Son sezaryen, kürtaj fetvasının ardından annem “Artık burnunu sokmadığı yer kalmadı!” deyince… Vatan’daki haber aklıma geldi.
Birkaç gün önce “Singapur modeli uyguluyor” başlığıyla yer alan haberde Uğur Koçbaş; Ruchir Sharma’nın trend kitabı “Breakout Nations/Atılım yapan Ülkeler”i konu alıyor, kitapta Erdoğan için yapılan can alıcı bir tespiti gündeme taşıyordu.
Wall Street Journal, Newsweek gibi yayınlarda yazan ve dünyanın en büyük yatırım şirketlerinden biri olarak bilinen Morgan Stanley Investment’ta yöneticilik yapan yazar Ruchir Sharma’ya göre Erdoğan için kullanılan “Putin benzetmesi” yanlıştı.
Sharma, Erdoğan’ı, “Putin’e değil, Singapur’un lideri Lee Kuan Yew’a benzetmekteydi”.
Bu enteresan haber üzerine internet sitelerinde biraz gezindim…
“Erdoğan kendisini Lee Kuan Yew’un Türk Avatar’ı olarak görmeyi yeğlerdi!” şeklinde bir cümle kuruyor hatta Sharma…
“Türk kopyası” şeklinde çevirebileceğimiz “Avatar” ve Erdoğan sözcüklerini yan yana getirmek aslında bir miktar sorunlu… ama Lee Kuan Yew tespitine gene de biraz yakından bakalım…
Kim bu Lee Kuan Yew? Ve “Lee Kuan Yew’un Avatar’ı” olmak ne demektir?
Çikletten… tuvalete müdahale edilen model
L. Kuan Yew eski İngiliz sömürgesi Singapur’un “kurucu babası” diye tanımlanıyor. Türkiye’nin binde biri bile olmayan adalardan oluşan minik ülkesine taa… bağımsızlığa geçiş yıllarında Başbakan olmuş. 30 yılı aşkın süre işbaşında kalarak önüne gelen her şeye damga vurmuş…
90’lı yıllarda Singapur’a gittiğimde bahsini çok işitmiştim.
Yollar bu ülkede Uzakdoğu’da başka hiçbir yerde görmediğim denli temiz, trafik disiplinliydi.
“Bunun nasıl başarıldığını” sorduğumda ezcümle herkes, “Lee Kuan Yew” demekteydi. Hangi taşı kaldırsanız altından tek bir isim: Kuan Yew’un adı çıkıyordu.
Kuan Yew’un buyrukları doğrultusunda sokakta örneğin çiklet atmak dahi yasaklanmıştı. Çikletini atan feleğini şaşırtan cezalara çarpılıyordu. Ülke çapında ilk defa gördüğüm geniş çaplı bir “tuvalet kampanyası” başlatılmıştı. Umumi helalarda sifon çekmemek, çiklet atmak gibi ağır para cezalarıyla yaptırım altına alınmıştı.
Lee Kuan Yew, halkını tartışma ve ikna yoluyla değil, böyle “ağır yaptırım” ve “cezalarla” adam edip muma çevirebileceğini düşünmekteydi.
“Çiklet adabından” “tuvalete” dek akla gelebilecek her şeye bu nedenle.. “burnunu sokmakta” ve karışmaktaydı.
Singapur tatilim sırasında “Güzellik ve gaddarlığın toprakları/The lands of charm and cruelty” diye bir kitap edinmiştim. Güneydoğu Asya ülkelerini olağanüstü cazibeleriyle olduğu kadar, ölçüsüz “acımasızlıklarıyla” tanımlayan kitabın yazarı Stan Sesser, Singapur’a ayırdığı sayfalarda L. Kuan Yew için; “haylaz bir çocuk terbiye eden otoriter baba” ifadelerini kullanmaktaydı:
“Singapur’da hükümet halka hangi kitaplar ve dergilerin okunması gerektiğini; hangi filmler, hangi TV programlarının izleneceğini söyler. Singapur hükümeti iffet taslamaya öylesine meraklıdır ki, ‘Cosmopolitan’ ve ‘Playboy’ gibi dergiler dahi yasaktır. Bina duvarları insanların neyi yapıp yapamayacağına ilişkin kurallar manzumesiyle donatılmıştır. Sonuç sanatta vitrin olabilecek zengin bir ülke için kültürel bir çöldür. Singapurluların tutkuyla peşine düştükleri tek faaliyet ise para kazanmaktır!”
Singapur modeli işte böyle.
‘Despot, otoriter, kaba ve aşağılayıcı’
Erdoğan’ın “Avatarlığına” öykündüğü söylenen Lee nasıl biri peki?
“Güzellik ve gaddarlığın toprakları” onu da -özetle!- şu şekilde tarif ediyor:
“Lee Kuan Yew… demokrasi ayağına yatan katı, otoriter bir lider. (‘Tuvalet kampanyası’ misali..) özel ‘nezaket kampanyaları’ açılan bir ülkede, kaba olmaktan, insanları horlamaktan, aşağılamaktan kaçınmaz, kışkırtıcı şeyler söyleyebilir. Geleneksel bir Çin despotu olan Lee sadece emir yağdırmak ve her şeyi denetlemek ister. ‘Süreklilik’ talep eden çokuluslu şirketlerin istekleri de bu yoldadır. Bu nedenle bu ada ülkeye, ‘Singapur AŞ’ dendiği de olur. ‘Okuma tutkusu’ dışında… yemek, içmek, sinema, konser gibi ilgi alanları olmayan Lee; gazete yöneticilerini hapse atıp sendikaları çökertmiştir. Kendisini eleştirenlere hızla dava açar. Hukuk devleti, Singapur’da siyasi hedefler uğruna kolayca feda edilir. Avukatlar edilgenliğe sürüklenirken, yargıçlar boyunduruk altına alınmıştır. Basın, mahkemeler ve dinin siyasi kontrol altında tutulduğu; muhalefetin de dikkatle izlendiği Singapur, birey haklarının anlam taşımadığı bir yerdir. Gözdağı (‘intimidation’) ikliminin hâkim olduğu Singapur, siyasi muhalif kesimler tarafından, bir ‘korku kenti’ şeklinde tarif edilmektedir…”
Yaa işte böyle.
Putin değil de... Lee Kuan Yew dendiğinde çıkan profil bu.
Erdoğan’ın dünyaya “yeni Lee Kuan” diye lanse edilmesi yerinde bir benzetme mi... siz karar verin.
Yorum Gönder