Yazının başlığı sizi rahatsız mı etti? Benim kadar sizi de ettiyse çok memnun oldum, bilmenizi isterim. O çocuk yaşta gencecik kız feci işkencelerle öldürülürken bizler kim bilir neyle meşguldük, neye gülüyor, nerede tatil yapıyorduk.
Bu ülkede kadına karşı şiddet hiçbir zaman ciddiye alınmadı, şovlarla, gereksiz konuşma ve vaatlerle zaman tüketildi. Her yıl ancak “bir savaşta verilecek kayıp” kadar kadın şiddetten öldü ama hiçbir hükümet ve biz önleyemedik, onları kurtarmak için hiçbir şey yapmadık. Gö-revi “çözüm bulmak” olanları buna zorlayamadık.
UTANALIM HEP BİRLİKTE!
Ağrı’lı Melek yasalara göre de çocukken, devlet bunu hala önlemediği için 16 yaşında evlendirilmiş. Kocası olacak yaratıkla onun anası ve babası tarafından sürekli şekilde dövülerek geçmiş günleri. 18 yaşına gelmeden hamile kalmış ve bebeğini “atıldığı sokakta karlar üstünde (eksi 30 derecede) ölü olarak” doğurmuş.
Bu olaydan sonra şiddetin dozu öyle artmış ki aklını yitirmiş.. Allah’ım bu ne dehşettir, düşünebiliyor musunuz, hala çocuk yaşta ve dayaktan aklını kaçırıyor. Ailesi durumu anlayınca onu hastaneye yatırmış ama koca zorla eve döndürmüş. Ve sonunda kızın babasının polise şikayetiyle onu “altı ay aç bırakıldığı için 30 kiloya düşmüş ve tuvalete bağlanmış” vaziyette bulmuşlar.
KOMŞU YOK, DEVLET YOK!
Bu çocuğun çevresinde hiç mi olayı gören, hisseden birileri, hiç mi bir komşu yoktu? Devletin Ağrı’da bu durumda kadınlara, çocuk yaşta evlendirilen kızlara yardım edecek birimleri, sığınma evi neden yok? Devlet neden TRT’den ve tüm TV kanallarından sürekli olarak “şiddet gören kadınlara yol gösterecek” programlar yapmıyor? Temmuz başından bu yana 20 kadın öldürülmüş, Kadın Bakanlığı, Adalet Bakanlığı nerede, neyle meşgul?
Ben söyleyeyim cevabı; hepsi tatildeler..
AĞLIYORUM, SİZ DE AĞLAYIN
Küçük Melek bacak ve kalçaları kireçlenmiş, vücudunda açılan yaralar kurtlanmış olarak bulunmuş, bir deri bir kemik halde.. Şu anda ağlıyorum ve biliyorum ki uzun süre ağlayacağım. Sadece o zavallı çocuğa değil, bu konudaki kendi çaresizliğime de ağlıyorum. Ülkem ve toplumum adına da ağlıyorum.. Hayatım boyunca “kadın ve çocuklara karşı şiddeti önlemek” için her yolu denememe, kendimi Meclis önünde zincirlemeyi bile denememe rağmen şiddet gazeteciliğe başladığım 25 yıl öncesinden en az yüz kat fazla ve hala hiçbir şey yapılmıyor. Kadınlara şiddet uygulayan ve hatta işkenceyle öldürenlere “en ağır cezaların verilmesi ve bunun duyurulması” bile sağlanmıyor.
Normal bir ülkede Melek “kadına karşı şiddetin simgesi” olur ve tüm vatandaşlar, kadın-erkek o gün “daha kaç Melek ölecek, devlet neden kılını kıpırdatmıyor, kızlarımızın kadınlarımızın Suriye vatandaşları kadar önemi yok mu” diye sokağa dökülürdü. Ama biz okur geçeriz. Sonra da güler oynarız.. Yazının başlığı rahatsız mı etti, umarım etmiştir!
*****
Kala kala bir Türkiye kaldı!
Vallahi ‘Bunları önceden söyledik ama sakalımız olmadığı için hiç dinlenmedi’ demekten başka elden bir şey gelmiyor.. Bırakın uyarıları dikkate almayı, uyaran gazetecileri neredeyse “vatan haini” ilan ettiler, sanki Esad Türklerin çok umurundaymış gibi halka “bunlar Esad yanlısı” diye şikayet ettiler. Ama dediklerimiz tek tek çıkıyor maalesef..
Arap ülkeleri başta olmak üzere diğer tüm ülkeler kendini öne atmazken ve Rusya ile Çin “Esad’ın arkasında olduklarını” açıklarken ve tüm siyaset bilimciler (ABD’li ünlü bir yazar da) Türkiye’nin bu savaşa karışmasının felaket olacağını söylerken biz Suriye’de Esad rejimi muhaliflerine kucak açtık. Onları silahlandırıp Esad’ın ordusuyla savaşlarında destekledik.. Buna karşılık Beşer Esad “Ben de PKK’yı desteklerim” dedi, dinlemedik.. Bu lafın arkasından yine çok sayıda askerimizin şehit olduğu PKK saldırıları yapıldı, durup düşünmedik..
ESAD-PKK İŞBİRLİĞİ
Ne alaka ise Suriye’ye saldığımız uçağımız düşürüldü, pilotlarımız şehit oldu ama biz (kendi terör sorunumuzla ilgili çözüm arayacağımıza, Suriye’deki muhtemel her gelişmeyi planlayacağımıza) aynı inadı sürdürdük.. Şimdi başımıza Kuzey Irak’tan sonra PKK’nın kök saldığı, “Büyük Kürdistan” hedefinin kolayca yayılacağı bir de Kuzey Suriye çıktı ve bize de “tehditleri sürdürmek, kuyruğu titretmiyor görüntüsü vermek” kaldı.
“Esad’ın çekilmeden önce PKK’ya haber verdiği” söyleniyordu, dün Irak’taki bölgesel Kürt yönetimine yakınlığıyla bilinen Rudaw gazetesinde bu iddiayı doğrulayan bir haber yayınlandığı bildirildi.. PKK’nın Suriye yapılanması PYD ile birlikte hareket eden Kürt partisi oluşumu KNC’nin sözcüsü Brimo “Suriye rejimi Kürt kentlerinden hangilerini terk edeceğini önceden PKK’ya bildirdiğini, bu nedenle PYD’nin hemen bu kentlerde kontrolü ele alabildiğini” açıkladı.
BAŞBAKANLIĞA VERİLEN RAPOR
Bu arada güvenlik birimlerinin hazırlayarak Başbakanlığa verdiği raporda “PKK’nın Türkiye sınır boyundaki Suriye şehirlerinin tamamında kontrolü ele aldığı, haraç toplayarak eğitim verdiği” bildiriliyor ve Esad rejiminin “PKK’ya verdiği destek” de açıkça anlatılıyor. Bunların yanında sırtını sıvazlayıp durduğumuz Barzani’nin Suriye’deki Kürt kentlerinde “PKK ile KNC’nin yüzde 50-50 olacak şekilde yönetimi ele almaları” için onlara maddi-manevi destek verdiğini de öğreniyoruz.
Yaptığımız uyarılar ve hatta son PKK saldırıyla ilgili sorduğumuz “Ya Esad’ın fikriyse, ya o kışkırttıysa” sorularının karşılığını da öğreniyoruz. Raporda Suriye’deki kamplardan Türkiye’ye geçen PKK’lılarca yapılan eylemler (25 Mayıs’taki Pınarbaşı Emniyet Müdürlüğü bombalı saldırısı dahil) tek tek sıralanmış.
Barzani Suriye’de PKK’ya desteği babasının hayrına vermiyor tabii, PKK’yı güçlendirip sayısını Suriye’de kat kat artırdıktan, tüm Güney sınırlarımızı “Kürt devleti sınırı” haline getirdikten sonra Türkiye’nin karşısına ne gibi taleplerle çıkacağı malumdur..
Bütün bu gelişmelerden sonra, Suriye kentlerini PKK’nın ele geçirmesindeki rolümüzü de bilerek bizim hala “müsamaha etmeyiz, gereken herşeyi yaparız, herhangi bir saldırı olursa harekete geçeriz” gibi tehditleri sürdürmemizin ne anlamı var bilen varsa herkese anlatsın lütfen!
Yorum Gönder