Türkiye hukuk tarihinde inanılmaz olaylar yaşanıyor.
Biliyorsunuz ki Almanya'da yakalanan Deniz Feneri örgütünün sanıkları; asrın yolsuzluğu denilen soruşturma sonucunda mahkum edildiler ve hapis cezalarına çarptırıldılar. Alman yargısı; asıl suçlular Türkiye'de deyip bir zamanlar AKP iktidarı tarafından RTÜK Başkanı yapılan Zahit Akman ile Kanal 7 Başkanı Zekeriya Karaman'ın da aralarında olduğu bir ekibi gösterdi. Bunlar hakkında dava açıldı; tutuklandılar.
Ama kısa bir süre sonra bu soruşturmayı yürüten savcılar yeni HSYK tarafından görevden alındı, yetmedi, tutuklama isteyen savcılar hakkında dava açıldı. Mahkeme; Deniz Feneri şüphelilerini tahliye etti. Şimdi bunları yargılayacak mahkeme bile bulunamıyor.
Deniz Feneri yolsuzluğu şüphelilerine Adalet Bakanlığı'nın ve HSYK'nın bu olağanüstü hoşgörüsü sürerken gelin bir de Silivri'ye bakalım.
BALYOZ ADALETE İNMESİN
Burada Balyoz davası diye bilinen bir darbe soruşturması yürütülüyor. Yüzlerce subay tutaklandı bu iş için.
Daha önce de yazdım. Tutuklu subaylar diyorlar ki: Bizim darbe yapacağımızı gösterdiği iddia edilen CD'ler sahtedir; içindeki bilgiler sonradan eklenmiştir.
Bunu demekle kalmamışlar. Bu Balyoz belgelerini ABD'de adalet sistemine bilirkişilik yapan Arsenal Danışmanlık adlı teknik kuruma yollayıp inceletmişler. Ve orası; bu belgelerin düzmece olduğunu rapor etmiş. Bunun üzerine suçlanan insanlar; mahkemeden; darbe belgesi diye iddianemeye konulan bu dijital belgelerle ilgili olarak bilirkişi dinlenmesi istemişler. Mahkeme, bu haklı isteği reddedince; avukatlar 'Biz burada göstermelik bir nesneye dönüştürüldük; en önemli kanıtımızı bile mahkeme dikkate almıyor.' diyerek duruşmalara katılmaktan vaz geçmişler. Mahkeme, İstanbul Barosu'na yazı yazarak şüpheliler için yeni avukat istemiş.
İstanbul Barosu ise; Balyoz şüphelilerinin avukatlarının savunma haklarının kısıtlandığını; bu yüzden onların duruşmalara girmemesinin haklı olduğunu düşünerek mahkemenin talebini kabul etmemiş.
Vay sen misin bunu yapan? Bu kez Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı; İstanbul Barosu'nu suçlu gösteren bir tavır ile Baro Yönetimi'ni 'Şüpheli' sıfatıyla ifade vermeye çağırmış.
Ve İstanbul Barosu yönetimi; 'Hukuksuzluğa teslim olmayacağız.' açıklaması yaparak; Silivri Cumhuriyet Savcılığı'na ifade vermeyeceklerini açıkladılar.
Ne oluyor ey HSYK? Deniz Feneri yolsuzluğu şüphelilerinin savunma hakkını neden Silivri'dekilerden esirgiyoruz? Türkiye'de adalet çift yargılı hale geldi de biz mi bilmiyoruz?
***
Balyoz Davası'nın kurgulanmış olabileceğini düşünenler var. Bunun kaynağını öğrenmek isteyenlere; Alper Görmüş'ün 4 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi'ndeki 'Büşra Ersanlı, Bugün, Samanyolu' başlıklı yazısını okumalarını öneriyorum. Maalesef burada da karşımıza şu meşhur Cemaat (camia) çıkıyor.
YA ŞİKE DAVASI?
Yarın; kamuoyunda Şike Davası diye bilinen, 'Futbol maçlarının sonucunu yasadışı biçimde etkileme' suçuyla ilgili yargılamaya devam edilecek.
Bu davayı İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi yürütüyor. Halbuki; özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görevleri içinde şike suçları bulunmamaktadır.
Öyleyse özel yetkili ağır ceza mahkemesi niçin inatla bu davayı yürütüyor?
Çünkü; Fenerbahçe'ye ve Aziz Yıldırım'a karşı operasyon başlatanlar; bu kulübün şike yapmadığını, onlara buradan ceza kesilemeyeceğini iyi biliyorlardı. Bu yüzden tuttular; işin içine organize suç örgütü soktular. Soruşturma Savcısı; roman yazar gibi hayali olaylar tasarlayarak Fenerbahçe'yi bir çetenin yönettiğini iddia etti. Ne yazık ki mahkeme bu hiçbir delil ve tanık bulunmayan iddianameyi kabul etti. Ve başladı yargılamaya; tutuklamaya.
Tutuklama da kutsallaştırıldı; sürdürüldü.
Görüyorsunuz: Deniz Feneri şüphelileri adalet tarafından özel biçimde korunuyor ama iş Aziz Yıldırım'a gelince HSYK da Adalet Bakanlığı da 'Görmedim, duymadım, bilmiyorum' oyunu oynuyor. Savcı için; 'Böyle film senaryosu yazar gibi iddianame hazırlanmaz.' denilmiyor. Mahkemeye; 'Bu dava sizin değil!' uyarısı yapılmıyor.
Bakalım bu ayıbın sonu nasıl bitecek?
Yorum Gönder