Bu başarı dünya basın tarihine geçer! - Uğur Dündar

Uykumdan komşu daireden gelen seslerle uyandım.
Hasan Mutlucan davudi sesiyle serhat türküleri söylüyordu.
O yıllarda Hasan Mutlucan'ın tek kanallı TRT televizyonunda görünmesi, pek hayra alamet sayılmazdı!.. Çünkü Mutlucan, askerin muhtıra verdiği ya da darbe yaptığı dönemlerde ekrana çıkarılırdı...
“Acaba yine mi darbe oldu?'' diyerek kalkıp, televizyonu açtım.
Yanılmamışım!
12 Eylül 1980 darbesi olmuştu.
Aceleyle giyindim...
Hasan Mutlucan serhat türküsünü bitirip, “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı''yı söylemeye başladığında, evden çoktan çıkmış, arabamla son sürat Ortaköy'deki İstanbul Televizyonu'nun yolunu tutmuştum.
Issız İstanbul caddelerinde kimsecikler yoktu.
Birkaç askeri kontrol noktasında durduruldum. Televizyonda çalıştığımı bildikleri için, selam verip bıraktılar.
Darbecilerin görevlendirdiği bir muhabere yarbayı televizyon yönetimine el koymuş, her taraf silahlı askerlerle kuşatılmıştı. Koridorlarda bile silahlı askerler dolaşıyordu.
Merdivenleri koşar adımlarla çıkıp, üst kattaki Müdür Vural Tekeli'nin odasına daldım. Bir de ne göreyim? Zaten ufak tefek bir insan olan Müdür Tekeli koltuğuna yığılmış, adeta tespih böceği gibi büzülerek minicik kalmıştı. Suratı kireç beyazıydı. Ne diyeceğimi şaşırmıştım!
“Bu ne hal Vural Bey?'' diye sorunca, hemen sağ elinin işaret parmağını dudağına götürüp “sus'' işareti yaptı. Sonra da aynı parmağını odanın tavanında dolaştırarak kulağına değdirdi.
“Dinleniyoruz, konuşma!..'' demek istiyordu.
“Dinlerlerse dinlesinler, korkacak neyimiz var Vural Bey?..'' deyince, koltuğundan fırlayıp boynuma sarıldı.
Hüngür hüngür ağlamaya başladı!..
Hem ağlıyor, hem de “Uğur kardeşim hakkını helal et! Beni cezaevine götürecekler. Artık oradan çıkamam, ailem sana emanet!'' diyordu.
Müdür Tekeli'yi güçlükle sakinleştirip koltuğuna oturttum. Hiçbir aşırı görüşü olmayan, sosyal demokrat eğilimli, teknik bilgisi mükemmel, çok çalışkan, dürüst, sevdiğim ve saydığım, değerli bir insandı.
Nihayet kendini toparlayıp, yaşadıklarını anlatmaya başladı:
“Askerler geceden gelmişler, tüm binada sıkı bir arama yapılmış. Sekreterimin masasındaki çekmecelerde birkaç sol içerikli yayın bulmuşlar. Bu nedenle beni evden aldılar ve Ortaköy Karakolu'na götürdüler. 'Anlat bakalım komünist!' diyerek sorgulamaya başladılar.
Komünist olmadığımı, aşırı hiçbir düşünceye sahip bulunmadığımı söyleyince, iyi bir dayak attılar. Sonra da buraya getirip, “Sakın ayrılma, gerekirse seni Selimiye Kışlası'na götüreceğiz, sorgun orada devam edecek!'' diyerek gittiler...''

***

Vural Tekeli, bir daha sorguya götürülmedi. Görevine darbe günlerinde de başarıyla devam etti. Yıllar içinde TRT'de Genel Müdür Yardımcılığı'na kadar yükseldi.
Çekmecesinde sol içerikli yayınlar bulunan sekreteri ise yanılmıyorsam TRT'deki görevinden alınıp, yatay geçişle bir başka devlet kurumuna gönderildi.

***

Aradan 32 yıl geçti.
Başta 12 Eylül olmak üzere darbecilerden hesap sorulan günlere geldik. Hesap tabii ki sorulacak.
Peki ama ne değişti?
Darbe günlerinde sol içerikli kitap okuyanlar cezalandırılırdı, şimdiyse kitap yazanlar...
O günlerde farklı düşünenler “komünistlikle, vatan hainliğiyle'' suçlanır, zindanlara atılırdı... Şimdiyse yağcılık, dalkavukluk yapmayanlar!..
“Ergenekoncu, vatan haini'' yaftası hazır! Derhal boyunlara geçiriliveriyor!İnsanlar önce yaftalanıyor, sonra cezaevine postalanıyor!..
Sıradan vatandaş bile, telefonla konuşmaktan korkuyor.
Basın özgürlüğü sıralamasında bir zamanlar dudak büktüğümüz kabile devletleri ve muz cumhuriyetleri bile bizi geçiyor.
Medyada hemen her gün, dünya basın tarihinin eşsiz yalakalık örnekleri, habercilik başarısıymış gibi yutturulmaya çalışılıyor.

***

Geçenlerde yandaş gazeteci, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'na soruyor:
“Sayın Bakanım, acaba mevcut sistemde mi daha çok baraj yaparsınız, yoksa başkanlık sisteminde mi?..''
Bakan'ın cevabı hazır:
“Elbette başkanlık sisteminde!..''
Şaheser soruya şaheser cevap değil mi?..
(Not: Değerli dostum Vural Tekeli'yi, ne yazık ki kısa bir süre önce kaybettik. Onu hep sevgi ve saygıyla anacağım. Nur içinde yatsın....)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget