“Dağların da suların da
Bir şey var söylemediği”
Mehmet Başaran duymuş dağların da suların da söylediklerini!.. “Ölümsüzlük Otu” adlı yeni kitabında bizlere ulaştırmış dağların, suların anlattıklarını. “Geçsin içinizden sevginin ırmakları / çağıldasın gizli vadileriniz / için şarabını Kozak bağlarının / düşlerin düşlerine dokunsun elleriniz.”
Doğa hem dostumuz hem düşmanımız! Yaşamın yasaları böyle! Size, bize göre düzenlenmemiş! Denizler taşar, nehirler coşar, dağlar devrilir kendi yasasına göre. Bizlere tanık olmak kalır. İstediğin kadar yalancı tanık olmaya, gördüğünü görmemeye, duyduğunu duymamaya çalış, boştur. O yapar yapacağını. Önemli olan “dağların da suların da” söylediklerine uymaktır.
Varsın Nâzım Hikmet, “Ne ölümden korkmak ayıp / Ne de düşünmek ölümü” diyesiymiş. Ölüm diye bir güç gelir yakana yapışırsa!.. Korkular gider yerine bambaşka bir şey gelir yerleşir ki korkudan beter! Her an, her an beklenen...
Okuyalım şairin dediklerini...
“Ben gençken / Dünya da gençti / Kösnül bir at gibi kişnerdi / Karşımda ala sabah / Ovalar başka dağlar başka güzeldi / Bir gök daha vardı üstümde / Ay’ı Güneş’i yepyeni / Dilediğim yere götüren / Dürü tayımdı yollar... / Şimdi kocaldım / Kırlangıçlarla uçup gitti bir yanım / Sabahlar sancı, akşamlar hüzün / Yakınlar ırak oldu / Kendimi arıyorum çıkmazlarda...” Yok olmaya gideni bulup, eski yerine yerleştirmek yaşamın her gününde varlığını hissettirmese keşke!.. Desen de boştur, “kocalmış bir sayrı”nın var olmakta direnmesi...
Bir zamanlar Tanrılar vardı. Bir değil çoktular. Nerdeyse kişiye göre!.. Ya bir coğrafyada yaşayan topluluklara göre... Boşuna olduğunu bilseler de vazgeçmemişler. Belki bir umuttur doğru çıkar sanarak! Oysa piyango değil ömür, okunan bir kitabın son yaprağı...
Başaran gencecikti, ben de gençtim. İlk şiirlerini Köy Enstitüsü’nde öğrenciyken yazdı. İlk kitabı “Ahlat Ağacı” idi. İlk okuyuşumda hoşlanmamıştım. Bir köy çocuğunun duyarlığına yabancı mıydım? Kentlilik başka, köylülük başka mıydı o yaşlarda?.. Sonra yeni şiirlerini okudum. Niteliğini, kişiliğini kendime yakın buldum. Demek ayrı yaşamaların insanı olmak sevgileri engellemiyormuş, duyarlıkları da yaşantının oyunlarını da...
İkimiz de yaşlandık epeyce! Cumhuriyet devriminin iki çocuğuyuz! Varlığımız, çabamız, özlemimiz, amacımız bir. Sen orda yetiştin, ben burda, ama aynı yolda yürüdük, yürüyoruz, bizden sonrakileri de o yolda yürüteceğiz...
Sevgili Başaran ne güzel söylüyorsun: “Üşüyor kırlarda divan perçemler kızıl yapraklar.”
Evet dostum, “hüzün tütüyor topraktan”...
Yorum Gönder