Üniversite mezunu işsiz sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Buna karşın hemen her ay, birkaç yeni üniversite açılıyor ve üniversite kontenjanları sürekli artıyor.
İşte bu noktada, çok ciddi bir şekilde ortaya atılan fikir şu:
İhtiyaç fazlası olan alanlarda, ilgili fakülteler ya tümden kapatılsın ya da kontenjanları azaltılsın.
Örneğin “Fen edebiyat fakülteleri, eğitim fakülteleri, bazı mühendislikler, sosyal bilimlerin pek çok alanı, İngilizce dışındaki yabancı dille ilgili bölümlerden mezun, istihdam fazlası yüz binlerce genç varken, neden hâlâ bu fakülteler açılıyor ve neden hâlâ kontenjanları artırılıyor?” sorusu, giderek yükselen bir ses tonuyla dillendirilmeye başlandı.
Bu da üniversiteler, meslek adamı yetiştiren okullar mı yoksak evrensel bilimin gelişmesine ev sahipliği yapan kurumlar mı tartışmasının yeniden alevlenmesine neden oldu.
Bilim insanlarına göre, üniversiteler meslek yüksek okulu değil. Meslek öğrenmek isteyen başka kapıya gitsin diyorlar. Ama öğrencinin de, toplumun da, siyasetin de üniversiteye bakış açısı, onlarınkinden çok farklı.
Belki de bu yüzden, üniversite kavramını, topluma bir kez daha anlatmamız gerekiyor.
Üniversitelerin, mezun ettikleri herkese meslek kazandırma işlevi olsa da, birinci önceliğinin bu olmadığı anlatılmalıdır. Yoksa çok yakında, işsizlikten sorumlu “günah keçisi” noktasına gelecekler ki, bu da hiç hak etmedikleri bir tavır olur...
Hangi meslekler önemli!
Sağlıkla ilgili bölümler çat kapı açılamıyor. Bu durum, sadece yatırım masraflarının yüksekliğinden kaynaklanmıyor. İlgili meslek odaları, ciddi tavır alıyorlar. Örneğin yeni tıp fakültelerinin açılmaması konusunda Tabipler Odası’nın sert muhalefeti var. Aynı şekilde, diş hekimliği ve eczacılık fakülteleri de öyle kolay kolay açılamıyor.
Şimdi denilebilir ki, onlar insan sağlığını ilgilendiren meslekler, bu yüzden “ayağa düşmelerine izin verilmiyor”. Peki, hukuk, mühendislik, öğretmenlik ve daha pek çok meslek, sağlığa yönelik mesleklerden daha mı az önemli?
Kesinlikle hayır. Nasıl ki her meslek kutsalsa, her meslek de kendi içinde çok önemlidir. Birini diğerine üstün kılmak, o mesleğe yapılmış en büyük haksızlık olur.
Bu noktada, örgütlü olan mesleklerde, yeni fakültelerin açılması ve kontenjanların sınırsızca artırılmasına çok rastlanmıyor. Ama “sahipsiz“ diye bilinen mesleklere yönelik fakülte ve kontenjanlarda patlama oluyor ve hiç kimsenin de sesi çıkmıyor...
Yeniden yapılanma gerekiyor
Üniversitelerimizin yeni bir yasaya ve yeni bir kimliğe ihtiyaçları var. Öncelikle meslek yüksekokulları üniversitelerin çatısı altından çıkartılarak, kendi içlerinde yeniden yapılandırılmalılar. Örneğin her kentteki meslek yüksek okulları tek çatı altında toplanabilir ve eğitim süreleri de, mesleğin içeriğine göre bir ila 4, 5 yıl arasında modüler hale getirilebilir...
Üniversitelerde ise araştırma üniversiteleri, diğerlerinden mutlaka ayrılmalı ve üzerlerindeki lisans öğrenci yükü azaltılarak, yüksek lisans ve doktoraya yöneltilmelidir.
Bütün bunları yapmayıp, bu kafayla yol devam edersek, sadece kıt olan kaynaklarımızı israf etmekle kalmaz, işsizliğin faturası da üniversitelere çıkartılarak, sosyal karın ağrılarına neden olabiliriz!..
Yeni üniversitelere evet ama!
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği, bizde, Batılı ülkelerin onda biri oranında. Bu yüzden olası bir yüksek öğretim reformunda ilk yapılması gereken fakülte ve yüksekokulların açılım yelpazesini doğru olarak belirlemektir. Yoksa büyük hayal kırıklıkları yaşanabilir.
Yükseköğrenimdeki okullaşma oranımız çok düşük olduğu için yeni üniversitelere evet ama açılacakları kentler ve öğrenim verecekleri bölümler konusunda titiz hem de çok titiz olmak gerekiyor.
Bugünkü YÖK yapısıyla da bu mümkün değil...
Türkiye, sorunlarına çözüm üretmek zorunda. Ama en aklı başında kurum olması gereken üniversiteler bile bunu başaramıyorsa, diğer kurumlar nasıl bu işin altından kalksınlar?..
TBMM Başkanı Çiçek, üniversite profesörlerini yeni anayasa için davet etmiş. Ne güzel. Şimdi biri çıkıp, kelin merhemi olsa önce kendine sürer dese ne cevap verecekler?..
Özetin özeti: Üniversitelerimizin ciddi bir reforma ihtiyacı var. Ama bunu kim, nasıl ve ne zaman yapacak? Sanki asıl sorun burada!..
Abbas Güçlü/Milliyet
Yorum Gönder