Ayşe Öğretmenin Zindan Mektubu...

­­­Adaletsizlik çukuruna düşersen bir gün, sabaha karşı evin basılıp kitapların toplanırsa, bileklerin ters kelepçelenirse, anlarsın yaşamı...

Vicdanı ararsın!
Toplumun duyarlığını!

Medyayı!

Sesi soluğu çıkmaz kimsenin, görür ama görmezden gelir...
İnsanın varoluş nedenini işte o zaman anlarsın!
Kaybolursun bir hücrenin içinde, kendi kendine sorarsın:
“Suçum ne benim!”

Aslında hüküm verilmiş boynuna bilinen yafta çoktan asılmıştır:
“Terör örgütü üyesi!”

İşte böyledir hayat...
Beklenmedik bir günde, daha şafak sökmeden, tek başına kaldığın evde kapı zili çalınmıştır.
Tam iki kuşak askeri darbelerle ezildi, çiğnendi...
Sivil yönetim geldi ve 11 yıldır iktidarda.
Yine evler basılıyor, kıyım başlıyor.
Adına “ileri demokrasi” denilen zamanlamanın içinde “akil insanlar” Elazığ’da tarikat şeyhleriyle, onların öğrencileriyle buluşuyor.
Ayıp olmasın diye de cemevlerine gidiliyor...

Gitsinler, görüşsünler...
Ama o “akil insanlar” biraz da adaletsizlik çukuru içinde çırpınan tutukluları da görsünler.
Başbakan tarafından atanmış olsalar bile vicdanlarının sesini dinlesinler.

***
Zindanlardan o denli çok mektup geliyor ki...
Gelen mektupların tümünü okuyorum...
Acı!

Hüzün!
İnsan olmak, özgürlüğü savunmak, eşitlik ve dayanışma ilkesinden ödün vermemek.
Gazetecinin görevi bu!
Mektupların çoğunu yazıişlerine veriyorum...
Cumhuriyet’te yayımlanıyor...
Hiçbir gazete yapmıyor bunu.
Kendi kendime sesleniyorum:
“İyi ki Cumhuriyet var!”

Elimde öğretmen Ayşe Tuncer’in daha önce Cumhuriyet’te yayımlanan mektubu var...
Bakırköy Kapalı Cezaevi’nden bana yazmıştı.

19 Mart 2013’e dek Beyoğlu Teknik Endüstri Meslek Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görev yapıyordu.
Bir sabah saat 6’da evi basıldı...

Evde tek başına kalıyordu...
Neyse komşusuna haber verildi.
15 polis silahlarıyla evine daldı. Bir polis başına silahını dayadı.

Ev darmadağın edildi.
KESK’e yönelik bir operasyondu...
Ayşe Öğretmen Eğitim-Sen üyesiydi.
Polis evinde grev önlüğü, KESK tarihi kitabı, Vedat Türkali’nin “Komünist” romanını, Nâzım Hikmet’in şiir kitaplarını suç öğesi olarak topladı.

Suçu belliydi:
“Silahlı terör örgütü üyesi!”

***
Ayşe Öğretmenin elleri tersten kelepçelenmiş olarak evinden çıkarılırken, polislerden birisi şöyle dedi:
“Sen bu kitapları okuyorsan, kim bilir öğrencilerin nasıl!”

Adli kontrol için getirildiği adliyede doktorundan hemşiresine, belediye çalışanından maliye memuruna değin tüm kamu çalışanları oradaydı.

3 aylık bebeğiyle Ebru Hemşire, 37 yıllık eğitim emekçisi Selvi Öğretmen...

Toplam 184 kamu emekçisi ve KESK yöneticileri...
EğitimSen eylemlerine katılmak “silahlı terör örgütü üyesi” olması için geçerli bir nedendi benim “ileri demokrasi”ye geçmiş ülkemde.
Öğretmen Ayşe Tuncer zindanda, parasız eğitim istediği için tutuklu yargılanan üniversite öğrencisi Berna Yılmaz’la aynı koğuşta.
Dosyasında gizlilik kararı var Ayşe Öğretmenin...
Ne bileyim, terör örgütü belki öğrenci gönderiyordu... Telefon görüşmeleri örgütsel denilerek kayda geçmişti!
Ayşe Öğretmenin mektubunun sonuna geldim...
Dediği şu:
“Benim tek örgütüm sendikam!”

Sendikaların suç örgütü olduğu demokratik hukuk devleti olan bir ülke var mı?

Yok!
Adalet ve hukuk, bir toplumun ve devletin vicdanlı, insancıl kararlılığını gösterir...
Bunca haksızlık karşısında toplum direnir, sinmez...
İdeolojileri ne olursa olsun dayanışma gösterir halk...
Çünkü demokrasi ve özgürlükler bir yaşam biçimidir!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget