Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak: Yatırımlar Dubai’ye akıyor

Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak, Arap Baharı nedeniyle 2011 yılının Türk müteahhitleri açısından zor geçtiğini belirterek “Libya ve diğer Arap Baharı ülkeleriyle ilişkiler eskisi gibi olmayacaktır. Rekabet avantajımızı yitirebiliriz. Batılı yatırımcılarla ortaklıklar düşünmeliyiz” dedi. 2012’de “bekle – gör” stratejisi uygulayarak çok ciddi yatırımlardan kaçınacaklarını belirten Sazak, üçüncü köprüye teklif gelmemesinde de ihale edilmiş 10-12 milyar dolarlık kamu altyapı projeleri nedeniyle özel sektör ve finansörlerin doyma noktasına gelmesinin yattığını belirtti. Kentsel dönüşüm yasa tasarıyla ilgili gelişmeleri yakından izlediklerini belirten Sazak, “Şeytan ayrıntıda gizlidir. Yasa istismara ve rant yaratımına dönüşmemelidir” dedi.
Cumhuriyet’e genel ekonomik dengeleri ve Türk müteahhitlik sektörünün sorunlarını değerlendiren Sazak şu mesajları vurguladı:
2011 kolay geçmedi: Özellikle Arap Baharı’ndan dolayı 2011 çok zor bir yıl oldu. Yurt dışında faaliyet gösteren firmalarımızın büyük bir bölümü en başta Libya’dan kaynaklanan ciddi sıkıntılar yaşadılar. Sadece Libya ve Mısır ile sınırlı kalmadı gibi gözüküyor. Başka yerlere de sirayet ediyor. Ciro anlamında hepimizi negatif etkiledi. Ama henüz kayıplarımızı zarar hanesine yazmıyoruz. İleride bunları telafi edeceğimizi öngörüyoruz.
Rekabet avantajımızı yitirebiliriz: Bizi önümüzdeki dönem zorlayacak konu yeni oluşumların neticesinde, yurtdışındaki rekabet avantajımızın biraz geriye gitmesi olacak. Hem Avrupa’daki kriz, hem de Arap Baharı’ndan sonra ortaya çıkacak yeni oluşumlara daha agresif bir biçimde yaklaşacak batılı firmalar daha rekabetçi yaklaşım içinde olacaktır. Son 2-3 yıl içerisindeki bu rekabet hem karlılıkta bazı düşüşlere sebep olmuştur, hem de bir miktar iş kapasitemizi aşağı çekmiştir.
Libya’ya dönüş ortamı henüz yok: 17-18 milyar dolar, Libya’da sözleşmeye bağlanmış iş miktarıydı. Bunun bir kısmı yapılmış, bir kısmı da yapılmakta. Dışişleri ve hükümet arkamızda. O yüzden işlerini tamamını kaybolmuş görmüyorum. Ama gerçekçi olmak gerekirse bütün işleri koruyacağımızı söyleyemem. Orada hükümetler kurulacak. Geçici hükümetin pek fayda sağlayacağını beklemiyorum. Çünkü görevi öncelikle seçime hazırlık ardından da acil ihtiyaçları karşılamaktır. Bize “Gelin, işe başlayın” gibi haberler geliyor ama ortam şu an pek hazır değil çalışmaya başlamak konusunda.
Suriye krizi Güriş’i etkiledi: Müteahhitler olarak Suriye ile çok fazla işimiz yoktu. 20-30 yılda yaptığımız iş en fazla 300-500 milyon dolar civarındadır. Ama bir firmamızın, Güriş’in ciddi yatırımı vardı. Çimento işine 350 milyon dolar yatırım aşamasındaydılar. O tabi şu anda sekteye uğramış durumda.
Suudiler de ‘Bahar’ önlemi almış: Müteahhitler için Suudi Arabistan ve Katar oldukça önemli. Suudi Arabistan, Arap Baharı olayları başladıktan sonra kendi içinde çok ciddi tedbirler almaya başladı. Özellikle halkın konut ihtiyacının karşılanması için 60 milyar dolarlık yatırıma başladılar. Fiyat ve şartları uygun olduğu müddetçe Türk şirketleri için çok iyi bir fırsat olacak.
Batılıların ilk hedefi enerji: Demokrasiye geçen Arap ülkelerinde Fransa, İngiltere ve Amerika’nın esas gidecekleri nokta enerji, petrol, kimya ve bunlara bağlı olarak enerji projeleri. En güzel işleri bağladılar bile. Biz teknoloji üretmediğimiz için böyle bir işin tamamına sahip çıkamıyoruz.
ABD ile yatırım zirvesi: Bu ay ABD Büyükelçiliği ve Amerikan Türk Konseyi işbirliği ile Türk ve Amerikalı müteahhitleri bir araya getirerek Arap Baharı ülkelerine yönelik nasıl işbirliği yapabiliriz diye bir çalışma başlatıyoruz. Aynı şeyi İngiltere ile de yaptık. Önümüzdeki dönem bu tür işbirliklerine yönelik çalışmalar yapacağız.
İran’da kötü tecrübemiz var: İran’da fazla yokuz çünkü geçmişte kötü tecrübelerimiz oldu. Mesela TAV ve Turkcell’in projelerinde yaşananlar tereddüt yarattı. İran’ın bize çağrıları oluyor ama pek ilgi gösterilmiyor. Bazı firmaların görüşlerinde Amerika’nın uygulamakta olduğu ambargonun da etkisi var.
Kuzey Irak’ta sorun bürokrasi: Kuzey Irak’ta aktivite çok. 1,5 milyar dolarlık potansiyel var. İrili ufaklı 100 Türk firması çalışıyordur. Bu rakam artabilir. Bunun için Kuzey Irak’ın bürokrasi ve devlet yapısının gelişmesini bekleyeceğiz. Çünkü bazı konularda bürokrasi yeterince deneyimli olmadığı için yatırımları istedikleri hızda hayata geçirmekte zorlanıyorlar. Türkiye ile Kuzey Irak ilişkileri önümüzdeki dönem daha yakın olacak gibi görünüyor.
2012’de çok ciddi yatırıma girmeyiz: Müteahhitler olarak 2012’de “Bekle ve gör” modundayız. Bu şu demek. Daha önce başlattığımız yatırımların sağlıklı bir şekilde yürümesini temin etmek ve çok ciddi yeni yatırıma girmemek demektir. Şu anda zaten Türkiye yaklaşık 10-12 milyar dolarlık ihalesini yapmış ve finansmanını bağlama aşamasında. Bunlar tamamlanmadan yeni bir büyük projeyi gündeme almamak lazım.
Elimizdekilerin tamamlanmasını bekleriz: Devletin yapmayı planladığı çok ciddi altyapı yatırımları var. Bunları da çoğunlukla alternatif finansman yöntemleriyle yani yap-işlet-devret ve kamu-özel sektör ortaklığı ile yürütmeyi istiyor. Yani özel sektör ve özel finansman kurumlarının katkısı ile yapılacak. Bunun için hem yatırımcılar hem de finansörler doygunluğa ulaşmadan o projeleri belli bir sıraya koyarak gündeme getirmek lazım. Şu anda piyasada İzmit-İzmir otoyolu, iki tane sağlık kampusu projesi var; biri Bilkent, biri Kayseri. Lastik tekerlekli, arabaların geçeceği tüp geçit var. Bunların tamamlanmasını beklemek lazım. Böylece bir sonrakine daha iyi bir ortam yakalarız. Herhangi birinin finansmanının aksaması, bundan sonra yapılacak olanları olumsuz etkileyebilir.
Yatırımlar Dubai’ye akıyor: Arap baharı ve Avrupa’daki ekonomik kriz nedeniyle şu aralar paralar güvenli yer olarak Dubai bankalarına gidiyor. Özellikle de Arap parası. Dubai aslında küresel krizden en çok etkilenen ülkelerdendi. Ekonomik göstergelerine bakıldığında tamamen sanal bir güvence söz konusu. Buna rağmen Araplar paralarını orada tutuyor.
