Bir stajyer avukatın ilk mesleki izlenimleri! - Mustafa Mutlu

Bugün size bir stajyer avukatın meslekteki ilk izlenimlerinden söz etmek istiyorum...

Oğlumuz henüz 23 yaşında... Büyük bir üniversitenin hukuk fakültesini oldukça iyi sayılabilecek bir not ortalamasıyla bitirdi ve şu anda bir hukuk bürosunda zorunlu stajını yapıyor.

Oturmuş, meslek hayatının bu ilk günlerinde başından geçenleri yazmış, bana da göndermiş... Şöyle:



***


“Dar gelirli bir memur ailesinin üç çocuğundan biriyim. Hukuk fakültesini kazandığımı duyduğumuzda evimizde bayram coşkusu yaşandı. Çünkü ilk tercihimdi. Hayalim olan hukuk öğrenimini görecek, adaletsizliklerin üzerine korkusuzca yürüyecektim... Ben bu yüzden sevinçliydim. Ailemin sevinci farklıydı: Onlar, en azından kendileri gibi geçim sıkıntısı çekmeyeceğimi, rahat bir hayat süreceğimi düşünüyorlardı.

Zor bir öğrencilik dönemi geçirdim. Zamanında mezun olmak ve bir an önce meslek hayatına atılmak için her biri 500’er sayfa olan onlarca kitabı yuttum. O kitapları edinebilmek için harçlıklarımı biriktirdim, yurtta verilen yemeklere talim ettim. Geceleri atıştıracak bir şeyler alamadığım için, açlıktan guruldayan midemle dalga geçerek ders çalışmayı ve uyumayı öğrendim.

Yaklaşık sekiz aydır hukuk stajı yapıyorum. Bana bu olanağı tanıyan hukuk bürosu, sadece masraflarımı ödüyor. Stajımın bitmesine ve avukatlık ruhsatımı almama çok kısa bir süre kaldı ama ben artık avukat olmak istemiyorum.

Çünkü bu kısa deneyim bile bana Türkiye’deki adalet mekanizmasının akıl almaz çarpıklıklarla dolu olduğunu gösterdi. Çünkü sistemin kendisi adil değil! Kendisi adil olmayan bir sistemin, hak ve adalet dağıtamayacağını bilecek kadar iyi bir eğitim aldım.

Üst düzeydeki çarpıklıkları, evrensel yargılama usullerine aykırılıkları, vicdanlarını cüzdanlarıyla değiştiren adalet dağıtıcılarını bir kenara koyuyorum:

Bugün sıradan bir adliyede, sıradan bir icra dosyasıyla ilgili işlem yapabilmek için, yazı işlerindeki memurun önüne 10 lira koymak zorundasınız... Bu; resmi olmayan bir tarife adeta! Dosya başına 10 lira... Makbuzsuz, nereye gideceği, kimin ya da kimlerin yiyeceği asla belli olmayan bir para!

Bu iş o kadar doğal kabul edilmiş ki; siz cebinizden çıkarıp masanın üzerine koymadığınızda, karşınızdaki görevli açık açık istiyor!

‘Neden’ diye sorduğunuzda dosyayı çekmeceye kaldırıyor ve ‘Senin canın uğraşmak istiyor galiba... Uğraş öyleyse’ diyerek bir de fırça atıyor.

Bir memur günde 50 işlem yapsa, 500 lira toplar... Bu da benim emekli vergi müfettişi babamın aylığının dörtte biri!

Bu olay başıma ilk geldiğinde öfkeyle büroya döndüm ve durumu anlattım; bir fırça da üstat avukatlardan yedim:

‘Vereceksin oğlum, iş gördürüyorsun!’

Büromuzun patronunun anlattığına göre sırf bizim bürodaki dört avukatın ayda verdiği bu ‘makbuzsuz paralar’ın toplamı (rüşvet demeyi kendime de mesleğime yediremiyorum) bin beş yüz lirayı buluyormuş... Yani, yılda o n sekiz bin lira!

Bu ‘adaletsiz adalet sistemi’ne alışmaya çalıştım, ama beceremedim. Ukala bir memurun, hiç de hakkı olmayan paraları pişkinlikle alıp çekmecesine indirmesini izledikçe; sadece mesleğime değil, hukuka ve hukukçulara olan inancımı da kaybettim. Her fırsatta, hak-hukuk nutukları atan, makam-mevki sahibi avukatların bu sistemin bir parçası olmayı kabul etmelerinden büyük üzüntü duyuyorum. Yaşadıklarımı paylaştığım tüm yakınlarım, ‘Oğlum sen saf mısın? Vereceksin üç kuruş, saatlerce sürünmekten kurtulacaksın’ diyorlar...

Ama ben ‘verdikçe’ küçüldüğümü, sıradanlaştığımı ve dünyada en çok korktuğum şey olan ‘suçlu’ya dönüştüğümü hissediyorum.

Henüz aileme söylemedim ama Mustafa Ağabey... Ben o ruhsatı almak istemiyorum. Bunun için yurt dışında mastır yapmaya, bitirdikten sonra da Türkiye dışındaki herhangi bir ülkede çalışmaya karar verdim.”



***


Bu mektubu yedi ayrı avukata okudum. Hiçbiri, “Hayır yok böyle bir şey” diyemedi!

Bir ülkede yargı olmazsa, kaos olur...

Ama en tehlikelisi; adalet dağıtan mekanizmanın yozlaşması ve adaletsizlik üretmesidir.

Haydi Sayın Adalet Bakanı... Açın bana telefonu ve yalanlayın! “Bizim adliyelerimizde asla böyle bir şey yoktur” deyin...

Bunu yapmanızı o kadar çok istiyorum ki!



***


GÜNÜN SORUSU

ADANA’daki Balcalı Hastanesi’nde kadro eylemi yapan taşeron işçiler, dün sabah yapılması planlanan temizlik ihalesini engellemeye çalışmış... Çevik kuvvet ekipleri grubu biber gazı ve cop kullanarak dağıtmış; arbedede biri ağır 4 kişi yaralanmış... Sorum Başbakan’a:

PKK’ya müdahale etmek için bitmesini beklediğiniz “Ramazan sabrı”, hak arayışındaki işçiler için geçerli değil mi?
Mustafa Mutlu/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget