Bizde başarı cezaya tabidir biliyorsunuz.. Dünya çapında üne sahip başarılı sanatçımız Fazıl Say “Twitter’da şöyle dedi, böyle dedi” diyerek soyut-kavramlar üzerinden tartışmalar yapan veya 1000 yıl önce yazılmış ve 1000 kez yayınlanmış bir şiiri yazan Fazıl Say’a soruşturma açılıyor. Şehir Tiyatroları konusunda tepki gösteren sanatçıların “ideolojik tepki” gösterdiği belirtiliyor. Yine dünya çapında başarı kazanmış ve bugün Türkiye’de yapılan organ nakli operasyonlarının altyapısını yıllar önce başlatan Mehmet Haberal gibi bir cerrah ise hala yıllarca cezaevinde “bilime katkıları da engellenerek” bekletiliyor.
Bu yetmiyormuş gibi Bülent Ecevit’in koruma müdürlüğünü yapmış Recai Birgün Silivri Mahkemesi’ne çıkarılarak Haberal aleyhinde iddialarda bulunması sağlanıyor. Birgün, komedi ötesi şekilde “Haberal’ın Ecevit hakkında ‘iş yapamaz’ raporu vererek onu görevden uzaklaştırmayı planladığını” söylüyor. Ve sanki Ecevit’in o dönemde artık zaten fiziki olarak da, zihinsel olarak da görevini yapmakta zorlandığını (lafları karıştırdığını, unutmalarını, yarım kalan cümlelerini hatırlayalım) tüm toplum görmemiş gibi hemen medyanın “yağdanlık” isimleri ortaya atılarak çeşit çeşit senaryolar yazmaya başlıyorlar. Neymiş efendim, askerler Ecevit’in yerine başkasını getişrmek istemiş de, Başkent Hastanesi’nde “çalışamaz” raporu verileceği duyumu alınmış da..
ÇALIŞABİLİR MİYDİ?
O dönemi hatırlayan herkes elini vicdanına koyarak söylesin; çalışabilecek durumda mıydı Ecevit? Öyleydi de birileri kasten mi “çalışamaz” diyordu? Buna gerek var mıydı?
Yoktu ve nitekim rahmetli Bülent Ecevit’in kendisi de Hastane’den çıkarken “Başkent Hastanesi ve Sayın Haberal bana çok iyi baktılar, teşekkür ederim” açıklaması yapmış. Daha sonra başka doktorlara da görünmüş. Şimdi bunlar ortadayken, istediği her isme ve cezaevinde tutuklu bekletilenlere “sanki elinde kesin deliller varmış da ifşa ediyormuş” gibi çarşaf çarşaf yazılar dizenler, TV’lerden hedef gösterenler, mahkum edilmeleri için uğraşanlar hiç duraklamadı bile..
ŞÜPHE YARATMA ÇABALARI
Bunlar arasında bir (veya iki) kadın gazeteci de var ve bu huyları da dolmuş çığırtkanı gibi köşelerinden ekranlardan haykırarak yalakalık yapan erkeklerde olduğu gibi kamuoyu tarafından artık iyi biliniyor.. Yazılara, konuşmalara bir takım alıntılar, farklı isimlerden görüşler filan yerleştirerek ve adeta bilimsel gerçekleri açıklıyor havası yaratarak insanlara suç yapıştırmaktan çekinmiyorlar. Mesela daha kıdemli olanı Ecevit konusunda da “tuzak” muzak havasında başlayıp (artık bir noktada utanma mı geldi bilinmez) Haberal için soru işaretleri yarattı.
“O dönem yaşananlar birilerinin Ecevit’ten kurtulmak istediği iddiasına ciddiyet kazandırıyor”.. “Bu işlerde Haberal’ın payı nedir bilinmez” dedikten sonra olayı Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve Kemal Derviş’in parti denemesine bağladı ve “bunların arkasında Ergenekon ve onun elemanı Haberal var diyemeyiz ama..” diye şüpheler yaratarak sürdürdü yazısını..
KENDİSİ SUÇ İŞLİYOR!
Ergenekon nedir, böyle bir örgüt kesin midir, kimler ne yapmıştır, bir suç var mı ortada belli değil.. Tutuklu denerek hayatından yıllar çalınan insanların çoğu ülkenin saygın isimleri ve burada da “sadece Türkiye’nin değil dünya tıp camiasının en önemli isimlerinden biri” söz konusu.. Buna rağmen hanımefendi umursamazca “Ergenekon ve onun elemanı” diyerek aklınca bir bilim adamına suç yapıştırıyor. “Yargı süreci devam eden davada” bunu yaparak kendisi suç işliyor ama istediğini gören ve hemen yakasına yapışanlar bunları görmüyor.
RAHŞAN HANIM REZİL ETTİ!
Gazeteciliği unutup “siyasi amigo”luğu tercih eden bu isimleri Rahşan Ecevit’in kendisi açıklama yaparak rezil etti. Rahşan Ecevit “Recai Birgün’ün söylediği birçok şey hayal ürünü” dedikten sonra “Doktor olarak yanlış tedavi yapılmadığını ve o dönemde Hüsamettin Özkan’ın Ecevit’in hastalığını abartarak yaydığını, Ecevit’in kamuoyundaki baskılara rağmen ayrılmamasındaki tek nedenin ise ‘Türkiye’yi bekleyen ve şu an yaşadığımız süreç’ olduğunu” söyledi.
Rahşan Ecevit’in söz ettiği “kamuoyu baskıları” o dönemde Bülent Ecevit’in sağlığının artık siyasete izin vermediğini görenler tarafından bunun dile getirilmesidir ki o da açıkça söylüyor. Acaba Ecevit’in korumasının sözlerine balıklama atlayarak zaten yıllardır (başarıları nedeniyle ödüllendirileceğine) ceza verilir gibi hapsedilmiş olan “bir bilim adamını suçlamaya” kalkanların yüzleri kızarmış mıdır? Ben sanmıyorum, o özelliği kaybetmiş olmasalar bu şekilde davranamazlardı zaten!
Bıraksınlar bu ayakları da “üç beş kişilik amigo kadrolarıyla” daha fazla rezil olmasınlar!
*****
Gökçek’i haklı çıkarmak zor!
Önceki gün VATAN’da Murat Çelik bir röportaj yapmış Melih Gökçek’le.. Onun Twitter’da bir genç kızla “kürtaj” konusunda tartışma yaparken “Sen çok mu kürtaj yaptırdın ki..” demesi ve ondan sonra söylediklerinin, muhatabını korkutup özür dilemeye zorlamasının medyada ve toplumda tepkiyle karşılanmasından sonra adeta bir kurtarma operasyonu gibi göründü röportaj..
Önce Gökçek sanki işi Belediye Başkanlığı değil de Twitter sohbet yarışmasıymış gibi kendini övüyor, Twitter’da ne kadar da etkin bir kişi olduğunu tekrarlıyor, sonra da kürtaj tartışmasına geliyor. Öyle bir anlatıyor ki kendisini yaptığından dolayı eleştirenlerin hepsi haksız, bir tek o çok haklı..
HERKES EŞİT!
Kimse olayı anlamamış, kız “kendisine ve Başbakan’a devamlı saldırıyor”muş, “edepsiz” demiş ama sonra özür dileyince affetmiş vs vs.. Eğer Twitter’da gençlerle atışıyorsanız onların en sert tepkilerine bile “bana saldırdı” diye bu şekilde ağır hakaretle cevap veremezsiniz. Orada herkes eşit olduğuna ve bunu peşinen kabul ettiğinize göre “önce haddini bil” diyemezsiniz. Eğer kendisine ve Başbakan’a saldırı var idiyse bunlar yargı yoluyla sorgulanabilir, o anda susulup da sonra “kürtaj” olayında başı derde girince söylenmez.
Yani kısacası, bir “Başkent” belediye başkanının bir genç kıza, herhangi bir vatandaşa “Çok mu kürtaj yaptırdın ki” demesinin hiçbir şart altında mazereti olamaz. Onu temize çıkarmaya çalışmak yerine özür dilemesini istemek gerekir ki siyasetçilerin bu tür hataları tekrarlanmasın. Açıkçası ben Çelik’in bu röportajına şaşırdım, eğer bu sözle karşılaşan genç Gizem Suyolcu ile röportajı da düşünse ve eklese ancak o zaman anlamlı olabilirdi!
Yorum Gönder