Deniz Feneri e.V davası, Türkiye’nin otokratik bir rejime yönelen maceralı yolculuğunu gözümüze sokuyor.
Hukuk devleti yönünde ilerliyor olsaydık davanın üç savcısı, Almanya’da asrın merhamet dolandırıcılığını yapmakla suçlanan kişilerden önce mahkemeye çıkarılmazlardı.
Bu savcılar (Nadi Türkaslan, Abdülvahap Yaren ve Mehmet Tamöz) görevlerini namuslarıyla yapıyorlardı.
Sadece iktidar yakını sanıkların, Deniz Feneri derneğinin eylem zemininde işledikleri suçları saptamakla kalsalar başları belki bu kadar derde girmezdi.
Nitekim savcılardan biri (Türkaslan) ”Soruşturma sırasında gözaltı ve tutuklama olmasa hakkımızda bu dava açılmazdı“ dedi.
Bu sözlerle iktidar sahiplerinin gerçeği istemediklerini, ağır ceza talepleri ile mahkemeye çıkarılmaları bağlamında tüm yargıya gözdağı verildiğini anlatmaya çalıştı.
Geri tepen baskı
Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nde yapılan yargılamayı CHP ve MHP milletvekilleri izlerken AKP meclis grubundan hiçbir temsilcinin konuya ilgi göstermemesi not edilmesi gereken bir tespittir.
Aslında bu savcıların temize çıkmak için çırpınmalarına gerek yok. Sicilleri temiz.
Nadi Türkaslan “Soruşturma boyunca zor ve kritik yerlerden geçtim. Dava bunlarla ilgili. Kamuoyu bunları bilmek istiyor ama bunları anlatmanın şimdi ne yeri ne zamanı” dedi.
Meslek geçmişleri tertemiz savcıların bağımsız ve tarafsız yargının gereklerini yerine getirmekten başka bir kusurları yokken bu muameleye hedef olmaları toplum vicdanını rahatsız edecektir.
Nitekim okurlardan gelen elektronik posta mesajları, oluşan tepkilerin davaya olan ilgiyi arttırmaktan başka işe yaramadığını ortaya koyuyor.
Mantık bu davada en hassas davacının AKP iktidarı olmasını beklerdi. Neden?..
Kaçarı, göçeri yok
Alman mahkemesinin kararıyla suçları tarif edilmiş sanıklar, iktidarın en sağlam seçmen tabanı olan mütedeyyin insanlara zarar vermiş, onları suiistimal etmiş, onların hayır paralarını buharlaştırmışlardır.
Alman mahkemesinin kararı belli, dosyalar, itiraflar, kanıtlar ortada.
Nitekim gözdağı vermek amacıyla görevlerinden alınıp mahkemeye sevk edilen üç savcının yerine getirilen yenilerin hazırladıkları iddianame de, göze alınan rezaletin pek bir işe yaramadığını ispatlıyor.
RTÜK eski Başkanı Akman ile Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Karaman’ın da aralarında bulunduğu 20 şüphelinin suçlandığı iddianamede, hayırsever insanların derneğe 41,4 milyon euro bağış yaptıkları, Türkiye’den gönderilen sahte belgelerle fakir fukaraya paraların dağıtılmış gösterildiği, halbuki yardımların sanıklar tarafından şirketler kurmak, gayrimenkul ve gemi almak için kullanıldığı belirtiliyor.
İktidar Deniz Feneri davasına “yanlış taraf” olmaktan vazgeçmelidir.
Çünkü bu davayı ve sanıklarını yüzde 50 çoğunluk gücüne sahip bir iktidar bile kurtaramaz artık.
Türkiye’nin hukuk devleti olmadığını kanıtlayan bu maceradan vazgeçilmelidir.
Yorum Gönder