Diyelim televizyondaki bilgi yarışmalarından birindesiniz: “Aşağıdakilerden hangi ikisi birbiriyle bağlantılıdır?”
1) Irak, 2) Mao, 3) Gandi, 4) Abdülillah.
Cevap: Irak ile Abdülillah...
1958’de Irak’ta darbe olmuş, çocuk yaştaki kralın naibi, yani onun yerine bakan Abdülillah öldürülmüştü.
* * *
Eğer o günleri yaşamışsanız aklınıza bir fotoğraf gelebilir, birkaç bavul ve dört otomobil lastiği, fotoğrafın altında haber:
“İşte kral naibinin kaçırmaya çalıştığı servet!”
Bu fotoğrafa o günlerde en çok üzülen Nevzat Atlığ olacaktır.
“Ne ilgisi var?”, diyeceksiniz, biri öldürülen kralın naibi, diğeri de Türk musikisinin üstadı Nevzat Atlığ...
Haklısınız, Nevzat Atlığ’ın anlattıklarını okumadan önce...
“Irak kraliyetinin ve Bağdat sarayının en nüfuzlu adamlarından biri de hiç şüphesiz Kral Naibi Abdülillah idi. Çünkü kral, henüz küçük yaşta olduğu için onun bütün yetkilerini kullanan kişiydi; yani fiilen kraldı.
Abdülillah, anne tarafından Türk olduğu için anadili de Türkçe idi. Nefis bir İstanbul Türkçesiyle konuşurdu.
İstanbul’a geliş gidişlerinde musiki vesilesiyle tanışmış ve gel zaman git zaman kendisiyle sıkı bir dostluk kurmuştuk. Musikili meclislerde çok kereler beraber olduk. Tepeden tırnağa bir İstanbul efendisiydi.
Yine bir İstanbul seyahatleri sırasındaydı. Bir mecliste kendileriyle beraber olduk, sohbet ettik. Galiba ertesi bir iki gün içinde İstanbul’dan ayrılacak, Bağdat’a gidecekti. Bu gidişinde orada fazla uzun süre kalmayacak, tatillerini geçirmek üzere ailesiyle birlikte İstanbul’a döneceklerdi.
* * *
Çok kısa bir süre sonra döneceği için, her zamanki nezaketiyle, ‘Doktor’ dedi, ‘Malum, yakında döneceğim; benden bir isteğin var mı? Yerine getirmekten büyük bir memnuniyet duyarım.’ Her ayrılışta bir isteğim olup olmadığını sorar, ben de her seferinde teşekkür eder, güle güle gidip dönmesinden başka bir isteğim olmadığını belirtirdim.
* * *
Ama bu defa sorusu karşısında birdenbire gözümün önüne Citroen marka ve ‘Kurbağa’ denilen tipteki arabamın lastikleri geldi. Dördü de çoktan kabak hale gelmiş, yamanacak yeri kalmamış olan lastikleri o günlerin Türkiye’sinde değiştirebilmek imkânımız da maalesef yoktu. Çünkü lastik bulunmuyordu. Hiç âdetim olmadığı halde bunu çıtlatıverdim. Eğer kendileri için yük olmayacaksa bir çift otomobil lastiği rica ettim. ‘Derhal, Doktor’ dedi, ‘İstediğin bu olsun!’”(*)
* * *
İşte kral naibinin Irak’tan kaçırdığı servet, Nevzat Atlığ’ın ısmarladığı otomobil lastikleri.
Nevzat Atlığ üzülmez mi?
İhtilal sonrası palavraları...
İki yıl sonra da Türkiye benzer palavralarla donatılmayacak mıydı?
Rahmetli Ulunay “Bizim yediklerimiz de...” diye başlardı.
——————————————-
(*) 21. Asır Yayınları, Nevzat Atlığ’ın tanıklığında Mehmet Güntekin
Yorum Gönder