KCK soruşturması nedeni ile 10 aydır tutuklu kalan KESK'li 22 sendikacı,
kendilerini serbest bırakan mahkemenin kararını, Başbakan’ın "Süreç ile ilgili
politikasının sonucuna bağlı" olarak gördüklerini söylemişler.
Bir yıla yakın, evlerinden ve görevlerinden uzakta olan kamu emekçisi
sendikacıların, "Tutuklanmamız da politikti; serbest bırakılmamız da"
açıklamaları, Türkiye'de halkın adalete karşı en az güvenilir kurum olarak
bakmasının nedenini de anlatmıyor mu?
10 yıldır
iktidarda olan AKP’nin, kent ve kasabalardaki yargı kurumlarının konuşlandığı
binaların görkemli birer saray konumunda olmaları için ne kadar uğraş verdiğini
görerek bir hakkı teslim etmek gerekir:
Bu küçüklü
büyüklü sarayların girişlerinde "Gözleri kapalı elinde terazi tutan Adalet
Perisi" heykellerinin bulunduğu mermer merdivenler.. Duruşma sırasını
bekleyenlerin oturması için yapılmış kanepeler. Hatta kafeteryalar..
Ancak özellikle siyasi davalarda yürütme erkinin gücü
mü, yoksa bağımsız yargı erki mi egemen? Ünlü İngiliz edebiyatçısı Şekspir'in
Hamlet'inde oyunun kahramanına söylettiği o muhteşem sözde olduğu gibi. "Olmak
ya da olmamak? İşte asıl mesele bu!"
Daha açık olarak
soralım: Bu tür yargılamalarda, yargıcın vicdanı tam olarak özgür hareket
etmesine yeşil ışık yakıyor mu? Sadece KESK’li 22 sanığın adına yapılan açıklama
değil, örneğin Ergenekon davası adı ile süren yargılama da bu tür soruların
ardı ardına sorulmasını gerektiren evreler içinde geçiyor.
Davanın en yüksek rütbeli sanığı eski Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ, şayet bir suç işlediği için tutuklanıp yargıç önüne çıkartılacak ise
görevli mahkemenin Yüce Divan yani Anayasa Mahkemesi olacağı görüşünde öylesine
ısrarlı ki, Özel Yetkili Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmasını izlemek
yerine, bir tür sivil itaatsizlik yaparak hücresinde kalmayı yeğliyor.
Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Engin Alan gibi halkın
iradesi ile TBMM’ye gönderilmiş olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasına gerek duyulmadan tutuklulukları sürdürülüyor.
Cezaevinde gardiyanların "Sayın Milletvekilim" hitabı ile diğer
tutuklulara göre daha farklı ses verdikleri Balbay, Mahkemede Başkandan sık sık"
Kısa kesin Mustafa Bey" diye uyarılıyor; savunması için sağlamak istediği
dayanaklara aldırış bile edilmiyor!
Yargılanmasının
altında politik nedenlerin bulunduğunu ısrarla söylemek isteyen Ergenekon
sanıkları ile mahkeme başkanı arasında bitmeyen bir tekerleme tartışması var.
Başkan önündeki dava için hukuki diyor. Sanıklar ise
siyasi nedenlerin geçerli olduğunda söz birliği halindeler.
27 Mayıs darbesinden sonra oluşturulan Yassıada Mahkemesi’nin Başkanı
Salim Başol, öyle anlaşılıyor ki "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" dediği
Bayar, Menderes, Koraltan gibi siyaset adamlarına kendi gerçek durumunu itiraf
cesaretini olsun gösterirken, bir cezaevi yerleşkesinin de içinde bulunduğu
Silivri mahkemelerinin posta adreslerinin Beşiktaş olarak bilinmesinden sayın
yargıçlar hiç mi hiç rahatsız değiller.
Bakalım tarih
onlar için neler yazacak?
Yorum Gönder