Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluş değerlerinden ve “Demokratik-Lâik-Sosyal-Hukuk Devleti” ilkelerinden adım adım uzaklaşarak, “Kabile Devleti” olma yolunda ilerlemektedir. Türk Milletinin, Türk Devleti ile yaptığı “Sosyal Mukavele” demek olan Anayasamız, bizzat iktidar tarafından çiğnenmekte ve daha da acısı, öncelikli işleri bu Anayasa’yı korumak olan kamu görevlileri, ya bu ihanete ön ayak olmakta, ya da görmezden gelip, Türk Milletinin vergilerinden kesilen paralardan oluşan maaşlarını utanmadan almaktadırlar…
Başbakan Erdoğan şimdi; “Olur mu öyle şey kardeşim, ben her zaman biz kabile ve aşiret devleti değiliz demiyor muyum?…”
Demesine diyor da, sözleri ile yaptıkları siyah ile beyaz kadar farklı…
Başbakan, yakın çevresinin kendisine “Sultan” demesine, kafadan çatlak bir AKP Milletvekilinin “Başbakan’a dokunmak ibadettir” diyen sözlerine, “Herkes Başbakan için günde iki rekat şükür namazı kılmalıdır” deme cüretini gösteren geri zekalı Belediye Başkanını hala partisinde tutması, Başbakan’ın kafasındaki “Reis” özleminin yansıması olabilir mi?…
Başbakan’ın kafasının içindekileri net olarak bilemeyiz ama, davranışlarından şu an ki görüntüsünün tipik bir “Hitler- Kaddafi- Saddam” karışımı olduğu konusunda psikologlar arasında ciddi endişeler var!…
Herkes, bilhassa AKP’ye oy verenler ellerini vicdanlarına koyup şu diyeceklerimi düşünsünler;
Başbakan Somali’ye yardım kampanyası için gitti. Tabii ki eşiyle birlikte.
Peki diğerlerinin devletin uçağında ne işleri var? Başbakan’ın çocukları, damadı,gelinleri, akrabaları!… Bunların, yakıtı Türk Milletinin parasıyla alınan devletin uçağında ne işleri var? Bunların Türk Milletini temsil yetkileri var mı? Bu akraba-sülale seçime girip de, Türk Milletinden vekalet mi aldılar?..
Demokratik bir Avrupa ülkesinde, böyle bir ilkelliğin yaşanmasına izin veren Başbakan, eğer istifa etmezse, hem bağımsız yargı, hem de parlamento tarafından anasından doğduğuna pişman edilirdi..
Bizde ise kimsenin umursadığı yok. Muhalefet Partileri yaz tatilinde, Yargıtay Başsavcılığını ise ara ki bulasın… İşte bu yüzden “değerlerimizi kaybediyoruz, kabile devletine doğru gidiyoruz” diye endişeleniyoruz..
Daha örnekler verelim mi;
*Başbakan “Şeker Bayramı” denilmesine çok bozulur ve bunu bir yozlaşma, bir kültürel erozyon olarak değerlendirir. Fakat bilmediği şey, bu ülkede yüzlerce yıldır Ramazan’ın bitimi Şeker Bayramı olarak kutlanır. Sadece şeker ve baklava ile de değil, aynı zamanda likörlerle de..
*Başbakan’ın kızı, 150 Polis korumasında ağzında çikleti ile tiyatroya gidiyor. Kendisini uyaran sanatçıyı Bakan’a şikayet ediyor. Bakan, “Hanımefendi, burası demokratik bir hukuk devletidir. Şikayetiniz varsa hukuk yolu ile hakkınızı aramalısınız”, diyeceğine sanatçıyı çağırıp fırçalama saygısızlığını yapıyor!…
Benzeri bir olayın Avrupa’da olduğunu düşünün. Örgütlü toplumlardaki “Sanatçı Kuruluşları” o Bakan istifa edinceye kadar direnişe geçerlerdi!…
*Sağlık Bakanı, tüm doktorları “Paragöz-Avantacı” ilan edip,hasta yakınlarını şiddete davet ediyor. Doktorlar ve Sağlık çalışanları demokratik tepkilerini göstermek için toplantılar ve yürüyüşler düzenliyorlar, Başbakan’ın gecekondu ziyaretini bile 30 kamera, yüzlerce muhabirle izleyen cici basın bu olayları görmezden geliyor. Niçin? Başbakan’ın gazabından, hışmından korktukları için…
Demokratik ülkelerde kimse Başbakan’dan korkmaz, Başbakan hak ediyorsa halktan saygı görür, hak etmiyorsa halk onu gördüğü yerde poposunu döner, gider…
*Avrupa Birliği ile müzakereleri yürütmek ile görevli bir Bakan, referandum öncesi, “Bu anayasa değişikliğine Hayır oyu verenin ya aklı ile zoru vardır, ya da vatanını sevmez” diye Türk Milletinin yarısına “Deli-Vatan Haini” diye hakaret edebiliyor ve hala bakanlık koltuğunda oturabiliyor!…
Demokratik Hukuk Devletlerinden birinde bir Bakan böyle konuşsa, bırakın koltuğunda oturmayı, tükürük banyosu yapmamak için evinden dışarı çıkamazdı!…
*Kendi insanlarına “Tuzak” kuran, polisinin bir kısmının sahte delil üretmesine göz yuman, kendi insanlarını yıllarca, suçsuz yere ve aleyhindeki delilleri dahi göstermeden hapislerde tutan devlete, Hukuk Devleti denilir mi?
Ama bu uygulamayı tarihte ilk bulan biz değiliz; Stalin ve Başbakan Yardımcısı Lanvetti Beria bu terör uygulamasını ilk kez başlatmışlardır. Stalin’in kendi eliyle yazdığı “Kanun Hükmünde Kararname” ile; üçüncü şahıslar aracılığıyla selam göndermeyi bile suç delili saymayı mümkün kılan, “Manevi Suç Ortaklığı” da, suçun somut fiilden kopartılıp, düşünce suçundan da öteye “Duygu ve Ruh Suçu” diye bir suç kategorisi yaratılmıştır.
AKP’nin “İleri Demokrasi” anlayışında ise, suçlanan kişilere suç delilleri “Gizlilik” amacıyla verilmemekte, ve insanlar ne ile suçlandıklarını, suç delillerini bilmeden hapis yatmak zorunda bırakılmaktadırlar…
İnsanlardan, ne ile suçlandıklarını gizlemek, ancak Stalin-Beria döneminde ve Kabile Devletlerinde olur. Bunların sonları ise, kendileri ve yakınları için hep felaket olmuştur…
*17 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname” ile Türkiye’nin Çevre-Doğa ve Kültür Mirasının yönetiminde önemli değişiklikler yapıldı…
-Kültür ve Turizm Bakanlığı Koruma Kurullarının Tabiat Varlıklarıyla ilgili yetkileri
-İl Genel Meclisleriyle, Belediyelerin tasarrufundaki imar planlama yetkileri
-Özel Çevre Koruma Kurumunun tamamen kapatılarak, yetkilerinin tamamı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiverdi.
Muhalefet Partileri Milletvekilleri ve AKP Milletvekilleri bu haberi sizler gibi basından okudular!…
Tüm sit alanlarının yeniden değerlendirileceği, istenen yerin sit alanından çıkarılması, istenen yerin sit alanı kapsamına alınması bir kişinin iradesiyle mümkün olacak!…
AKP karşıtı iseniz, bir sabah uyandığınızda “İmara Açık” yerinizin “Sit Alanı” olduğunu, veya Sit Alanı- Yeşil Alan olduğu için elinizden üç-otuz paraya alınan arazinizde blok apartmanların yükseldiğini hayretle göreceksiniz…
Hukuk Devletinde “Tapu” Devletin namusudur. Ama Kabile Devletinde tapuların değeri sadece tuvalet kağıdı değerindedir…
Saklayacak-Gizleyecek işleri olan yöneticiler karanlığı ve el çabukluğunu marifet sayıp böyle iş yaparlar. Kendinden ve yaptığı işten emin olan yöneticiler ise her işlerini açıklık-aydınlık içinde yaparlar.
Bu yüzden, Hukuk Devleti “Aydınlık”, Kabile Devleti ise “Karanlıktır”…
Aydınlıklar içinde bir hafta temenni ederim…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder