Her yaş döneminin insanı ayrıdır. Yirmili yaşların insanıyla, ellinin, altmışın, yetmişin, hele seksenin, doksanın insanı, aynı insan mıdır?
Resimlerinize baksanız da, karşınızdaki kendiniz değil, bir başkasıdır görünen… Örneğin, bir eski fotoğrafım asılı durur duvarda, lise kasketli bir genç, on yedi yaşlarında. Karşıdan hep beni seyreder. Arada güler, arada hüzünlü hüzünlü bakar. Konuşmak ister sanki! Sen de kimsin dercesine!
Anılar kişiyi geçmişine götürür. Sen hayır gitmem diye dirensen de, boş çabadır. Alır seni çocukluğuna, Şehzadebaşı’na, İstinye’ye, Erenköy’e, Kumkapı’ya, Agop’un meyhanesine, Halil Efendi’nin kırtasiye dükkânına, Berber Ali Bey’e, ilkokuldaki matmazele götürür. Yolda yürürken birden karşına çıkan biri: “Bizin Hayri de ölmüş, duydun mu?” deyiverir… Kahveci Mehmet birden: “Senin şairler gelmez oldu, nerdeler” diye sorar!..
Çifte Kumrular sokağı bugün de yerinde mi? Yoksa yol geçti de evler yıkıldı mı? Ne çok kavga çıkardı Siirtliler arasında! Pencereden izlerdin. Hatta romanında da yazmıştın. Şimdi gidip oraları görmek bir düş… Gitsem görsem ne olacak?
Genç olsan alırsın bir uçak bileti uzaklara uçarsın. Ama zaman denen canavar belini bükmüşse, adım atmak bir zorluksa, otur pencerenin önüne, geleni geçeni seyret, sevinçle gülüşen çocukları… Kırk elli yıl önceyi bir kez daha yaşarcasına! O günlerin insanları gençti, yaşam doluydu, şimdikiler senden beter! Sen nesin peki? Al bir ayna kendine bak! O berber aynalarında çok seyrettin kendini, bir de şimdi git o aynalara bak, kimi göreceksin?..
Bir pazar günü karaladım bu satırları. Kimi ilgilendirir diye düşünmeden! Belki seni, ey okur, belki de kendimi!..
Okurlarıma: Bir süre dinlenmem gerekiyor… Bir hafta, belki birkaç gün daha! Yeniden buluşmak üzere…
Oktay Akbal/Cumhuriyet
Yorum Gönder