüks
yatı, bırakın ilçeyi tüm İstanbul’un dilinde ama ilgililer
“nedenseeeeee!!!!” görmüyor!..
Bakalım CHP Genel merkezi görecek mi?.. Görmezse zaten seçmen gösterecektir!..

Yorum Gönder