Son günlerde televizyonlarda yayınlanan bir “kamu spotu” var:
Genç bir adam çıkıyor önce... Çocukken pilot olmak istediğini ama doktor olduğunu söylüyor. Yine de hayatından mutlu olduğunu belirtmeyi ihmal etmiyor.
Sonra bir kadın beliriyor ekranda: Tiyatrocu olmak isterken, öğretmen olmuş... Ama o da mutlu!
Ve bir çocuk çıkıyor:
“Balerin olmak isterdim, kanser oldum” diyor...
İlk kez izliyorsak, neye uğradığımızı şaşırıyoruz ve kulağımızı çekip, üç kez tahtaya vuruyoruz...
Çünkü sözün bittiği yere tanıklık ediyoruz o an!
***
Bir de hiç “konuşamayanlar” var!
Eminim ki onlar da doktor, mühendis, pilot, bankacı, öğretmen, politikacı, gazeteci, çiftçi, hâkim, avukat, dalgıç olmak istiyorlardı çocukluklarında...
Belki hiçbiri çocukluk hayaline ulaşamayacak; doktor olmak isteyen bakkal, mühendis olmak isteyen şoför, avukat olmak isteyen ayakkabı tamircisi olacaktı...
Tek bir şeyden eminim:
Yine de mutlu olacaklardı...
Âşık olacaklardı belki de... Bir kadının buğulu gözleri gitmeyecekti gözlerinin önünden... Terk edilme acısı yaşayacaktı kimi... Çünkü durup dururken, incir çekirdeğini doldurmayan bir neden uydurup, tüm kapıları kapatacaktı sevdiği kadın...
Evlenip, çoluk çocuğa karışacaklardı kim bilir? Eve ekmek getirmek için gece yarılarına kadar çalışacaklardı...
Başları ağrıyacaktı, uykusuzluktan gözleri kan çanağına dönecekti.
Küçük bir ev, bir de araba sahibi oldular mı; yüzlerinde güller açacaktı!
Tuttukları takımın galibiyetinde sevinecekler, kalelerine giren her golde isyan edeceklerdi.
Öpüşeceklerdi, sevişeceklerdi, hastalanacaklardı, düşeceklerdi, kalkacaklardı...
***
“Hiç konuşamayan” o çocuklardan üçü daha önceki gece aramızdan ayrıldı.
Bizim uyuduğumuz, belki bir fasıl meyhanesinde göbek attığımız ya da kaygılarımız yüzünden yatağımızın içinde debelenip durduğumuz saatlerde...
Yani gecenin tam orta yerinde...
Vücutlarına dolan mermilerle son nefeslerini verdiler.
Bu yazıyı yazdığım an itibarıyla tam 12 saat geçti ölmelerinin üzerinden... Ama hâlâ adları bile açıklanmadı!
Kuru, isimsiz, soğuk bir habere konu oldular; o kadar:
“Tunceli’de merkeze bağlı Alacık Köyü kırsalında gece saat 02.30 sıralarında güvenlik güçleriyle PKK’lı teröristler arasında çıkan çatışmada 1 astsubay ile 2 er şehit oldu.”
Üç hayal bitti önceki gece...
Üç çiçek soldu!
Belki doktor, mühendis, avukat, bankacı, gazeteci, siyasetçi olamayacaklardı ama...
Hayatta olacaklardı!
***
Karşımdaki televizyonda aynı kamu spotu dönüyor:
“Balerin olacaktım, kanser oldum” diyor sevimli kız...
Kahroluyorum yine kederimden!
Ama tek şey biliyorum:
Henüz adları bile açıklanmayan o askerler, artık kanser bile olamayacaklar...
Çünkü “şehit” oldular!
Kimse onlar için “kamu spotu” falan da hazırlamayacak.
Şehitliğe götürülüp kendilerinden önce “hayallerine veda eden” kader arkadaşları gibi beyaz bir mermere dönüştürülecekler.
Üzerinde al bayrak resmi, bir ad ve iki tarih bulunan beyaz bir mermere...
***
Saat 14.40...
“Belki adlarını öğrenirim” diye son bir umutla, Genelkurmay’ın internet sitesine bir kez daha giriyorum...
Adlarını bırakın, ölüm haberleri bile yok...
Peki; ne var o sitede?
Genelkurmay Başkanlığı’nın, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği’ne çektiği fırça!
***
Siteden çıkıyorum, televizyonu kapatıyorum, pencereyi açıp derin bir nefes alıyorum.
“Hayallerine asla kavuşamayacak” o üç genç için temiz havayla dolduruyorum akciğerimi...
Ve inanılmaz bir merakla kıvranıyorum:
Sahi... Adları neydi acaba?
*****
CUMARTESİ!
Bugün ve yarın okul yok...
Bütün velilerin gözü aydın!
Çünkü çocuklarının sütten zehirlenme olasılıkları yok bugün...
Ya pazartesi ve sonraki dört gün?
Yine kâbus dolu bir bekleyişle geçecek koca bir hafta!
***
Küçük çocukları olan okurlarım arıyor:
“Devlet, çocuklarımız sütten soğuttu. Olacak iş mi?” diyorlar.
Onların sorusuna soruyla yanıt veriyorum:
“Devlet her birimizi, nelerden soğutmadı ki?”
*****
Günün sorusu
Sorum sık sık açıklama yaparak gazetecilerin erdemlerini sorgulayan, yazarları kınayan, emekli askerleri hizaya sokmaya çalışan Genelkurmay Başkanlığı’na:
Bu açıklamalarınızın halk tarafından nasıl karşılandığını saptamak için bir kamuoyu araştırması yaptırmayı göze alabilir misiniz?
*****
Tutuklu vekillerle dalga mı geçiliyor?
Meclis Başkanı, tutuklu milletvekillerinin özgür kalabilmeleri için bir adım attı ve partileri bir araya getirmeye çalıştı.
AKP, “Önce diğer partiler uzlaşsın” dedi.
Üç parti beklenenin aksine hiçbir sıkıntı yaşamadan uzlaştı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öylesine umutlandı ki bu gelişmeden, tutuklu vekillerin birkaç gün içinde serbest kalacaklarını bile açıkladı. Hatta Meclis Başkanı’na teşekkür etti.
Ama tutuklu vekillerin özgürlük umudu yine bir başka bahara kaldı:
Çünkü “Önce diğer partiler uzlaşsın” diyen AKP, böyle bir çalışmaya destek veremeyeceğini, bunun “anayasaya aykırı” olduğunu söyledi.
***
AKP, istese bu büyük ayıbı bir günde çözemez mi?
Çözer elbette...
Ama bunun için, içeridekilerin “kendilerinden” olması gerekir...
Bakın; MİT Müsteşarı ifade vermeye gitti mi?
Deniz Feneri’nden tutuklu kimse kaldı mı?
Demek ki neymiş?
Demokrasilerde herkes eşitmiş ama AKP’liler daha da eşitmiş!
Yorum Gönder