İçinde bulunduğumuz küresel krizler, insanlığı bazı kavramlar üzerinde yeniden düşünmeye itecektir. Bunlardan biri de israf veya savurganlık dediğimiz kavramdır.
‘Küresel Âfetler’ kitabımda din ve ekonomi açısından küresel ölçekte değerlendirmeye aldığım bu kavramın, insanın yozlaşması ve terör âfetiyle irtibatlarını da yine küresel ölçekte, derinliğine ve genişliğine inceledim.
İnsanlığın yaşamsal kaynaklarını gereğinden fazla tüketen ve dünyanın geleceğini tehdit eden temel olumsuzlukların biri hızlı nüfus artışı, ikincisi israftır.
İsraf, "Faturasını ben ödeyeceğim, kime ne?" gerekçesiyle saçıp savurmak, sınırsız ve fütursuz biçimde harcamaktır. İsraf bu haliyle ağır bir insanlık suçudur.
Faturasını ödeyebilir olmak hiç kimseye insanlığın yaşamsal kaynaklarını gereksizce tüketme hakkı vermez. Böyle bir hakkın olamayacağını insanlık bir biçimde öğrenmeli, öğrenmek istemeyenlere bu gerçek bir biçimde öğretilmelidir.
İsraf, toplumu iki başlı bir yıkıma sürüklemektedir:
1. Üretilenden daha fazlasını tüketme tutkusu ve bunun sonucu olarak bireysel ve toplumsal düzeyde borçlanma,
2. Geçim zorluğu içindeki büyük kitlelerin ruhsal yapılarının bozulması sonucu toplum bünyesinde kin ve öfkenin derinleşmesi.
Bu iki olumsuzluk sonucunda orta sınıf yok olmakta, toplum, saçıp savuran bir azınlıkla, ihtiyaçlarını temin edemeyen büyük çoğunluktan oluşan dengesiz bir yığına dönüşmektedir.
IMF, ABD ve AB güdümlü siyasetlerin aldatma, uyutma politikalarının bu gerçeği gizlemesine izin verilmemelidir. Bu politikalar, halkı kandırmak için ‘ekonomi vitrini’ni süslüyor ama arka taraftaki mutfakta durum kötüdür.
İsraf azgınlığının yarattığı hasta psikoloji yüzünden, toplum olarak, ürettiğimizden çok fazlasını tüketiyoruz. Daha kötüsü, aradaki açığı başkalarından aldığımız borçlarla kapatmayı hüner ve siyaset sanıyoruz. Bizi, bağımsızlığımızın tartışıldığı bir noktaya getiren, kendi elimizle ürettiğimiz bu kötülüktür.
İsrafçılığımızın en büyük sebebi, haram kazanç, ikinci sebebi taklit ve gösteriş hastalığıdır. Bizim olan, daha iyi de olsa, onunla yetinip mutlu olamıyoruz. Taklitçi olduğumuz için, daha değersiz de olsa başkalarından gelen bizi daha çok mutlu ediyor.
İSRAF BİZATİHİ ZULÜMDÜR
İsrafın Kur’an’daki anlamı, ‘başkalarının emeğinden zalimce saçıp savurmak’tır. Esasen israfın kelime anlamı zulümdür. Kendi emeğinin ürünlerini saçıp savurmaya Kur’an, ‘tebzîr’ demektedir. Türkçe’de ikisine birden savurganlık diyoruz. İsraf, yaratılış dengelerini bozarak bireyi ve toplumu çürütüyor. Bu bir zulümdür, adaletsizliktir. Ama israf daha başka kötülüklere de yol açar.
İsraf illeti, servet ve refahla şımarmış bir ‘zararlı tip’ üretmektedir. Bu tip; toplumların, medeniyetlerin, güzellik ve mutluluğun çürümesinde temel etkenlerden biridir. Bu zararlı tip; kendisinin en uç keyiflerini tatmin etmeyi, başkalarının en yaşamsal ihtiyaçlarından daha önemli görür.
İçinde bulunduğumuz yeni küresel krizler, bir yandan israfı ilahlaştıran kapitalizmin iflas işaretlerini verirken, öte yandan sosyalist, hatta komünist düşünce ve eğilimlerin yeniden hayat bulmaya başladığını gösteriyor.
Yaşar Nuri Öztürk/Yurt Gazetesi
Yorum Gönder