Sevgili okurlar; neredeyse bir haftadır art arda gelen çok acı haberlerle sarsılıyoruz. PKK askerlere yönelik saldırılarını artırırken, Türkiye çapında öfke de büyüyor ve “kana kan, intikam” çığlıkları ortalığı kaplıyor. Bu gidişin çok tehlikeli olduğu ve Kürtlerin başına çok büyük bir felaket geleceği tahminini söylemek şaşırtıcı olmamalı.
Açılım hatası
Yaklaşık 4 yıldır AKP iktidarının ortaya attığı “Kürt açılımı” projesinin içinin boş olduğunu, ortaya somut çözüm hedefleri koymadıkça hiçbir sonuca ulaşamayacağımızı anlatmaya çalışıyorum. Ancak iktidardan beslenen ve yüreklerindeki Türkiye sevgisizliğini söylemekten çekinmeyenler sadece laf ürettiler, güya “barış” diyerek düşmanlığı körüklediler.
Hükümetin tutarsızlığı
Kürt açılımı bir “Türkiye projesi” değildi. Dışarıdan empoze edilmişti. İktidar bu destekle sorunu kolayca çözebileceğini sandı. Hesaplamadığı “PKK’nın dışlanacağını anlaması” ve Kürt olmayan işbirlikçilerinin de “benzer akıbete uğrayacakları” korkusuna kapılmalarıydı. Bu nedenle güya çözüm için aslında tam bir çözümsüzlük dayatması yapıldı.
Verdikçe istenir
Kürtler bulundukları bölgede yüzyıllardır yaşıyorlar. Ama bugüne kadar hiç devlet kurmamışlar, temeli olan bir kültürleri ve bilgi birikimleri yok, feodal sistemden hiç ayrılmamışlar, son 50 yıla kadar da ciddi bir “milli kimlik” kavgası da vermemişler. Hep isyan ederek ve merkezi otoriteden bir şeyler kopararak kolay yaşamayı tercih etmişler.
Din elden gidiyor
Bugünün yalancı aydınlarının söyleminin aksine Kürtler genç Türkiye Cumhuriyeti’ne isyan ederken asla kimlik savaşı vermemiştir. Osmanlı Hanedanı’nın çeşitli Avrupa ülkeleriyle işbirliği yaparak kışkırttığı feodal ağaların “din elden gidiyor” tahrikine kapılarak ayaklanmışlardır. Korkuya kapılan Türkiye Cumhuriyeti ise Kürtler’e karşı çok sert davranmıştır.
Korku şaşırtabilir
Padişahın tebaası iken bir anda “vatandaş” olan Türk halkı, devrimlerin öncülüğünde yepyeni ve çağdaş bir yaşama doğru ilerlerken, ülkeyi tekrar eskiye döndürecek bir kalkışmaya herhalde kimse izin veremezdi. Ancak korku bazen insanlara da devletlere de sonradan pişman olacakları davranışları yaptırabilir. İşte genç cumhuriyetin başına gelen de budur.
20’den fazla isyan
Cumhuriyet tarihinde Kürtler 20’nin üzerinde isyana kalkışmışlar ve hepsi de bastırılmıştır. Bunların hiç birinde temel hedef “Kürt kimliği” değildir. Taa ki 1984’e gelene kadar. O tarihte ortaya çıkan PKK hareketi ilk kez “din elden gidiyor” nidalarıyla hareket etmiyor, “ayrı bir Kürt devleti kurma” amacını taşıyordu. Kürtler ilk kez PKK ile “Kürt kimliklerini” öne çıkardılar.
PKK antifeodal
Çünkü PKK hareketi kimlik savaşını feodal yapıya karşı bir savaş olarak da algılıyordu. Marksist temele dayanıyordu ve bu nedenle ilk eylemler “Kürt kimliğinin bilinçlere yerleştirilmesi” amacıyla Kürt halkına karşı yapıldı. Apo’ya “bebek katili” sıfatını yapıştıran terör eylemleri Kürt köylerinde gerçekleştirilmişti. Amaç Kürtlere Kürt olduklarını hatırlatmaktı.
Rejimin yanlış seçimi
O yıllara kadar Kürt halkının genelinde “milli” bilinç neredeyse yoktu. Çünkü Cumhuriyet rejimi de işin kolayına kaçarak bölgede feodal ağalarla işbirliği yapmayı seçmişti. Böylelikle ağalar devletle işbirliği yaparak varlıklarını sürdürdüler, kendi halklarını köle gibi gördüler. Baş edemedikleri kesimlerin hakkından devletin jandarması geldi. Ama huzur ve güven kendi içinde sağlandı.
PKK’nın ortaya çıkışı
PKK’nın terör örgütü olarak ortaya çıkışı devletle işbirliği yapan ağalık düzenine de bir isyandır. PKK’nın öncelikle ağalık düzeninden bunalmış ama elinden bir şey gelmeyen halkta güven sağlamak ve “asıl güç artık bizde” inancını yerleştirmek istediği bir gerçektir. Ardından Türkiye’nin her tarafında girişilen terör eylemleri bu inancı sağlamlaştırmak için yapılmıştır.
Gerçeği göremedik
İşte Türkiye’nin göremediği gerçek budur. Kolaycılığa kaçarak ağalığa prim veren ve bu sayede bölgede huzuru sağladığına, Kürtleri de Türkleştirdiğini sanan iktidarlar, PKK’yı salt bir terör örgütü yerine koyarak, isyanı bu açıdan değerlendirdi. PKK’lı olanı yok ederek isyanı bastıracağını sanan iktidarlar yıllar içinde batağa saplandıkça saplandı. Sonunda bugüne geldik.
Uluslararası konjonktür
PKK’nın başlattığı Kürt isyanı konusunda iki kutuplu dünyanın bittiği 90’lı yıllara kadar aslında yapılacak fazla bir şey yoktu. NATO’nun emrinde komünizme geçit vermeme ilkesini benimsemiş Türkiye, komünist bir kalkışma olarak gördüğü PKK hareketini şaşkınlıkla ama şiddetle bastırmanın tek yol olduğunu düşünüyordu. Asıl hata komünizm öldükten sonra yapıldı.
Askerin şaşkınlığı
1991 yılına kadar tek görevi NATO’nun emrinde, komünizmle mücadele olan Türk Silahlı Kuvvetleri, komünizmin çöküşü ile boşlukta kaldı. Aynı boşluğu “düşman kalmadığı” için NATO da yaşıyordu elbette. Türkiye bu boşluğu “PKK terörü ile mücadele” adı altında doldurmaya kalktı. Gerçeğe kulak tıkandı. Telafisi mümkün olmayan acıların yaşanmasına göz yumuldu.
Değişen dünya
Komünizmin çökmesinin yarattığı boşluk Batı ülkeleri tarafından kapatılmaya çalışılırken, Global Ekonomik Düzen’in çarkları da gelişmekte olan ülkeleri içine alarak dönmeye başladı. NATO yaratılan “İslam fobisi” ile ayakta tutulurken Türkiye’nin de artık kendi yarattığı “sahte Kürt sorunu” konusundan kurtulması gerektiği gerçeği ortaya çıktı.
Adımlar atılıyor
Türkiye 90’lı yılların sonlarına doğru dünyadaki gelişmelerin ışığında “Kürt yoktur, karda yürürken Kart Kurt sesi çıkaranlara verilen addır bu” kandırmacasından uzaklaşmaya başladı. Amerika “terör liderini” paketleyip teslim etti. “Artık halka dönün” dedi. Kürt olduğunu söylemek, Kürtçe konuşmak yasak olmaktan çıkarıldı. Terör sorunu neredeyse sıfıra yaklaştı, biraz nefes alındı.
Irak’ın işgali
Kendini bu bahar havasına kaptıran Türkiye, asıl sorunun çözümüne giden yolda frene bastı. Kürtçenin serbest bırakılması, Kürtçe televizyona olanak veren yasanın çıkartılması, Kürt kimliğinin tanınması yeterli bulundu. Aslına bakarsanız Kürtler de bu durumdan çok fazla rahatsız değillerdi. Taa ki ABD’nin ikinci Körfez Savaşı’nı başlatmasına ve Irak’ı işgal etmesine kadar.
Taşlar yeniden oynadı
ABD’nin Irak’ı işgali, bölgede taşların bir kez daha yerinden oynamasına neden oldu. ABD’nin, fiilen üçe böldüğü Kuzey Irak’ta Barzani-Talabani ile işbirliğine gitmesi, bölgede bir Kürt devletinin kurulması hazırlıkları, kendisini Türkiye Kürtleri’nin öncüsü olarak gören PKK’da “tasfiye edileceğiz” korkusu yarattı. Muhtemelen Amerika da zaten bunu istiyor.
Arap baharı etkisi
“Arap Baharı” diye yutturulmak istenen sözde demokratikleşme girişimleri bizim coğrafyamızda da etkisini gösteriyor. Irak’ın yenilenecek yapısı, Suriye’ye yönelik yaptırımlar, ardından sıranın İran’a gelecek olması Kürt hareketinin önemini azalttı. PKK bunun farkında ve ön almaya çalışıyor. Artık “Türkiye’den ayrılma” ideali de kalmayan PKK şu an bunun paniğini yaşıyor.
PKK’nın fark etmediği
PKK dünyadaki bu gelişmeleri fark ediyor ama bundan Türkiye’nin de şiddetle etkileneceğini hesaplamıyor. İktidar yeni dünya düzeni nedeniyle yeniden pozisyon alıyor ve artık dış dayatma da olmadığı için Kürt açılımını yeniden “terörle mücadele” platformuna taşımaktan kaçınmıyor. Başbakan bu yeni stratejinin hedeflerini yüksek sesle dile getiriyor artık.
Devlet şiddeti artabilir
Zaten halkta “Bu Kürtler çok şımardı” türü bir anlayış yerleşmiş gibi. AKP neredeyse PKK’ya destek vermeyen tüm Kürtlerin desteğini almış durumda. Halkın hissiyatına da kulak vererek Kürtlere karşı çok şiddetli bir bastırma harekâtına başlayabilir. Nitekim AKP medyası şiddetli bir “terörle mücadele eyleminin” yürürlüğe sokulması içi canhıraş destek veriyor.
Kürtler ne yapabilir
Her ne kadar “terörle mücadelede şiddet uygulamak yanlış” dense de, devletin “terörü durdurmak” için yapacağı sert operasyonlara karşı Kürt halkının yapabileceği hiçbir şey yok. Tankların sokaklara çıkması, emirlere uymayan herkesin terörist kabul edilmesi Kürtleri tarih boyunca hiç yaşamadıkları bir felaketle karşı karşıya getirebilir. Kimse “Bunu yapamazlar” demesin.
İç savaş çıkmaz
Bugün herkesin ortak korkusu “bir iç savaş” tehlikesi. Bana göre böyle bir tehlike yok. Çünkü Türkiye devleti iç savaşı göze alan Kürtlere oranla çok güçlü. Olacak olan bir iç savaş değil, gözünü karartan devletin yaratacağı katliamdır. Kürt önderlerinin bu gerçeği görmemesi akıl alacak şey değil. Artık akıllarını başlarına toplamalı ve sağdulu davranmalılar.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder