20 Mayıs 2012 sabahı gazetelerde bir erkekle güreşen kadın fotoğrafını görünce büyülenmiş gibi oldum. Sadece “büyülenmiş gibi” olmadım, çok mu çok mutlu oldum. Ben ki Mersin’in Çavuşlu Köyü’ndeki konakta seyis olarak çalışmaya başlayan delikanlıya aşık olup babası Mustabey’e “Baba bu oğlanı bana al!” diyen Çakır’ın Kızı Fatma’nın torunuyum. Ben ki ilkokulda kalecisi Aysel Akbal olan bir futbol takımının oyuncusuyum.
Nasıl mutlu olmam? Nasıl neşelenmem? Nasıl “İşte tam bir Cumhuriyet kızı!” diye haykırmam.
Soruşturanı araştır!
Ama ertesi gün neşem ve mutluluğum kursağımda kaldı. 21 Mayıs tarihli gazetelerden öğrendiğime göre, meğer Samsun Valiliği olayla ilgili olarak soruşturma başlatmış. Vallahi de billahi de bir AKP valisine yaraşır davranış. Ben de vali hakkında araştırma yapılmasını öneriyorum: Laik lise mi bitirmiş yoksa imam-hatip lisesini mi, laik lise bitirmişse, lise ve üniversite öğrenciliği dönemlerinde hangi yurtta kalmış, öğrencilik döneminde tarikatlarla, cemaatlarla herhangi bir ilişkisi olmuş mu? Bu türden davranışta bulunan “yüksek” memurlar için de mutlaka böyle bir araştırma yapılmalı.
Neye göre soruşturma açmış? Bir kadınla bir erkeğin gösteri güreşi yapmasına engel olan bir yasa mı yoksa yönetmelik mi var? Kesinlikle yoktur.
Yaptığı güzel işe ne yazık ki mazeret aramak zorunda kalan 19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Antrenörlük bölümü ikinci sınıf öğrencisi Nurcan Kılıç (21) kızımız ve kardeşimiz güreşi şöyle açıklıyor: “Erkekle güreşmemde bir kasıt yoktu. Güreş tekniklerini gösteren şov yapacağım kadın arkadaşım gelmedi. Tek kalınca protokolün önünde mahcup duruma düşmemek için benden yaşça küçük bir güreşçi arkadaşımla güreş tuttum. Hiçbir art niyet olmadan güreşip, tekniklerimizi gösterdik. Bu şekilde gündeme gelmek istemezdim. Biz sporcuyuz. O bir müsabaka değil, bir şovdu, biz görevimizi yaptık!”
Valilik isterse soruşturma açsın, ben Nurcan ve Kamil’i kutlar, gözlerinden öperim.
Ateşle barut güreşemez mi?
Eski gazetem Hürriyet’te 17. gündem sayfasını yapan kardeşimin de gözlerinden öperim. Kamil’e künde atan Nurcan fotoğrafının yanına Atatürk’e ilgili bir fotoğraf koymuş. Müthiş şık bir Atatürk! Beyaz pantolon ve beyaz ayakkabı, lacivert çeket! Başını biraz sağa çevirse, güreşen Nurcan ile Kamil fotoğraflarını görecek ve “İşte benim Cumhuriyetimin çocukları!” diye gururlanacak.
Türkiye Güreş Federasyonu başkanı olsam, Uluslararası Güreş Federasyonu FILA’nın (Fédération Internationale des Luttes Associées) yerinde olsam Nurcan ile Kemal’i yılın güreşçileri seçerdim ve kadın-erkek güreşini de geleceğin projesi yapardım.
Şimdi, bakarsınız, kadın-erkek güreşinin törelerimize uymadığını ileri sürecek cahiller çıkacaktır. Bu cahillerin hata yapmalarına engel olamam ama Serap Yeşiltuna’nın Türksolu (17.03.2012, Sayı: 178) dergisinde yayınlanan bir makalesinden biraz alıntı yapacağım:
Türklerin geleneğidir!
[“Bu dönemde Türk kadını aile hayatında da erkekle eşit durumdadır. Destanlarda kadın önemli bir yer işgal eder. Türk kadını giyiminde kapalı değildir. Çünkü o evinde, çadırında, arabasında, atı üzerinde erkekleriyle beraberdir. Hak ve sorumluluklar paylaşılmış, kavim bütünlüğünü ve otoritesini kadın erkeğiyle birlikte yürütmüştür.
İslamiyet’ten sonra yazıya geçirilmiş olan Dede Korkut hikayelerine bakarak da Türk toplumsal yapısını çözümlemek mümkündür. Bu hikayelerde sevgi ve saygı esasına göre kurulmuş aile birlikleri vardır. Tek kadınla evlilik esastır ve düzeni sağlayan da kadındır. Dede Korkut hikayelerinden birinde görülen Salur Kazan Han’ın eşi Burla Hatun, kadının kahramanlığını ve özgüvenini gösteren güzel bir örnektir. Destanın konusu şudur: Burla Hatun’un oğlu tutsak olup kocası onu kurtarmaya gidince ve gidiş uzayınca, hizmetinde bulunan kırk ince belli kızı yanına alıp kara atına binip kılıcını kuşanıp kocasının izini aramaya çıkmaktan çekinmez. Kazan Han da tam düşman karşısında yenilmek üzereyken yetişir ve savaşa girer. Kocasına yardım eder ve oğlunu kurtarır.
Örneğin Bamsı Beyrek’te, sevgilisi Banu Çiçek, Beyrek’le at yarıştıracak, ok atacak ve güreşecek kadar kahraman ve kuvvetlidir. Yine Kan Turalı’nın sevgilisi Selcan Hatun, Banu Çiçek gibi kahraman ve cengaverdir. Kadın ve erkek istedikleri zaman evlenir ve kiminle evleneceklerine güreşerek, yarışarak kendileri karar verirler. Kaç-göç geleneği olmadığı gibi örtünmek gibi bir şey de söz konusu değildir.
İbni Batuta 14. asırda Anadolu’da gezerken kadınların örtünmediklerinden ve serbestçe konuştuklarından bahsetmektedir. Türk kadınlarının bazı şehirlerde İlbay sıfatıyla devlet işlerinde de büyük yerler işgal ettiklerini söylemektedir. Türk kadınlarının örf ve adetlerinin Müslüman kavimlerden ayrı olduğunu belirtmektedir. 14. yüzyılda Türk kadınının sosyal durumu taassuptan uzak bir zihniyetin içindedir. İslamiyete rağmen erkeklerle serbestçe görüşmekte ve bu anlamda diğer Müslüman topluluklardan farklı bir özellik göstermektedir. İbni Batuta kadınların yaşamları hakkında bilgi vermektedir. İznik’te Orhan Gazi’nin karısı Nilüfer Hatun’un askere kumanda etmesi, Türk töresinin Osmanlı Türklerinde de bir süre devam ettiğini göstermektedir.”]
Yorum Gönder