Yaşasın tatil! Koskoca bir hafta, tam 8 gün ve 8 gece, gazete okumamanın, haber dinlememenin, tartışma programı izlememenin, internete bağlanmamanın verdiği o müthiş dinginlik! O eşsiz huzur!
Tatil dönüşü…THY. Uçakta tüm gazeteler önümde. Ve o an GÜMMM! Güzelim memleketim, cehennem!
Genç ölüler, çocuk ölüler birinci sayfalardan bana bakıyor. Pusu! Mayın! Saldırı! Bu üç sözcüğe kenetlenmiş tanımlamalar gerisinde sadece acı!
“Barış, kardeşlik, birlik, beraberlik” diye diye savaşıyoruz. Kandil’i bombalıyoruz. Operasyondan savaşa uzanan o yolda geriye kalan sadece acı! Onların fotoğrafları gazetelerde yok. Olsaydı, inanın tıpkı, bu gördüğümüz çocuklara benzediklerini görecektik. Tek fark altına yazdığımız sıfatlar, tanımlamalar…
***
Sevgili okurlar, sizle bugün tatil izlenimlerini paylaşacaktım: İtalya’da Torre di Lago’daki “Puccini Opera Festivali”nden izlenimler yazacaktım. Gelin görün ki dağ bayır kan! Gelin görün memleket boyunca akan kanı ve acıyı!
***
Tatil dönüşü… Havaalanından eve dönerken, radyoda haberleri dinliyorum: Can Yücel’in Datça’daki anıt mezarı…
Dün ayrıntıları okudunuz. Tekrarlamayacağım.
Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın yıktırılmasıyla, Can Yücel’in anıt mezarının parçalanması arasında ben de tıpkı Ataol Behramoğlu gibi bir “kan bağı” görüyorum.
İkisinin de yaratıcısının Mehmet Aksoy olmasından öte bir kan bağı…Bir zihniyet bağı…Karanlığın aydınlığa açtığı bir savaş bu!
Can Yücel’in bunca sevilmesi, anılması, yüceltilmesine kimileri öfkeleniyor olabilir…Şiirine, dünya görüşüne, yaşam biçimine, simgelediği değerlere sinirleniyor olabilir… Kendisinden, şiirinden kurtulamadılar bari anısından intikam almak isteyebilirler… Ama nefreti öfkeyi dışavurmanın yolu bu olamaz, olmamalı!
Unutmayın Ruhi Su’nun mezarını da kaç kez parçaladılar, yıktılar ama ne sesini ne de türkülerini yok edemediler!
Mezara yıldönümünde şarap dökülmüş ya da dökülmemiş bu sadece aileyi ilgilendirir. “Çiçek dışında bir şey bırakılmaması rica olunur” yazısına karşın yapmışlarsa, “densizlik” der geçersiniz!
Ancak AKP ilçe başkanının açıklamaları resmen provokasyondur! Vandalizme davetiye çıkarmaktır! Sorumsuzluktur!
Can’ın canına layık bir sanat eseriydi Mehmet Aksoy’unki. Afyon mermerinden, ışıktan bir heykeldi. Mezar taşı yerine, çevresi karanfillerle kaplı bir platform. Üzerinde akıp giden bir nehir. Hayat gibi… Başucunda Mehmet’in incelttiği incelttiği, adeta saydam hale getirdiği mermer bir çember. O çember dünyaydı. İçinde tıpkı ana rahminde uyur gidi kıvrılmış bir bebek kabartması… Can Yücel’in her daim üretkenliği, doğurganlığı, bereketi… Can’ın her daim gençliği ve “çocukluğu” yani yaşama sevinci…
O tepede içinden ışık saçan bir heykeldi, bir anıttı… Işığa, aydınlığa tahammül edemediler.
Hesabı verilinceye dek peşini bırakmamak zorundayız! Karanlığın aydınlığa hükmetmesine geçit vermek yok!
Yoksa, bu vandalizmin, bu şiddetin sonu asla gelmeyecek…
***
Not - Sevgili okurlar, 23 Ağustos Salı günü İzmir –Çeşme Alaçatı’da, emektar Dost Kitapevi’nde sohbet ve imza günüm var. Malum, havalar sıcak, o nedenle günbatımı bekleniyor: Akşam 20:00 ile 22:00 arasında… Yolu oralara düşenleri beklerim.
Zeynep Oral/Cumhuriyet
Yorum Gönder