Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasının, Silivri’de çürütülen insanları kapsamayacağını, konuyla yakından ilgilenenler zaten biliyordu. Ama bu arada, tutuklu milletvekillerinin, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasıyla serbest kalacağı beklentisi de çıkmıştı. Bu beklentiyi büyütenler ise Tutuklu Milletvekilleri sorununun Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasıyla bitmeyeceğini anlayamamıştı.
Tutuklu milletvekillerinin özgürlüğünü doğrudan Abdullah Öcalan’ın durumuyla bağlantılı kılan hesaplarla karşı karşıya olduğumuzu kanıtlayacak işaretler uzunca bir süredir geliyordu.
Bilindiği üzere, günlerdir Öcalan nerede? sorusuna yanıt aranıyordu. Buna bağlı olarak da, Abdullah Öcalan için Ev Hapsi talebi gündeme oturmuştu. Son olarak Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın Başbakan Erdoğan ile yaptığı 1,5 saatlik görüşmede, Öcalan’a Ev Hapsi konusunun öne çıkması ve iktidar yetkililerinden yumuşak mesajlar gelmesi de, nereye doğru gidildiğinin göstergesiydi.
Ev Hapsi konusu ısıtılarak, yumuşatılarak, toplumsal kabule gidişin yolu açıldı. Bu sürece muhalefet partilerini çekmenin yolunun da Tutuklu Milletvekillerini işin içine katmaktan geçtiği görüldü. Ev Hapsine destek karşılığında tutuklu milletvekillerinin serbest kalması gerçeği yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Bu formüle BDP güle oynaya destek verir, ancak CHP ve MHP ne yapacak? Şimdi bu soru tartışılacak. Zaten kapalı kapılar ardında tartışılıyor da.
Öcalan’a Ev Hapsinin gündeme getirileceğini, Ergenekon sanıklarının serbest bırakılması konusunun da buna bağlı tartışılacağını, ilk kez Nisan 2009’daki bir televizyon programında söylediğimde, ‘Hadi canım olmaz öyle şey’ diyenler, birkaç gün sonra yazılarında, konuşmalarında savımı, kendi düşünceleriymiş gibi kamuoyuna satmışlardı.
Zaman içinde soruna Tutuklu Milletvekilleri konusu da eklendi. Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasıyla ilgili yorum yapanlardan, Öcalan’a Ev Hapsi önerisinin de neden aynı anda tartışıldığını, Öcalan nerede? Sorusuna yol açan gelişmenin neden bu sırada yaşandığını, Leyla Zana’nın neden tam da bu sırada Başbakan ile görüştüğünü sorgulamalarını bekledim. Bu tuhaf rastlantıları irdelemelerini diledim. Ama yine perde arkasını gören çıkmayınca, iş başa düştü.
Ha unutmadan, Nisan 2008’de ilk kez konuyu gündeme ben getirdim de, başım göğe mi erdi? Aksine medyadaki meslektaşlarım arasında kıskananlarım, çekemeyenlerim, beni yok saydırmaya çalışanlarım çoğaldı. Siyasi çevrelerde de, ‘Ulan bu herif de her bir haltı biliyorum diye dolaşıyor’ diyenler çoğaldı, o kadar.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, uçaklarımız Irak’ın kuzeyini bombalıyor. Terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticileri sorunu silahla çözeceğiz tehditleri savuruyor. Barzani’nin adamları PKK kamplarına gidiyor. ‘Suriye’yi dövelim’ diyenlerin sesi daha çok çıkıyor. Peki, bunların birbiriyle ne ilişkisi var? Biraz bekleyelim. Problemi çözen olmasa yine katkılarımızı esirgemeyiz.
Gürbüz Evren / Siyaset Bilimci
Yorum Gönder