SEVGİLİ okuyucularım, gazetemizin eski yazarlarından Aytun Çıray’ı tanıyorsunuz. Çıray bir tıp doktoru. İç hastalıkları uzmanı.
Geçmişte Sağlık Bakanlığı Müsteşarı idi. Sağlık olayını, devletin ve özellikle de bu hükümetin sağlık politikalarını ve uygulamalarını en iyi izleyen ve bilen kişilerden biri.
Son seçimde CHP’den İzmir milletvekili seçildi. Dün kendisinden aldığım mektubu sizlerle de aynen paylaşmak istedim. Okuyunca sağlıktaki son rezaletin perde arkasını hem bir uzman doktorun, hem de siyasetçinin kaleminden farklı bir bakışla-öğrenmiş olacaksınız:
***
“Sevgili Emin ağabey, ülkemizin sağlık sisteminden kaynaklanan sorunlarına olan hassasiyetinizi ve yazdığınız yazıları bildiğimden size bu mektubu yazma ihtiyacı duydum.
Biliyorsunuz, Sayın Başbakan son olarak milletimizin sezaryen ve kürtaj meselesine (!) el attı. Hatta bu konuyu gündeme getirirken de “Her kürtaj bir Uludere’dir” deyiverdi ve her zamanki gibi haklı olarak Sözcü manşetten sordu:
Uludere cinayetse sen orada neden oturuyorsun?
Aslında bu benzetme, bilinçaltının Başbakan’a bir oyunu ve Uludere’de olduğu gibi sağlıkta da insanımıza acı çektirdiklerinin kabulü idi .
Başbakan kürtaj ve sezaryene karşı tavır aldıktan birkaç saat sonra da diğer Recep Bey, Sağlık Bakanı Akdağ devreye girdi ve “Sezaryen yönteminin eskisi kadar rahat uygulanmayacağını” söyledi.
Şimdi de bu konuda yeni bir yasaklama yasası çıkaracaklarını açıklıyorlar.
İşte o anda Başbakan’ın bu polemiği ortaya atış nedenlerinden biri daha belgelenmiş oldu.
Bu açıklamaların nedeni bu defa sadece gündemi değiştirmek değil, efsanevi (!) sağlık sistemlerinin iflas ettiğini örtbas etmekle ilgiliydi .
Belli ki sağlık sistemi ile ilgili can yakıcı tedbirler yoldaydı. Nasıl ki 21. yüzyılda Ankara’da yaşanan Kolera salgınını halktan saklayabildilerse, nasıl ki halkımızın cebinden çıkan sağlık harcaması paralarını üçe katladıklarını gizledilerse, nasıl ki ilaç kullanımının 750 bin kutudan 1,5 milyon kutuya çıktığını duyurmadılarsa, şimdi de bir başka gerçeği saklamak üzere yeni bir kurgu siyaseti başlattılar...
Çünkü bugün sezaryen ve kürtajların artışından şikayet eden Başbakan ve Sağlık Bakanı, aslında bu artışın tek nedeni ve azmettiricisidir.
***
Aslında ikisi de milletin sağlığı ile ilgili değillerdi. Öyle olsalardı bu konuda yapılan uyarılara beş yıl önce kulak asarlardı.
Onlar artık altında ezildikleri yanlış politikaları nedeniyle arttırdıkları sağlık giderlerini kısmaya kılıf arıyorlardı.
Kurgu siyasetinde başarıları (!) tartışılmaz olan AKP’liler bu defa da asıl amaçlarını “kürtaj ve sezaryen tartışmasının” arkasına saklayacaklardı. AKP’ye yaklaşık yüzde 10 oy getiren “Sağlıkta Dönüşüm” politikalarının iflas ettiğini hiç kimse anlamamalıydı!
Nitekim Feminist gruplarla popüler olma sevdasında olanlar işin “kürtaj tartışması” yönüne dalıp AKP’nin ekmeğine yağ sürdüler. İşin gerçeğini ortaya koyan açıklamalar ise elbette ki gözardı edilecekti, çoğunlukla da edildi....
***
İşin aslı şudur: AKP hükümeti, “Sağlıkta Dönüşüm” kapsamında adına “Performans Sistemi” denilen bir sistem getirdi. Bu şu demekti:
Ne kadar muayene yaparsan, ne kadar ameliyat yaparsan, ne kadar sezaryen ve kürtaj yaparsan, ne kadar tahlil ve tetkik yaptırırsan, o kadar para kazanırsın.
İşte AKP’nin bu sistemi yüzünden işler çığırından çıktı. Ameliyat sayılarında yüzde 80’e, sezaryen ve kürtaj sayısında yüzde 45’e varan artış oldu.
Google’a girenler görecektir, ben bu sistem kurulduğundan beri “Yapmayın etmeyin, vatandaşımızı kestirip biçtirmeyin” diyorum ama kimin umurunda!
O sırada herkes aslan payını almakla meşguldü.
Vatandaşımız doktor değildi ki, başına gelenlerden haberi olsun. Halkımızı kobay gibi gören AKP yönetimi “Muayenehaneleri kapatıyoruz” diyerek devleti kocaman bir muayenehane haline getirmişti bile.
***
İşte bu yanlış sistemin sonucu olarak 2002 yılında 16 milyar dolar olan sağlık harcamaları bugünlerde 50 milyar doları aştı.
Birileri zengin edilirken devletin kasası boşaltıldı.
AKP hükümetinin para sıkıntısı başladı ve IMF’nin istekleri doğrultusunda önce “Sağlıkta Katkı Paylarını” getirmek zorunda kaldılar.
2002 yılında her ailenin bütçesinin ortalama % 3,4’ü sağlık harcamalarına giderken, günümüzde bu üç katına çıktı. O da yetmeyince şimdi sıra ikinci çareye geldi:
Doktorlar üzerinde baskı yaratarak ameliyat ve sezaryen sayılarını azaltmak ve masraftan kurtulmak!
Bu işin insan sağlığı veya tıp bilimi ile uzaktan yakından ilgisi yok.
İşte, hazırlanan ve kutsal duygularla (!) paketlenen tezgah budur...
Ve daha ne tezgahlar var ki, buraya sığmaz. Bu tür tezgahlarda halkımızın aldatılmasına katkı sağlayan “Yandaş ve prangalı medya” ise hükümetle suç ortağıdır.
Kısacası hükümetin ekonomi politikalarıyla birlikte sağlık politikaları da iflas ettikçe, yanlış kortizon tedavisinde olduğu gibi, yani başlangıçta kendini çok iyi hisseden ve doktoruna hayran kalan hastalarda olduğu gibi, ilacın etkisi geçtikçe acı büyüyerek geri dönmeye başladı.
Başbakan işte tam bu aşamada yeni bir kortizon yüklemesine geçti.
Ama buraya kadar! Artık mutfakta yangın başladı, çarık ayağı sıkıyor ve bütün bunlara neden olanların hesap günü yaklaşıyor.
Sevgi ve saygılarımla değerli ağabey.”
Sağlık rezaletinin perde arkasını böyle güzel anlatan
Aytun Çıray’a teşekkür ediyorum.
Yorum Gönder