Halit Ağabey’in (Çelenk) telefonda sesini son duyuşummuş. “Benim çok günüm kalmadı Şükran. Balbay’a ulaşabilirsen, kitap yapmak istediği röportajın notlarını bulup bulamayacağını sor. Gitmeden basıldığını görmek isterdim..” diyordu. Halit Çelenk, Deniz Gezmiş’lerin mezarlarının başındaki geçen yılın anma gününe, tabutunun içinden kendi mezarına, yaşayan sevgili çocuklarının omuzlarında taşınırken ancak katılabildi... Sağlıklı iken katılabildiği anma günlerinden birinde çekilmiş, sevgili Şekibe Abla’nın (Çelenk) armağanı fotoğrafı karşımda. Parkalı Deniz’in büyük fotoğrafının önünde, idamlarından nefes alabildiği son gününe gözlerinden hiç kaybolmayan acılı bakışı, onurlu duruşuyla...
Halit Ağabey’in önce yaşatmak, sonra unutturmamak adına doğaüstü katkılarda bulunduğu Deniz Gezmiş’lerin davasını anlatan, Mustafa Balbay’dan istediği son kitabı, tutuklanırken notlarının alınmış olması nedeniyle ancak bu yılki onun ölüm yıldönümü, Deniz’lerin idamlarının 40. yıldönümüne, “Denizlerin Davası” başlığı ile yetişebildi. Kızı Serpil Çelenk Güvenç, Mustafa Balbay ile Halit Çelenk’in ropörtajından saklamış olduğu kayıtlarla Balbay’ın kitabını hazırlamasına yardım etmekle yetinmedi. Çelenk’in arşivinden hiç yayımlanmamış idam süreci belgeleri ile “Darağacından Mektuplar” adıyla bir kitap daha yetiştirdi... İdamların 40. yıldönümünde birkaç televizyon belgeseli, açıkoturumla, birkaç kuşak gençliğin budanması ile ucundan olsun hesaplaşma da gündemde...
Çok ağır bedeller ödetilmiş, değerleri, yaşam kavgaları, toplumsal duruşları ile yok edilmeleri hedeflenmiş, devrimci gençliğin yaşadıklarını günümüze taşımak, topluma anımsatmak sınırlı ölçülerle de olsa başarılabilecek bir işe benziyor. Her şeyden önce 68 kuşağından yaşayanlar, yaşananlara tanıklık edebilecekler hâlâ yaşıyor, anılarını, tanıklıklarını, dertlerini anlatabiliyorlar... Sorun yaşanmışlıkları anımsamak, acıları paylaşmakla sınırlı kalmakta. Kirli çıkar düzeninin devrimci gençliği neden yok etme operasyonuna gereksinim duyduğunu kavrayamamak, günümüz toplumunu yansıtamamakta...
***
Hep “Deniz Gezmiş’ler” derken, simge olmuş isimlerle derdimizi anlatmaya çalışmamız... Aslında kirli çıkar düzeninin gelecek kuşakların gençliğini teslim alma operasyonunu anlatabilmek için. O tarihlerde, devrimci gençliğin hepsine birden çektirdikleri idamlar ise Menderes’lerin intikamının alınmasından öte, devrimci gençliğin ezilmesinde uç nokta simge, sonraki kuşakların, bugünün gençliğinin, toplumsal sorumluluklar, duyarlılıklardan uzak tutulabilmelerinde tehdit aracı olarak kullanılabilmesi içindir...
1960’lı yılların toplumsal ortamı, iklimi, insan hakları, sosyal devlet, demokratikleşme, sendikal hakların önünü açan 1961 Anyasası ile sendikal, demokratik örgütlenmeler yasaları.. gençliğin toplumsal yaşamda öncü rol oynamasını getirmişti. Sol düşüncelere açılım, yükseköğrenim gençliğinin tümünü kucaklayan örgütlenme, dernekleşme hakları, sosyal demokrat, sol siyasal partilerin güçlenmesi.. düzenin sorgulanmasında örgütlü, dinamik bir gençlik gücü yaratmıştı. Zaten insanın doğasının gereği, gençlik yaşlarının idealizmi, hele de yükseköğrenim kuşaklarında, toplumdan yana en idealist reflekslerle, dinamizmin bileşkesi, gençlik örgütlenmesinin güçlü ortamını da yakalayınca toplumsal dinamizmin öncü gücü, lokomotifini oluşturmuştu... Yalın anlatımla devrimci gençlik, düzenin kirli gidişine karşı önemli bir güç, engeldi. Emperyalizme karşı savaşım kavramı, soyut değil somut olaylar üzerinden eylemlerle ete kemiğe büründürülebiliyordu...
Sandıktan ABD, liberal politikalardan yana ağırlık koyabilecek siyasi iktidarların çıkmış olması yetmiyor, öncü devrimci gençlik örgütlenmeleri, giderek güçlenen sol siyasi hareketler, sendikalar ittifakında pek çok iktidar icraatı gerçekleşemez oluyordu. Sağ hükümetlerin “aşırı özgürlükçü, lüks anayasa” çıkışları ile, yasal örgütlü gençlik örgütlerinin tavsiyesi, dinci-ırkçı gençlik örgütlenmeleri kurdurularak, devrimci gençliğin kitlesel eylemlerine polis desteğinde saldırılar düzenlenmesi peş peşe geldi. Önce kaba güç, sonra pusu kurulan cinayetler, faili meçhuller, polis baskınları, tutuklamalar, işkencelerin.. ardı arkası gelmese de, düzenin devrimci gençlik korkusu dinmedi...
12 Mart gençlik dinamizmi, örgütlülüğü önde, Türkiye’de güçlenen düzen karşıtları örgütlülüğünün ilk önemli operasyonudur. Devrimci gençliği hedef almış acımasız operasyonu, Deniz’lerin idamını asıl bu gerçek yüzü ile okumak zorundayız. Anılarda görüldüğü üzere Demirel ile Özal’ın, ABD’den gelen seslerin idamların onaylanmasından yana olmasını da...
Yorum Gönder