Bilime Saygı Buysa! - Yakup Kepenek

Bundan yaklaşık iki asır önce Padişah II. Mahmut zamanında yaşamış olan Keçecizade İzzet Molla bakın ne diyor:
Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harab, Eyler anı müdaane-i âliman harab!
(fısk= dinsizlik; Allah’a isyan etme; anı= onu; müdane= dalkavukluk; âliman= bilginler)
Türkiye, hızla, bilim insanlarının ezildiği; sermaye ve siyaset güçleri karşısında eğildiği ya da eğilmek zorunda kaldığı bir sürece giriyor. Üstüne üstlük bu yıkıcı süreç doğal karşılanabiliyor!
***
Malatya İnönü Üniversitesi tarafından işadamı Mahmut Çalık’a, İlahiyat Fakültesi ile altı tesisin toplu açılışı sırasında törenle fahri doktora unvanı verilmiş (Radikal, 19 Mayıs).
Burada yerinde olmayan, Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik’in törende işadamının elini öpmesidir!
Bununla da kalınmadı. Başbakan’ın geçmişteki basın danışmanının aynı gazetede “El Öpen Bir Rektörün Farkı” başlıklı yazısıyla, diğer rektörler de örnek alsın dercesine bu davranış övüldü.
Çok çok daha önemlisi, bir hafta önce yaşanan bu olayın kamuoyunca olağan karşılanmasıdır. Gazetemizde değerli arkadaşım Prof. Dr. Rona Aybay’ın 24 Mayıs’ta yayımlanan yazısından ve yine bizim Bilim ve Teknoloji’de http://www.malatyatime.com/’dan olayın fotoğrafının alıntılanmasından başka hiçbir tepkinin görülmemesi, toplum adına gerçekten ürkütücüdür.
Nedeni ne olursa olsun, bir rektörün işadamının elini öpmesi tümüyle yanlıştır.
Çünkü, rektör bir bilim kurumunun yöneticisidir; bilimin temel işlevi gerçeği bulmaktır; bilim insanı, olgular, kurumlar ve kişiler karşısında önyargısız olmalıdır; bilim insanı, öğrencileri, öğretim üyeleri ve tüm toplum için örnek insan olmalıdır.
Aslında Malatya olayı, kişisel olmanın ötesindedir; genel ve övgü alan bir anlayışın yerel simgesidir.
***
Olayın Malatya’ya özgü bir boyutu da var. Malatya İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, 13 Nisan 2009’dan bugüne, yani üç yıl bir ay on beş gündür ya da 1140 gündür Silivri’de tutukludur. Hilmioğlu, 15 yıldır karaciğerinden rahatsızdır; ayrıca ağır sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır. Geçenlerde bulduğu yargıç karşısına çıkma olanağını kendini savunma amacıyla kullanmadı; yaşam hakkına ve en yüce değer olarak özgürlüğe vurgu yaptı; ve sordu: “Adalet insanları öldürür mü hâkim beyler?”
Bu ülkenin bilim dünyası, kişileri ve kurumlarıyla, bilim insanlarına sahip çıkmıyor; çıkamıyor!
Yalnız meslek mensupları arasında değil, bu konudaki toplumsal duyarsızlık akıl almaz boyutlardadır. Ülke yönetimi, oluşmasını sağladığı bu süreçten hiç de şikâyetçi değil. Geçen günlerde Pakistan’a giden Başbakan, Türkiye’nin herhangi bir yerinde ya da üniversitesinde değil, Pakistan’da, Hilmioğlu gibi yine yıllardır Silivri’de tutuklu bulunan Başkent Üniversitesi’nin kurucusu ve rektörü ve üstelik milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın serbest bırakılması istemleriyle karşılaşıyor; yanıtı, konunun yargıda olduğu biçimindedir.
Yaşananlar, insanlığın en önemli kazanımlarından olan bilime saygı kavramının günümüz Türkiyesi’nde nasıl ayaklar altına alındığını bir kez daha ve çok somut bir biçimde kanıtlıyor.
***
Keçecizade yalnız değil; Yunus Emre ve Mevlana başta olmak üzere, bu ülkenin düşünce tarihi bilime saygının örnekleriyle doludur. İşte onlardan biri daha:
Fatih Sultan Mehmet, veziri Mahmut Paşa’yı yanına alarak hocası Akşemseddin’i ziyarete gider. Akşemseddin, Padişah içeri girdiği halde ayağa kalkmaz. Bir süre sonra Akşemseddin, Fatih’in huzuruna gider. Padişahın yanında Mahmut Paşa da vardır. Fatih hemen ayağa kalkarak hocasına yer gösterir. İki olayı kıyaslayan Mahmut Paşa dayanamayıp sorar:
- Hünkârım, hocanız geldiğinde siz ayağa kalktınız. Halbuki siz onun yanına gittiğinizde o ayağa kalkmaz. Sebebi ne ola?
Fatih şöyle cevap verir:
- Hocam Akşemseddin’e saygı göstermemek elimde değil. O yanıma geldiğinde gayri ihtiyari bir heyecan kaplar ve farkında olmadan kendimi ayakta bulurum. O ise, ilmin izzetini (değerini, yüceliğini) korumak için bana ayağa kalkmaz, buyurdu.
***
Diyeceksiniz ki devir değişti; kapitalizmin küreselleştiği bir dönemdeyiz. Her toplumsal değer sermayenin kapsam alanına girer!
Hiç de öyle değil. Bilime saygı, sağlıklı bir toplumsal gelecek için -kapitalizmin kendisi de dahil- bir insanlık kazanımı olarak gereklidir; kollanmalı ve korunmalıdır.
Bunun için de öncelikle bilim insanları, konumları ve görevleri ne olursa olsun dalkavuk durumuna düşürülmemeli; kendileri de bu duruma düşmekten kesinlikle ve özenle kaçınmalıdır.
Yoksa, Keçecizade’nin dediği dünyayı bilmem ama, Türkiye yıkılır!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget