Kürtaj fetvasına ses edene tahammül yok.
“Bazı terbiyeden muaf tipler, Başbakan bu işlerle neden uğraşıyor diye soruyor” dedikten sonra RTE fırçayı sürdürüyor:
“Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben. Bir Başbakan olarak, hepsiyle ilgilenirim…”
“Başbakan” olarak o her meseleyle ilgilenecek…
Kadın, doğrudan taraf olduğu bir meselede ağzını açmayacak.
Tabii ya…
Kadınlar kim ki?
Tiyatrocuların yediği fırçayı hatırladım, son azarı dinlerken…
“Kimse bize mürebbiye gibi parmak sallamasın!” demişti Başbakan: “Siz kimsiniz? Her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Tiyatro sizin tekelinizde mi?”
Her konuda tek bir otorite var bundan böyle Türkiye’de: O da artık Recep Tayyip Erdoğan…
“Her meseleyle ben ilgilenirim!” diye harbiden söylüyor.
Kendi meselesinde ağız açmaya kalkana cevap hazır: “Sen kimsin ki?”
“Başbakan vajina bekçiliğini yapmasın!” diyen kadına da sonuçta bu söylenmiş oluyor. Sağlık Bakanı Akdağ da arkadan sözü Başbakan’ın bıraktığı yerden alıp; kadın örgütlerini yekten yok varsayıyor.
“Onların da görüşünü alırız, dinleriz” falan yok: “Kadın örgütleri Türkiye’yi temsil etmez!” Bitti.
“Türkiye’yi”, “her meselenin biricik sorumlusu” olmak sıfatıyla çünkü sadece Başbakan temsil ediyor.
Bu davayı çoktan kaybettik…
Aslında bu davayı Başbakan’ın STK’ler ve kadın örgütleri karşısında “kadın-erkek eşitliğine inanmadığını” söylediği gün kaybettik.
Türkiye için geri dönüşsüz bir kırılma noktası olan 12 Eylül referandumuna gidilen aylardaydı…
O zaman şöyle yazmıştım:
“Yanına hiçbir sıfat eklenmeden tanımlanan ‘demokrasilerde’ böyle bir beyanda bulunan bir Başbakan, yerinde kalamaz. Kadın örgütleri; ‘üzüldük’, ‘kırıldık’, ‘vah vah.. hay Allah! Gördün mü bak?’ diyene kadar, örgütlenip yollara dökülür. Başbakanın kürsüde toplu tepkiye maruz kalmaksızın zaten böyle bir cümleyi tamamlamasına izin verilmez. Oracıkta ıslık kıyamet protesto edilir. İş bununla kalmaz. Hükümetteki kadın bakanlar ve başbakanın partisindeki siyasetçiler ayaklanır. Sağdan sola.. meclisteki tüm kadın millletvekilleri; kadın hareketini hiçe sayan bu deklarasyonu, siyasetteki varlık nedenlerini hedef alan ve aşağılayan ‘hakaret’ olarak algılayacaklarından, derhal kazan kaldırır. Olay, gazetelerin polemik sayfalarında kalmaz. Manşetlerden inmeyen ‘skandala’ dönüşür. ‘Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum’ diyen bir Başbakan, ülkesinde bir daha kadın seçmenlerden oy alamaz.” (RTE Marka İçi Boş Demokrasi; Sağnak, 24 Temmuz 2010)
Ama Türkiye uluslararası sistemin model aldığı bir “İslam demokrasisi” olduğundan, bunların hiçbirisi olmadı…
“Kadın-erkek eşitliğine inanmadığını” sıfır kompleksle açıklayan Başbakan, kanıksadığımız “ileri İslam demokrasisinde” son derecede doğal karşılandığı için; kadınlardan çıkan çatlak sesler derhal yatıştı ve çok sayıda okumuş yazmış kadının da aralarında bulunduğu “yetmez ama evet” cephesinin desteğiyle Erdoğan, cumhuriyet için bir dönüm noktası olan referandum zaferini kazandı.
Eşitlik kalkınca
Bugüne gelen yolların taşlarını birer birer yerleştirerek döşeyen büyük strateji ustası Erdoğan; 12 Haziran seçimleri arifesinde de ardından “kadından sorumlu devlet bakanlığını” lağvedeceğini açıkladı.
Bunu da; “Başbakan Erdoğan’ın ‘2023 hedefleri’ çerçevesinde lanse ettiği bu yeni bakanlık yapılanmasıyla, ‘kadının konumu’ çeyrek yüzyıl geriliyor” diyerek yazmıştım: “2023 koşusuna böylece 30 yıl(!) geriden devam edecek olan kadın, yeniden ‘kadının adı yok’ kümesine düşürülüyor. Çocuk, yaşlı ve engellilerle birlikte; ya henüz erişkin olmamış ya da düşkünleşmiş yurttaşlarla bir alt birim, bir dipnota indirgeniyor. Üçüncü kez iktidara talip olan AKP’nin 21. yüzyıl için kadına sunduğu perspektif/vizyon budur.Yapılanın anlamı devletin kadın politikalarını terk etmesidir!” (Kadından Sorumsuz AKP ile CHP Vizyonu Makası, Sağnak, 9 Haziran 2011)
Sonra ne oldu?
O kritik seçim arifesindeki itirazlar da bir iki kadın örgütü temsilcisinin yakınmasıyla sınırlı kaldı...
Kadın seçmen oylarında bir düşüş olmadığı gibi, AKP yüzde 50’ye ulaştı!
Denge ve fren mekanizmalarının hepten sıfırlandığı koşullarda Başbakan, “her şeyden sorumlu tek merci” konumuna yükseldi.
Onu, bu konuma biz getirdik.
Erdoğan’ın bundan böyle önüne gelene “Sen de kim oluyorsun?” deme hakkı vardır. Karşı duruş sergilemeyerek ona -heyhat!- bu alanı biz açtık.
Bu işin abc’si kadın-erkek eşitliğidir sevgili dostlar.
Kadın-erkek eşitliğinin üstünün bu kadar açık bir meydan okumayla çizildiği ve hiçbir yaptırımla karşılaşmadığı yerde, erkek egemen Başbakan çıkar, dilerse kürtajı yasaklar, dilerse recmi getirir.
Paşa keyfine kimse karışamaz.
Geçti Bor’un pazarı.
Kadınlar kim ki?
Yorum Gönder