Üçüncü Köprüde zamanlama sorunu vardı: Üçüncü Köprüye teklif gitmemesinin birinci nedeni zamanlama sorunuydu. Birincisi verilen süre yeterli değil. Projenin tasarımları yapılmamıştı. Teklif verenden tasarım da yapması bekleniyor. 3-5 ayda yapılacak iş değildi. Trafik, çevre, toprak analizleri gerekiyor ve böyle bir çalışma 1 yıldan önce gerçekleştirilemezdi. İkincisi bu arada Türkiye 10-15 milyar dolar civarında bir yap-işlet-devret projesinin finansmanını kapatma aşamasında. Belli gruplar bunların kapatılmasını bekliyor olabilir. İkinci nedeni ise projenin kendi içinde fizibilite sorunları. “Bankabilite”si yani projeye bankaların ilgi göstermesi de gerekli koşulların başında. Yeniden düzenlemeler, iyileştirmeler ve istişarelerle nerede eksiklik olduğu ve neden teklif verilmediği irdelenirse sonunda istenilen ortam oluşur.
Kentsel dönüşümde istismar olmasın: Türkiye 1999 depreminden bu yana gerekli tedbirleri almadı. Yapı denetimi hiçbir zaman düzgün işlemedi. Asıl problem kentsel dönüşüm. Zayıf olan yani güçlendirilemeyecek derecede olanlar yıkılacak, diğerleri ise güçlendirilecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın şu anda hazırlamakta olduğu taslak doğru bir yaklaşım. Ama detaylarını, uygulamasını iyi takip etmek lazım ki yanlışlara ve istismarlara, rant paylaşımına neden olmasın. Bu konular deprem odaklı olduğu müddetçe uygulamasının kesinlikle olması gerektiğine itirazım yok. Rant odaklı olmaya başlarsa ona dikkat etmek lazım. Bizim ısrarla üzerinde durduğumuz bir konu mesleki sorumluluk sigortasıdır. Onun uygulamaya geçirilmesi ve her kesim için uygulamaya geçirilmesi gerekir.
Finanse edilebilir cari açık sorun değil: Müteahhitlik sektörü için altyapı yatırımlarının sürdürülebilir bir şekilde devamının sağlanması önemli. Bunun için tabii ekonomik göstergeler, dengeli bütçe önemli. Cari açık herkesin sorunu. Ama finanse edilebildiği müddetçe bir problem olmadığını görüyoruz. Bundan sonrası biraz global konjonktür biraz da Türkiye’nin kendi içerisindeki dinamiğine bağlı. 2011 dinamiğini, istikrarını sürdürebilir bütçe dengesini tutturduğunu gösterebilirse, yabancı sermayeyi gene içeriye çekebilir düşüncem var.
Hedef, küresel pazarın yüzde 5’i: Türk müteahhitlerinin küresel pazardan aldığı pay 2009’da yüzde 3.7 idi. 2010’da bu oran 3.8’e yükseldi. Bunu yüzde 5’e ulaştırmak hedefindeyiz. Dünyanın en büyük 225 müteahhitlik şirketi arasında 31 Türk olmasından da gurur duyuyoruz. Hedeflerimizi ulaşmak için katma değeri yüksek projelere yönelmemiz lazım. Bunun için de mühendislik ve müşavirlik becerilerimizi geliştirmemiz lazım. Türkiye’deki yatırımcı kurumların tamamı, master planlamadan denetleme de dahil projenin en alt detaylarına kadarki bütün işlemleri özel sektöre vermesi lazım. Müşavirler büyüsün ki yurtdışındaki projelerde ön alsınlar. Biz yurtdışında hep yabancıların projelendirdiği işleri yapıyoruz. Müşavirlerimizin oraya gidip müşavirlik hizmetlerini ve projelendirme hizmetlerini almaları durumunda tabii daha Türk sanayisine yönelik seçimler yapacaklardır. Dolayısıyla onların önümüzde koşmalarını önemsiyoruz. Kısa vadede olacak şey değil. Uzun soluklu bir konu.
Ticaret ataşeleri doğru adımdır: Ekonomi Bakanlığı ticari ataşelerin yaygınlaşması ve çoğalması konusunda kadro artışları yaptı, daha önce hiç ticari ataşeliğimiz olmayan yerlere ataşeler atandı. Önemli ülkelerde de sayları artırılıyor. Hem Dışişleri Bakanlığındaki büyükelçiliklerin aktif desteği hem de ticaret ataşelikleri önümüzdeki dönemde çok fayda sağlayacak doğru girişimlerdir.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget