CHP sözcüsü Haluk Koç’un önceki gün TBMM’de düzenlediği basın
toplantısı, AKP’lilerin gündemle ilgili her taarruzuna yanıt
veriyordu...
Ancak Koç’un özellikle Silivri’deki yargılamalarla
ilgili çizdiği tablo “hukuk” adına yaşatılan tüm vahameti de gözler
önüne seriyordu... Bakınız Koç, Silivri’deki ahval ve şeraiti nasıl
özetlemişti:
“Ortada intikam amaçlı bir güdümlü siyasi dava var. Özel
yetkilerle donatılmış bir mahkeme. Bu mahkemede özel görevli, yetkili
savcı var. Adil yargılanma hakkının gasp edildiği bir manzara. Avukatlar
dışarı atılıyor. Sicilli teröristler, sapıklar, katiller gizli tanık
mertebesinde davaya yön verebiliyor. Dijital verilerin kurgulanması ile
yeni deliller icat ediliyor. İstanbul’da değişik üniversitelerden,
dijital verilerin kanıt olarak kullanılamayacağına dair bilirkişi
açıklamaları var. İnsanlar 4,5 yıldır, saçma sapan ilişkiler kurularak
yaratılmak istenen bir suçluluk kafesi içerisinde tutuklu.
Milletvekillerinin görev yapmaları engelleniyor, hapisteler. Ve tüm
bunları kabul edeceğiz, üstüne gitmeyeceğiz, susacağız, tepki
göstermeyeceğiz. Ve burada yaşananları milletin tanıklığından uzak
tutacağız. İstenen o.”
Bence Koç, yalnızca Silivri kumpasını anlatmamış, cumhuriyetin içine düştüğü cendereyi de net biçimde tarif etmiş!..
Siyaset hırsızlığı mı dediniz?..
Haluk Koç’un; CHP’nin “açılım”la ilgili araştırma komisyonu
önergesine AKP’lilerin de imza atmasına yönelik dünkü tepkisi de çok
ilginçti!.. Koç, televizyondaki canlı yayınında şöyle demişti:
“Hırsızlığın her türlüsüne tanık olduk ama, TBMM çatısı altında önerge hırsızlığına ilk kez tanık olundu.”
Ne
yazık ki siyasetten güç alan hırsızlık bu ülkede çok yaygın!.. Örneğin
vekil ol ihale kap!.. İl başkanı ol; benzinlik aç, temizlik
şirketlerinden altına araba çek, belediyelerden maaş al!.. Bunlar tekin
işler değil ama kimileri sal gitsin düşüncesinde!..
Hele belediye
başkanlığı yok mu?.. Gün geçmiyor ki bir belediye ile ilgili operasyon
yapılmasın... Kaç tane belediye başkanının cezaevine girdiğine
bakarsanız, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözünü de anlamış
olursunuz!.. Bakınız, geçen yıl AKP bile 3 belediye başkanını bu yüzden
ihraç etti!..
Çünkü, belediyelerde hırsızlık daha kolay yapılıyor...
Örneğin; yeşil alanları rant için imara açıyorlar, şirket sahiplerini
başkan yardımcısı yapıp yolsuzluğa ortam hazırlıyorlar, belediyeye ait
binaları yok pahasına peşkeş çekiyorlar, usulsüz ihaleden vurgun
yapıyorlar, karılarının altına devletin minibüslerini veriyorlar ve de
çocuklarına denetim şirketi kurdurup müteahhitleri yoluyorlar vs.
Sırtını
kadıya da dayasa, hırsız eninde sonunda yakalanır!.. “Benim hırsızım
iyidir” diyen, hırsızlığı görmeyen, hırsıza destek veren, hırsızlığa
bayrak çıkartması gerekirken medyada çanak tutan ve hırsızı alçakca
pohpohlayan da hırsızdır!..
Sonunda yalnızca hırsızların değil,
işbirlikçilerinin de foyası ortaya çıkartılacaktır... En büyük devlet
adamı ve siyasetçilerden İsmet İnönü ne demişti;
“Arkadaşlar, bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli, yani namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar!”
Sustukça!..
Toplum sustukça AKP’nin daha da pervasızlaştığı yaşananlardan
anlaşılıyor... Toplum tepki gösterince pervasızların bazen geri adım
attığı da ortada!.. Örneğin Sağlık Bakanlığı, kurumun tabelalarından
sildiği “T.C.”yi yeniden yazmak zorunda kaldı...
Peki molla-medrese zihniyetinin egemen kılınmaya çalışıldığı okullarda neler oluyor?.. Oralarda neler siliniyor?..
Hükümet,
AKP yanlısı bazı sendikaların “sivil itaatsizlik” iddiasıyla
öğretmenleri derslere türbanla girmeye zorlamasını izlemekle
yetiniyor!.. Hatta Manisa’da olduğu gibi bu duruma tepki gösteren
Eğitim-İş üyesi öğretmene saldıran müritler de cezasız kalabiliyor!..
Milli
Eğitim Bakanlığı seyretmeyi tercih edince, birçok kentte ilköğretim
öğrencileri bile derslere türbanla girmeye devam ediyormuş!.. Hatta
İstanbul’daki bir okulda, derse çarşafla giren öğrencinin medyaya
yansıyan fotoğrafı, vahameti anlatmaya yetiyordu.
Ve son rezaleti CHP
Antalya Milletvekili Gürkut Acar bir soru önergesiyle Meclis gündemine
getirdi. Acar, Milli Eğitim Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle verdiği
önergede şunları söylemiş:
“Serbest kıyafet uygulaması kapsamında
birçok okulda Atatürk resimli tişört giyen çocukların okula alınmadığı
bildirilmektedir. Atatürk resimli tişörtler, TBMM’ye girişte
yasaklandığı gibi okullara girişte de yasak mıdır? Öğretmenler için de
böyle bir yasak var mıdır? Okullara türbanla gelen öğretmenlerle ilgili
işlem yapılmakta mıdır? Eğitim kurumlarının kıyafet üzerinden
siyasallaştırılmasına seyirci kalmaya devam edecek misiniz?”
Peki, ilgililer bu sorulara yanıt verir mi?.. Bence susarlar!.. Çünkü sinsi ve seyirci olmanın en güzel yolu susmaktır!..
Akilli televizyoncu!..
“Kürt siyasi hareketi Barzani odaklı bir sekülerleşmeden uzaklaşma
süreci mi yaşıyor? Süreç bir Kürt İslam sentezine mi gidiyor?”
Sizce
dünkü internet sitelerinde rastladığım yukarıdaki soru kimlere
sorulabilir?.. Bence mesleğinde de ehil olan siyasetçilere, Ortadoğu ya
da terör uzmanlarına, din adamlarına, stratejistlere vs...
Peki, bir
yandan adını AKP muhalifi, Silivri destekçisi “Sanatçılar Girişimi”
posterine yazdıran bir yandan da CNN’de magazin takılan zat bunu kime
sormuş?..
Kime olacak, adı “akil”likle gündeme gelen bir kadın
artiste!.. O da zaten “Siz beni sosyolog falan mı sanıyorsunuz? Ben
oyuncuyum” diye yanıt vermiş!..
Kime, ne sorulacağını bilmemek
yalnızca cehaletten değil ukalalıktan da kaynaklanıyor...
Televizyonlarda programları sunanlar da konukları da, olaylardan bihaber
olunca; bilge tavırlarla, ağdalı cümlelerle, şöyle derin mevzulu
sorular soruyor gibi yapmak gülünç duruma düşmekten öteye gitmiyor!..
Orman Bakanlığı’ndan açıklama...
CHP Uşak İl Başkanı, kentteki spor salonundaki “Atatürk” adının bir
davetiyeden çıkartılmasına tepki göstermişti ya?.. Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, 6 Nisan’da bu köşede yayımlanan “Uşak’taki uşaklar!” başlıklı
yazı üzerine aşağıdaki açıklamayı göndermiş:
“DSİ Genel Müdürlüğümüz
tarafından, Uşak’ta tertip edilen açılış merasimine ilişkin
materyallerde spor salonunun ismi sehven “Uşak Kapalı Spor Salonu”
olarak yazılmıştır. Ortaya atılan Atatürk isminin kasten çıkarıldığı
iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.”
Bakanlık duyarlılık göstermiş ama şu “sehven” işi son yıllarda ne kadar yaygınlaştı değil mi?..
Yorum Gönder