Cumhuriyet karşıtları, karşıdevrimciler DP iktidarını övüp 27 Mayıs’ı karalamakta öncülük ederler. Onlara göre 27 Mayıs’ın 12 Mart, 12 Eylül’den bir farkı yoktur ve DP iktidarı masumdur. Askeri darbeleri, demokrasiye inanan hiçbir sağduyu sahibi insan elbette onaylayamaz.
Demokrasilerde darbe olmaz, olmamalıdır. Ancak şu gerçeği görmek lazım; o günleri yaşamış bir insan olarak şunu ileri sürebilirim, “27 Mayıs’ın tahrikçisi ve hazırlayıcısı Demokrat Parti’dir”. Büyük umutlarla bir tek parti yönetiminden halkoyu ile demokrasiye geçişimizin gururu ve sevinci çok kısa sürmüş, iktidara gelen parti demokrasi umudunu yok etmek için hemen her şeyi yapmıştır. Benim gibi o günleri yaşayanların tanık olduğu antidemokratik politika ve eylemler saymakla tükenmez. Basın özgürlüğü üzerinde ağır bir baskı kurulmuş, bir besleme basın yaratılmış tahsisatı- mesture bu amaçla kullanılmıştır.
Saldırıların 50 öncesi başlatıldığı Köy Enstitülerine son darbeyi vuran, halkevlerini kapatan DP iktidarıdır, iki aydınlanma odağını yok etmek açıkça halka ihanet etmek sayılması gerekir. Din istismarı onların zamanında ivme kazanmış, Kuran kursları o yıllarda çoğalmış, öğretim birliği bu yönetimce göz ardı edilmiştir.
Vatan Cephesi rezaleti, radyodan her akşam duyurulan katılım listeleri hiç kuşkusuz demokrasi tarihimizin bir utanç sayfası olarak anılacaktır. Genç bir hekim, bir devlet görevlisi olarak İstanbul Belediyesi salonlarında Vatan Cephesine katılmamız için yapılan baskı, belleğimdeki en acı, en onur kırıcı anılar arasında yer alır.
Demokrat Parti sanki demokrasi için hazır olmadığımızı ispatlamak ve tüm yurtta ve dünyada bu memlekette demokrasi yapılamaz inancını yaratmak misyonunu yüklenmiş gibidir. TBMM’de ‘Tahkikat Komisyonu’ kurarak ve bir mahkeme görevini üstlenerek muhalefeti yok etmek girişiminde bulunmaktan da geri durmamıştır bu iktidar. Menderes açıkça sabık başbakan olmak istemediğini ifade etmiştir... Bütün bunlara karşı yurdun aydınlık güçleri bir dayanışma içinde DP zorbalığına karşı çıkmışlar ve onurlu bir mücadele vermişlerdir. İstanbul Üniversitesi, iktidar polisi tarafından yerlerde sürüklenen rektörü Sıddık Sami Onar, Hüseyin Naili Kubalı, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Ragıp Sarıca gibi onurlu hukuk abideleri ile birlikte Türkiye’yi tek parti diktatörlüğüne götüren bu sefil politikaların karşısına çıkmıştır. Tüm üniversiteler, öğrencileri ile birlikte bu karanlık gidişi çeşitli eylemlerle protesto etmiştir.
Bugün her türlü antidemokratik eylemlere karşı duracak o üniversitelerin özlemi içindeyiz. DP iktidarının gaflet içindeki davranışlarını sergileyecek, söylenecek, yazılacak daha pek çok şey var. Bütün bunları görmezden gelip DP iktidarına övgü düzen Mehmet Metiner ve Taha Akyol gibi sözde özgürlük savunucusu insanları doğrusu hayretle, şaşkınlıkla izliyorum. Onları asla tarafsız bulmuyorum. 27 Mayıs işte böyle bir atmosferde gelişmiş ve gerçekleşmiştir. Yinelemek istiyorum, başlıca sorumlusu DP iktidarıdır. 27 Mayıs’ı yapanların kuşkusuz büyük hataları olmuştur. İdamlar bir kara sayfadır 147’ler olayı utanç vericidir. Ancak büyük umutlarla girdiğimiz demokrasiyi yok eden bu iktidarın demokrasi karşıtı icraatını göz ardı edip sadece 27 Mayıs’ı karalamak da büyük bir haksızlıktır.
1961 Anayasası büyük bir umuttu. Bu anayasa ile bağımsız yargıyı sağlayacak kurumlar oluşturulmuş, grev ve toplusözleşme yasal güvence altına alınarak emeğin kutsal değeri öne çıkarılmış, üniversite ve TRT özerkliği gözetilmiştir. Yine o dönemde Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası kabul edilmiş, ülkede büyük bir sol açılım gerçekleşmiştir. İlk kez halktan, eşitlikten, sosyal adaletten söz eden kitaplara, yayınlara kavuştuk. Nâzım Hikmet’in bir vatan haini olmadığı 27 Mayıs’la öğrenilmiştir. Solu, sosyalizmi anlatan kitaplara 27 Mayıs’la kavuştuk. Ama devrim amaçlı ihtilali gerçekleştirenlerin hatalar yapmamaları olanaksızdı.
Tüm iktidarlar ülkeye pahalıya mal olan hatalar yaptılar. 147’ler olayı o büyük hatalardan biridir. Yineliyorum Menderes ile birlikte iki bakanın idamı gibi bir başka kara sayfa olarak yakın tarihimize yazılmıştır. O günlerden bu yana yine gerçek demokrasiyi, gerçek bir halk irade ve iktidarını, uygarlığı, aklı, bilimi, çağdaşlığı benimseyen iktidarlara sahip olamadık. 27 Mayıs’tan ders alınamadı. Sonraki askeri darbelerin de önde gelen nedeni yine kötü yönetimler ve dış etkenlerdir. Ülkede özlediğimiz demokrasinin kurulamayışıdır.
Demokrasinin önündeki engel olarak sadece orduyu ileri sürmek bir aldatmacadır, bir gaflettir. Sicili bozuk siyasal iktidarların buradaki rolünü ve sorumluluğunu kasıtlı bir şekilde gizlemektir. Kamplara bölünmüş bir ülkede yurtseverler, yakın tarihimizle birlikte bugün yaşadıklarımızı tarafsız, objektif bir şekilde irdelemek ve halka aktarmak görevini taşımaktadırlar.
Alev Coşkun/Cumhuriyet
Yorum Gönder