Başbakan Erdoğan’ın dozu, sınırları çoktan fren tutmaz, ağır hakaret ve suç içeren tehditlerinin, suçlamalarının odağında bazen bir kişi, çoğunlukla meslek grupları oluyor... Tabii ki gündemi, nedenleri değişse de besbelli sadakat beklemekten kaynaklanıyor olsa gerek, son konuşmaları ve suçlamalarında tasmalı köpeğe benzettiği gazeteciler, her zaman olumsuz gelişmelerde hem sorumlu hem de suçlular arasında sayılmaktan hiç kurtulamıyorlar...
Sayın Başbakan’ın “Üniformalıların taktıkları tasmalarını çıkardığından, ancak bu kez uluslararası tasmalar taktıklarından” söz ederken gözlerinin önüne getirdiği gazetecileri, bu görüntülere kimleri yakıştırdıklarını bilemiyoruz... Ancak ağır suçlama, hakaret içeren üsluplarından, kendilerinin taktıkları tasmalar olması özlemi, diktesi çıkarımı da yapılabilir. Doğrusu bu kadar ağır hakaret, suçlama, baskıya karşın, medyamızın dayanılmaz boynu bükük hazır olda duruşuna, suskunluğuna bakılırsa... İktidarlarına biyat etmiş, her karar, çıkışlarına alkış tutmaya hazır gazeteci, medya arayışları, beklenti olmaktan çıkmış, çoğunlukla gerçekleşmiş bir tabloyu ortaya koyuyor...
Büyük ağırlıkta yandaş, teslim alınmış, bir yolu bulunup susturulmuş medya patronajı, Başbakan katında muteber gazeteci olma yarışı, yalakaların çokluğunda... Başbakan’ın demokratik bir düzenin olmazsa olmaz ilkeleri, sınırlarıyla, profesyonel gazeteciliğin kuralları içinde, habercilik, yorumculuğa katlanma, basın özgürlüğüne saygı algılaması dibe vurmuş bulunuyor... Üstüne üstlük dünya ve Türkiye gelişmeleri, iktidarlarına arkadan estirilen rüzgârların durduğu, tersine akımların geldiği, dengelerin değişmekte olduğu bir süreci gösteriyor. İktidarda büyüme sürecininin tersine dönüşünü gösterecek en küçük bir gelişmeye tahammülsüzlük, her tür muhalefet, örgütlülük, karşı duruş yanında, hatta öncesinde algılamaların oluşumunun aracı medya ve gazetecileri kaçınılmaz bu öfkenin odağına oturtacak...
İktidardan gelen, katlanan kin, cezalandırma. ataklarına, günümüz medyasının kirli çıkar ağları düzeninden kaynaklanan medya cephesinin, ağırlıklı patronaj, gazeteci olarak pazarlananların teslimiyet yarışları tuzu biberi.
İşin içine, korku, baskı, işten atılmalar, gazetecilik yapamaz konumda cezalandırmalar, hapishanelere düşmeler... örnekleri katıldıkça, köpeğin görünen tasmasından daha etkin, koparılamaz bağımlılıklar giriyor... Köşe başlarını tutmuş gazeteci arkadaşlarımız, kendilerine, arkadaşlarına, mesleklerine yönelik bu ağır suçlamalar, hakaretler karşısında, başka alanlara yönelik haksızlıklarda yapabildikleri eleştirileri bile yapamaz oluyorlar...
***
Doğrusunu ararsak köpeğinkine benzer görünen tasmalar yerine daha güçlü görünmez tasmalarla bağımlı olanlar cephesi mesleğimizle hiç de sınırlı değil... İktidarın bakanları, milletvekilleri, parti yönetim kadroları, yandaş ve seçmenleri açısından çok daha iç karartan görüntüler var... Demokrasinin işleyişi içinde özgür olması gereken bilim, düşünce, sanat, yargı alanlarının çoğunluk önderleri, özerk kurumlarının işleyişleri açısından da durumlar vahim...
Medyatik pazarlama, madalyonun vitrin yüzüne göre, Cumhuriyet tarihimizin bu uzun süreli sivil iktidarında, iktidarda büyüme göstergesi olarak, hafta sonu stadyumda, on binlerin katıldığı bir il kongresi çok parlak bir şov, başarı olarak pazarlanabilir. Hafta boyunca iktidarın dayandığı dış-iç siyasi odaklar, “İktidar-Cemaat-Yargı” ilişkileri, Bakanlar Kurulu üyelerinin görev ve sorumluluk alanlarına dönük değerlendirmeleri, hükümet-parlamenter düzen işleyişinin, iktidar icraatlarının haberlerine dayalı tartışmalara bir göz atmak, aksine derin kaygılar için yetiyor da artıyor bile.
Başbakan hükümet içindeki Uludere üzerinden derin ayrışmayı saklama adına da olsa “Her şey benden sorulur, gerçek benim dediğimdir” katı çıkışıyla yetkili bakanları susturuyorsa... İl kongresinde on binler için parti kimliği bile rafa kaldırılmış, tüm sloganlar, afişlemeler lidere, Tayip Erdoğan kimliğine odaklandırılmışsa... Cemaatin Türkiye’deki yarı resmi gazeteci sözcüsü Uludere son gelişmeleri için sadece köşe yazılarında değil, televizyon ekranlarındaki açıklamalarında, “Vahim, AKP, Kürt seçmenlerine dönük olarak dönemeç noktası, mutlaka anlamlı özür dilenmelidir...” saptamaları yapıyorsa...
Özel yargının, askeri darbe hukukunun hukuksuzluklarını mumla aratan uygulamaları, durmadan gelişiyor, bitirilemeyecek yargılamalar yargısız infaz içeriğinde tutukluluklarla devasa bir insan hakları, hukuk devleti düzeni ihlallerinin odağı olmuşsa... İktidar, liderliğe destek.. giderek daha ağır boyutlarda, sağlıklı demokratik gelişimi değil, sivil ama çok sağlıksız diktatoryal eğilimlerin, gelişmelerin, sadakat düzeninin, biyat kültürünün bağımlılıkları çağrışımlarını yapıyorsa... İktidar gücü bu görünmeyen tasmalarla yönlendirilen, padişahlık düzeni özlemlerinin bugüne dönük çağdışı uyarlamalarına dönüşmüş olabilir...
Yorum Gönder