Sayın Başkan, Lütfen Nükleere ‘Kale’nin Kapısını Açmayınız! - Hüseyin Baş

Nükleer santrallar konusunda neredeyse dünyanın tümü Mersin'e giderken ülkemizi yönetenler olabildiğince sessiz ve derinden tersine gitmekte kararlı görünüyorlar. Geçen yılın aralık ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Akkuyu'da (Mersin) Türkiye'nin ilk nükleer santralını inşa edecek Rus şirketine iki koşul öne sünmüştü. Koşullardan biri, bölge halkı başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinin ve ilgili kurumların, nükleer santrallar konusunda sorularının tümü, çeşitli seminerler, basılı malzemeler, yerelde uygulanacak simülasyon gösterileriyle yanıtlanacak; yöre halkı, sivil toplum kuruluşları, nükleer karşıtı örgütlerin katılımıyla sorun enine boyuna irdelenecek ve sonuçta herkesin ikna olması sağlanacaktı. Girişimin tabir yerindeyse "sloganı" da amaca uygunda: “Halkı ikna et, santralı kur.”
Ne ki daha başlangıçta işe çevik kuvveti getirmişler, bir avuç nükleer karşıtını zor pullanarak toplantının dışına kovalamışlardı. Nasılsa içeride kalmayı başaran birkaç nükleer karşıtı ise sesleri pek duyulmasa da nükleerin bölgeye ve ülkeye zararlarından söz ederek bu tehlikeli sevdadan uzak durulmasını dile getirmişlerdi. Aslında bu toplantı her türlü ciddiyetten uzak bir oyalama girişiminden başka bir şey değildi. Ortalıkta ne seminer, ne basılı malzeme ne de halkı nükleere ikna edecek somut veriler vardı. Üstelik nükleer karşıtı sivil toplum ve çevre örgütlerinin katılımı da gizli-açık bahanelerle önlenmişti. Bu açıdan bakıldığında "Halkı ikna et santralı kur" sloganı bütünüyle çocuklar için masaldan ibaret kalmış. Dahası bu cafcaflı girişim fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Aslında fiyaskodan çok "dağ fare doğurdu" demek daha isabetli olurdu. Zira bakanlık ve
Rus şirketinin bu konudaki tek başarısı soyadı "Kale" olan ve o zamana kadar kararlı bir
nükleer karşıtı sağlam bir kale olarak yöre halkı ile birlikte nükleere direnen Savın Başkan'ın, bu kez ikna olarak kalenin kapılarını santrala açmış görünmesiydi. Başkan, "Devletimizin büyükleri buraya nükleer santral yapılmasına karar vermişlerdir. Artık bizim ve yöre halkının fikirleri çok da önemli değildir" diyerek nükleer santral kurulmasına ikna olduğunu açıklamıştır. Ancak Sayın Başkan, nükleere dönüşü karşılığında Rus şirketinden tek bir bahçıvan da olsa işe alınma söz konusu olduğunda bunun bu yöreden sağlanacağıyla ilgili söz almıştır. Sayın Başkan böylece bir taşla iki kuş vurarak hem santrala kavuşacak hem de işsizliğe çare bulmuş olacaktır. Ancak bunu yaparken önemli bir hususu unutmuş ; görünmektedir. Trajedi o ki, Sayın Başkan yöredeki azımsanmayacak sayıdaki insanlar gibi, nükleer konusundaki gelişmelerden, Çernobil'den, hele son Fukuşima faciasından ve facianın otuz bini aşkın cana, milyarlarca dolar zarara patlayan yıkımından ve bugün bu ülkenin nükleere karşı olduğundan zerrece habersiz görünmektedir. Bizce bu habersizlik nükleer kadar tehlikelidir. Ayıca nükleer salt bulunduğu yöre için değil komşu iller, dahası komşu ülkeler için de tehlikelidir. Ayrıca doğanın en önde gelen yardımcıları bahçıvanlara santral yörelerinde ihtiyaç yoktur. Çünkü o topraklarından elde edilen ürünler zehirlidir. Çocuklar elli kilometrelik çevrede kan kanserine yakalanırlar. Fukuşima valiliği Çernobil'in ardından çocukları kırıp geçiren tiroid hastalığının korkusuyla Fukuşima yöresinde yaşayan 360 bin çocuğu tıbbi incelemeden geçirmek zorunda kalmıştır. Turizm cenneti yörelerimiz ise çok geçmeden kimsenin uğramadığı zehirli birer çöle dönüşeceklerdir.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget